Nefis ile Cihat
Mücahede; insanın nefsinin arzularına, kötü isteklerine ve şeytanın isteklerine karşı direnip savaşması demektir. Bu savaşın silahı ibadetler, zikir, tesbih ve duadır. Allah-ü Teâlâ Hz.leri Kur’an-ı Azimüşşan’da;
“İman edip iyi işler yapanları, muhakkak salihler (zümresi) içine katarız.” (Ankebut / 9) buyurmaktadır.
Nefisle cihad etmek için birinci şart; Allah’a ve Resulü’ne itaat etmektir. Allah ve Resulü’ne itaat ederek Onların yolunu takip eden kişi, ancak hareketleriyle örnek, peygamberimizin hakiki varisi, bir mürşid-i kâmil zât bulduğu zaman; manevi feyiz, manevi muhabbet alabilir. Bu aynı, sahabe olanla, olmayan arasındaki fark gibidir.
Sahabe, Rasulullah (sav) Hazretlerinin sohbetinden, cemalinden, kemalinden, edebinden, yaşantısından istifade ettiği gibi, bir insanda, mürşid-i kâmile gittiği zaman; onun maneviyatından, sohbetinden, feyzinden, feyiz alır. Bu da nefis ile cihadına yardımcı olur.
Allah-ü Teâlâ Hz.leri buyuruyor ki;
“Kim Allah’a ve Resulü’ne itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır. Bu lütuf Allah’tandır. Bilen olarak Allah yeter.” (Nisa /69,70)
Yine Kur’an-ı Kerim’de iman edip, salih amel işlemekten sık olarak bahsedilmektedir. Zaten Allah ve Resulü’ne itaat etmek budur. Fakat nelerin imandan ve salih amelden olduğunu bilmek ve uygulamak, nefisle cihat etmektir. İşte bu imanın gereği olan salih amelin dozajını ayarlamak için salih bir varis-i nebiye ihtiyaç vardır.
Nefis ve şeytanın insana nüfuz ettiği kesindir. Fakat insanın bunu anlaması, anlasa bile çare bulması çok zordur. İnsanda yedi sıfat vardır ki, bunlar; şehvet, gazap, heva, kibir, cimrilik, haset, küfür ve bidattır. Bütün bu sıfatlar, "Nefs-i Emmare"nin özellikleridir. İmam Fahrettin er-Razi tefsir kitabında, nefsin bu yedi sıfatına, Fatiha suresinin yedi ayeti karşı gelmektedir. Bu yedi ayet, yedi nefis meratibine işaret etmektedir ki, o da şöyledir;
“Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir, “Nefs-i Safiye”ye işaret eder. O (Allah) Rahman ve Rahim’dir, "Nefs-i Mardiye"ye işaret eder. Din gününün sahibidir, "Nefs-i Raziye"ye işaret eder.
Ancak Sana ibadet eder, ancak Senden yardım dileriz, "Nefs-i Mutmainne"ye işaret eder. Bizi dosdoğru yola ilet, "Nefs-i Mülhime"ye, nimet verdiklerinin yoluna, "Nefs-i Levvâme"ye, gazaba uğramış ve dalalete uğramışların yoluna değil, "Nefs-i Emmare"ye işaret eder.
Bütün bunlar şunun ispatıdır. Hakiki hamdı ancak "Nefs-i Safiye" de olan idrak eder. Ve buradan çıkarılan en büyük sonuç dervişlik basamağının “Ancak Sana ibadet eder, ancak Senden yardım dileriz” ayetinin işaret ettiği "Nefs-i Mutmainne" makamında olduğudur. Mümin bu makamda, Allah’a kul olduğunun farkına varır.
Fatiha suresi bu şekliyle yaşanırsa, elbette insanı kötü huylardan kurtarır. Fakat her ayette işaret edilen nefis meratiplerini, bir mürşid-i kâmilin eliyle geçirmek lazımdır.
Nefisle cihat etmekten kasıt, nefis meratiplerini atlamak ve Allah’a vasıl olmaksa bunun için iyi bir kalp doktoruna ihtiyaç vardır; onlarda mürşidi kâmillerdir. Çünkü bu görev onlara, Peygamber Efendimiz tarafından verilmiştir. Böyle zâtlar Peygamberimizin (sav) varisi oldukları için, onların şekline şeytan giremez. Dervişlerin nefsiyle cihat ederken gideceği yolu bilir, işinin hâkimidir ve nefisle cihadı en iyi bilen de onlardır. Onun için nefisle cihat ancak mürşidi kâmil ile olur.
Abdullah Baba (ks) Aziz Hz.leri bu konu hakkında şöyle buyurmuşlardır.
“Nefisle cihat etmeyi anlayabilmek için, ilk önce nefsin fitnesinin ulaşamayacağı zümreyi bilmemiz gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim de bu konuda nefsin ve şeytanın müdahalesinin en az olacağı zümre olan salihler ve salih amel kavramından bahsedilmektedir.
Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri, nefsi yedi kat cehennemin, her bir tabakasından ayrı ayrı ateş alarak, onu ateş ile nurdan halk etti. Onun içindir ki; nefsin fıtratı, cehenneme meyil eder, nefis kötülükleri ister, içki, kumar ister, yalanı ister, riyayı, gıybeti, cinayet işlemeyi vs… ister. Nefsin bu isteklerine karşı onunla mücadele eden müminler hakkında Allah-u Teâlâ Hazretleri, ayeti kerimesinde;
“Mü'minler ancak o zâtlardır ki, Allah'a ve O'nun Peygamberine iman etmişlerdir, sonra bir şüpheye düşmemişler ve mallarıyla ve nefisleriyle Allah yolunda savaşanlardır. İşte doğrular da onların ta kendileridir.” (Hucurat /15) buyuruyor.
