Gaflet olan yerde durmayın!
Peygamber Efendimiz, bir hadis-i şeriflerinde “Gaflet olan yerde durmayın” buyuruyor.
Lanetli yerlerde durmak da iyi değildir. Peygamber Efendimiz Tebuk Seferi’ne giderken Şuayb Aleyhisselam’ın devesini görmüştür. Şuayb Peygamber, Yahudi bir kavme gönderilmiş ve onları hidayete davet etmiştir. Onlar da Suayb Peygamber’e şart koşarak kayadan bir deve çıkarmasını istemişler. Sapık Yahudi kavmin bu istediği sonrasında Allah’ın yardımı ve izni ile kayadan bir yavru deve çıkmıştır. Aynı kavim için Allah-u Teâlâ su bahşetmiş, o sudan bir hafta devenin bir hafta da azgın Yahudi kavminin içmesi emredilmiştir. Su, o kavmin topraklarına çok bereket getirmiştir. Yahudiler parayı çok seven bir kavimdir, bu onların kanlarında, genetiğinde vardır.
Bir hafta boyunca devenin su içmesinden bile rahatsız olmuşlar. Zaten mucize deve olduğu için bir hafta su içebilmiştir. Yahudiler, “Şu deveyi öldürelim, bütün suyu da biz kullanalım” diyerek deveyi para hırsıyla öldürmüşler. Olayın ardından Şuayb Aleyhisselam onlara ahdi bozduklarını ve Allah’ın gazabına uğrayacaklarını söylemiştir. Allah da rahmetini onlardan kesmiş ve o azgın Yahudi kavmini saklandıkları yerde gazaba uğratmıştır. Bu anlattıklarım Allah’ın Kur’an’daki açık beyanlarıdır. İşte Peygamber Efendimiz oradan geçerken ordunun o bölgede durmamasını söylemiştir. Müslümanlar bu hadisten öğütle, lanetli bir yer gördüğü zaman, günah işlenen bir yer gördüğü zaman, Allah’ın razı olmadığı bir yer gördüğü zaman ibret almalı ve oradan hemen uzaklaşmalıdır.
Sabah namazına kalkmamak gaflet alametidir
Sabah namazına kalkmamak büyük bir gaflet alametidir. İlahi emir üzere de gaflete düşülen yerlerde durulmaz, lanet edilen yerde durulmaz. Böyle yerlerden Anadolu’da da çok sayıda mevcuttur. Birçok bölgede şahit olursunuz, taşlaşmış insanlar, garip şekillere bürünmüş taşlar, lanet yağmış şehirler. Bu bölgelerde Müslümanlardan önce lanete müstahak olmuş halklar, azmış ve haddi aşmış birçok kavimler yaşamıştır. Buralarda şimdi bazı turistik geziler de yapılıyor.
Fakat bu yanlıştır. Lanetli yerlerde çok zaman geçirmek doğru değildir. Bizim ecdadımızdan Allah razı olsun ki, Anadolu’yu fethettiğinde bu lanetli bölgeleri şehir merkezinin dışında tutmuştur.
Atalarımız bilerek şehirleri eski lanetli yerlerden uzak alanlara kurmuşlar. Şimdi ise o bölgelere tarihi diyerek, manzarası güzel diyerek bir sürü otel yapıyorlar. Haberleri yok onlarında üzerine lanet yağıyor. Bir yere lanet yağmaya başladığı zaman bu kıyamete kadar devam eder. Allah bizleri lanetlilerden eylemesin… İslam’da kuvvetler ayrılığı prensibi vardır. Bu prensibi yeryüzünde ilk uygulayan Hz. Ömer’dir. Bugünkü hukuk kitaplarında bu işi ilk başlatan Baron de Montesquieu olarak gösterilir. Fakat Montesquieu’dan çok evvel yaklaşık olarak 11 asır evvel Hz. Ömer kurgulamış, planlamış, kurmuş ve işletmiştir. Meclis, Mescid-i Nebevi’deki sahabelerdir.
Başka yerde de Müslümanlar, sahabeler var ama Mescid-i Nebevi’deki sahabeler Halife’nin istişare meclisini oluşturur. Hz. Ömer bir karar alacağı zaman onlara sorar; “Bu konuda ne düşünüyorsunuz” diyerek… Eğer sahabeler alınacak karara karşı çıkarsa halife istişareden çıkan karara uyar. Mesela bununla ilgili bir misal verecek olursak; Peygamber Efendimiz vefat edene kadar vahiy devam etmiştir. Bu vahiyleri hem Hazreti Peygamber ezberliyor hem de maaşlı vahiy kâtipleri yazıyorlar. Tabii olarak Resulûllah vefat edince vahiy kesiliyor. Ardından Hz. Ebubekir döneminde fitneler çıkıyor, savaşlar çıkıyor. 70 tane vahiy kâtibi bir anda ölünce Hz. Ömer, Mushaf parçalarının toplatılması teklifinde bulunuyor. Ancak Hz. Ebubekir, Peygamber’in böyle bir şey yapmadığını, kendisinde Peygamber’in yapmadığı bir şeyi yapmayacağını söylüyor. Bunun ardından sahabeler, Peygamber Efendimiz’in vefatına kadar vahiy devam ettiği için kitaplaştırılmadığını ve Mushaf’ın kaybolmaması için kitaplaştırılması gerektiğini ifade ediyorlar.
Bunun üzerine Halife Hz. Ebubekir de istişareye uyuyor.
İşte sahabelerin istişaresi bir nevi meclis tartışması gibidir. Hz. Ömer, Halifeliği döneminde İran’ın fethi için ordunun başına geçmeyi istemiştir. Ancak sahabeler buna karşı çıkmıştır.
Hz. Ömer’e “Sen devlet reisisin. Bir yere gidemezsin. Ayrılırsan iç karışıklık çıkabilir. Zaten bir sürü yalancı Peygamber türedi” diyerek engel olurlar. Bunun üzerine sefere gidemeyen Hz. Ömer’in yerine İran’ın fethine giden Sad Bin Ebu Vakkas’tır. İran’ın esas fatihi de odur. Hz. Ömer bunların dışında adliye teşkilatını kurmuştur.
Belediye teşkilatı, sağlık teşkilatı, maliye teşkilatı gibi de birçok yapı oluşturarak tam teşekküllü bir devlet oluşturmuştur. Bu noktada Parlamentarizm’in esas kurucusu Hz. Ömer’dir…
İslam, merhamet dinidir
Dünyanın ilk insan hakları beyannamesi Peygamber Efendimiz’in Veda Hutbesi’nde yaptığı konuşmadır. Son yüzyılda Avrupa’nın kendisine başka bir tarih devşirdiğine bakmayın.
Resulûllah, onların saydığı maddelerin çok daha tafsilatlısını asırlar öncesinden tüm dünyaya beyan etmiştir. Akra bin Habis (r.a.) diye katı yürekli bir adam çok fazla çocuğu olmasına rağmen evlatlarını sevmiyor.
Akra bin Habis (r.a.) Hazreti Peygamber’i torunlarını öperken görünce “Ya Resulûllah sana yakıştıramadım, insan evladını hiç öper mi?” deyince Efendimiz, “Akra, Allah senin kalbinden merhameti aldıysa ben ne yapayım” buyurmuş ve yaptığının yanlış olduğunu anlatmıştır.
İslam merhamet dinidir, nasihat dinidir. Allah-u Teâlâ bizleri kalpleri taşlaşanlardan eylemesin.
Âmin.
Prof. Dr. Cevat Akşit.