Allah’ın Sözlerine Vasıta olup Anlatmak
Resulü Müctebâ Efendimiz buyuruyor, “İlim sahibi kimse ve o ilim sahibinden ilim öğrenen kimse hayırda ortaktırlar.”
Çünkü hoca olmasa talebe kimden öğrenecek, talebe olmasa hoca kime öğretecek. Dolayısıyla her ikisi birbirine yardım etmiş oluyor. İlmin yayılması iyiliklerin en iyisidir. Dünyanın ve dinin yayılması için en hayırlı yoldur. Başka bir hadis-i şerifte, “Dünya lanetlenmiştir ve dünyadakiler de lanetlidir. Ama Allah’ı zikir ve o kapsama girenler hariç” diye buyruluyor. Bu hadis ilmin, âlimlerin ve öğrenmenin şerefini göstermektedir. Bu konuda ayet ve hadis çoktur, onun için de imanımız ve ibatelerimizle ilgili fıkhî meseleleri öğrenmeden imanı taşıyamayız, ibadetimizi gerçekleştiremeyiz.
Örneğin, Allah namaz için 6’sı dışında, 6’sı içeride olmak farz koymuştur. Şimdi sen bunları bilmeden namaz kılmaya kalkarsan ancak yatıp kalkarsın. Hele bu devirde öğrenmeye daha çok önem vermemiz lazım. Çevreden dinimizin emirlerine aykırı şeyler gördüğümüz zaman taş koyarız yaklaşmayız. Ancak bilmezsek Allah’ın emirlerine karşı, Resulü’nün sünnetine karşı durabiliriz. İmanımızı korumak için, ibadetlerimizin geçerliliğini sağlamak için ve güzel bir hayat yaşamak için mutlaka akait ilmini bilmemiz lazım. İlimsiz olmaz. “Ya âlim olun ya da âlimleri dinleyin” diyor Peygamber Efendimiz. Öyle ya o zaman elbise yapacak adam, ekmek yapacak adam bulamayız. İnsana hizmet etmek, Hakk’a hizmet etmektir. Herkesin yeri var bu dünyada.
“ALLAH’IN VE RESULÜ’NÜN EMİRLERİNE KARŞI HAİNLİK YAPMAYIN, DÜRÜST OLUN”
“Âlim yeryüzünde Allah’ın eminidir” diye buyuruyor Efendimiz. Çünkü yeryüzünden Allah’ın emirlerini insanlara öğretir. Âlim, belirlenen sınırların dışına çıkmaz, öğretilmesi gerekenleri öğretir. Yoksa Kur’an-ı Kerim’deki belirtilmiş, “Allah’ın ve Resulü’nün emirlerine karşı hainlik yapmayın, dürüst olun.” Din bizim değil. Tek din Allah’ın kabul ettiği İslam’dır.
Allah’ın emirlerini ve yasaklarını eksiksiz ve fazlasını aktarması gerekir ilim sahiplerinin. Âlim Allah’ın eminidir, güvendiği kişidir. İlim bir yönü ile ibadettir, bir yönüyle de Allah’ın emirlerini öğrettiği için halifeliktir. Allah’ın sözlerine vasıta olup anlatmak en şerefli halifeliktir. Âlimin kalbine Allah bu bilgileri lütfedip dolmuş, âlimin de bunu doğru bir şekilde anlatması lazım.
“İMAMIN CAMİDE CEMAATTEN YÜKSEK OLMASI DOĞRU DEĞİLDİR”
İmamın camide cemaatten yüksek olması doğru değildir, tahrimen mekruhtur. Çünkü İslam’da imam cemaatten ayrı değildir. Bir cemaatten en iyi olan imam olur ama normal bir insandır. Fakat durum Hıristiyanlıkta böyle değildir.
Kilisede papazın olduğu yere apsis denir. Oraya kimseyi sokmazlar, orası papazın özel mevkisidir. Hıristiyanlıkta Allah’ın vekili olan papaza özel bir konum atfederler ama öyle bir şey yok. Dinimizde, imam da insanlardandır ve herkes gibidir. O yüzden ülkemizdeki birçok camide olan imamın oturduğu yükseklik tahrimen mekruhtur. Bakınız bu durum namaza engel teşkil eder demiyorum. Ben yıllardır bu duruma karşı uyarıyorum ama değiştirilmiyor. Önceden öyle görüldüğü için kimse bunu değiştirmiyor. Örflerden dolayı kimse bu kurala riayet etmiyor. Ancak bizim örf ve âdetlerimiz İslam’ın önüne geçiyor mu, geçmiyor mu iyi bilmemiz lazım.
“BİZİM DİNİMİZDE SADECE ALLAH’A SECDE EDİLİR”
Bir gün Peygamber Efendimiz, çölde bir bedeviyle karşılaşmış ve onu İslam’a davet etmiş. Peygamberimiz, Bedevi’ye ‘Allah’ın varlığını birliğini kabul et, benim de onun Peygamberi olduğumu kabul et’ demiş. Bedevi, ‘Allah’ın birliğini kabul ederim de senin peygamber olduğunu nereden bileyim’ demiş. O zaman Peygamber Efendimiz elleriyle hurma ağaçlarını işaret edip, buraya gelin demiş. Hurma ağaçları köklerinden sökülüp, ‘Senin Allah’ın resulü olduğuna gözümüzle görmüş gibi şehadet ederiz’ diyerek gelmişler. Bu manzara karşısında bedevi, ‘Müsaade et sana secde edeyim’ demiş. Peygamber Efendimiz, ‘Dur. Bizim dinimizde sadece Allah’a secde edilir’ demiş.
“SEN MÜSLÜMANSIN, NASIL HAKSIZLIK YAPARSIN”
“Şeriat âlimi, bildiği ilimle Allah’ın rızasını kast ediyorsa her şey ondan korkar. Allah ona heybet verir” buyurmuş güzel Peygamberimiz. İşte Hz. Ömer de bunlardan birisiydi. Hz. Ömer halifeyken, işini güzel yapabileceğini düşündüğü adamlar atarmış ama sabaha kadar da onlar işlerini düzgün yapıyor mu diye teftişe çıkarmış... Aynı vakitlerde de Kahire fetih edilmiş ve İslam toprağı olmuş, ancak inşa edilen mescit küçük gelmeye başlamış. Vali de mescidi büyütme kararı almış. Caminin yakınında bir Yahudi’nin dükkânı varmış ve yıkılması gerekiyormuş. Yahudi’ye para teklif edilmiş ama parayı kabul etmemiş. Kahire valisi de dükkân için ederinden daha fazla para verip zorla yıkmış ve Yahudi’nin dükkânını camiye katmış. O dönemde Yahudi Medine-i Münevvere’ye gelmiş ve Hz. Ömer ile görüşmek istemiş. Yahudi, Hz. Ömer’e valisinin kendi dükkânını yıkıp mescide kattığını anlatmış ve şikâyetçi olmuş. Hz. Ömer de cevaben bir mektup yazmış. ‘Sen Müslümansın nasıl haksızlık yaparsın. Onu ikna edip dikkat etmen gerek’ yazılı mektubu alan Yahudi, Hz. Ömer’in halini görünce kimse bunun sözünü dinlemez diye içinden geçirmiş. O esnada da Hz. Ömer biraz homurdanmış ve Yahudi çok korkmuş. İşte Resulullah da bundan bahsediyor.
Prof. Dr. Cevat Akşit.