Bunun hakkında Peygamber (sav) Hazretleri de; ashabı ile birlikte Tebük Gazvesi'nden dönerken;
– Ey ashabım, dedi. Sağ elini kaldırdı, durdu sonra:
– Küçük cihat bitti, büyük cihada başlıyoruz, dedi
Sahabeler.
Ya Rasulullah, karşımızda Endülüs mü var? Bizans mı var? Kisra mı var, Kayser mi var? Kimler var, demeleri üzerine;
Peygamber (sav) Hazretleri:
– Nefis var, nefis ile cihat, "Cihad-ül Ekber"dir, buyurmuşlardır.
Bu hadis-i şerifi Pirimiz Seyyit Abdulkadir-i Geylani (ks) Hz.leri, Gunyet-üt Talibin kitabında, bizim seviyemize göre şöyle anlatıyor;
Bir insan sağ eline kılıcı alır, sol eline kalkanı alır, başına miğfer, üzerine zırh alır, ata biner, kâfirle savaş yapar, öldürür ise bir kâfir öldürmüş olur. Kendisi ölürse şehit olur. Büyük cihatsa, nefis ile olan cihattır. Şeytanla cihat, yalanla, yeminle, zinayla cihat. Kötülüklerle, mal sevgisi ile mülk sevgisiyle, kasa sevgisi ile masa sevgisi ile cihat yapıp, kalbini Allah’ın tevhit nuruyla nurlandırmaktır. Allah’ın nazargâhı kalptir.” buyurmuştur.
Tabi bu nefisle mücadeleyi, insanın kendi başına yapması hemen, hemen imkânsız gibidir. Kişiye bir mürebbi, bir öğretici gerektir.
Talip nefsi ile mücadele ederken, onun en büyük destekçisi üstadıdır. İnsan sürdüğü koyunların çobanıdır, onlardan mesuldür. Nasıl ki, hane reisi evinden, devlet reisi memleketten, bir vali kendi bölgesinden mesul ise, bir mürşid-i kâmil de kendi dervişlerinden sorumludur. Onlara Allah ve Resulü’ne giden yolu göstererek, ikaz ve irşad eder. Haramlara gitmeyin, yalan söylemeyin, yemin etmeyin, diye uyarır. Helal lokma yemesini, başkasına kötülük yapmamasını ve başkasına yapılmış olan kötülüğü de önlemesi gerektiğini, telkin eder. Talibin nefsi ile mücadelesinde nelere dikkat etmesi gerektiğini gösterir ve manen yardımcı olur. Bu şekilde devam ederken, diğer yandan çevresindeki insanlara da faydalı olur.
Mesela, Allah’a (cc) ve Resulü’ne iman etmiş, fakat günahı kebair işleyen (İçki, kumar, zina vs…) bir arkadaşlarını gördüğü zaman, bunların elinden tutar. Yardımcı olur, onları hoş görür, irşad eder, onları kazanmaya çalışır.
“Kimler Benim huzurumdan uzaklaşmış, hidayetimden uzaklaşmış insanları, Allah’ın ibadet ve taatına getirir ise, insanların ve cinnilerin yapmış olduğu ibadetten evladır.”
“Kişi bir kötülüğü gördüğü zaman, gücü yetiyor ise eli ile gücü yetmiyor ise dili ile ona da gücü yetmiyor ise kalbi ile buğz etmeli. Muhakkak ki, buğz da, imanın en zayıf noktasıdır.”buyuruyor.
Peygamber Efendimiz, “Nefisle olan cihat, cihad-ül ekberdir”, buyurmuştur.
Allah-u Teâlâ Hazretleri de, ayeti kerimesinde;
“Allah'a ve O'nun Peygamberine iman edersiniz ve Allah'ın yolunda mallarınız ile ve nefisleriniz ile cihadda bulunursunuz. İşte bu, sizin için çok hayırlıdır. Eğer bilirseniz,” (Saff /11) buyuruyor.
Yine Süleyman (as) Allah-ü Teâlâ Hz.lerine yalvarırken şöyle diyor;
“Ey Rabb’im! Beni, gerek Bana gerekse ana-babama verdiğin nimete şükretmeye ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya muvaffak kıl. Rahmetinle, Beni iyi (salih) kulların arasına kat.”(Neml /19)
“Rabb’im! Bana hikmet ver ve Beni iyiler (salihler) arasına kat” (Şuara /83)
Hakk yolunda kulun en büyük engeli kendi nefsidir. Manevi kirlerden temizlenmeyen nefis, Yüce Allah’tan perdelidir, taattan uzaktır, ilâhî sevgiden mahrumdur. Bu hüküm her devirde geçerlidir. Azgın nefis insanı öyle esir alır ki, Yüce Allah’ı bıraktırır kendisine kulluk yaptırır.
“Hevasını kendisine ilâh edinen kimseyi görmedin mi?”(Casiye/ 23) ayeti ve Rasulullah (sav) Efendimizin:
“Yeryüzünde tapılan tanrılardan, Allah-u Teâlâ’nın en çok buğz ettiği heva-i nefs’tir.
(Taberani) Nefsin ne derece azdığını ve onun elindeki insanın ne kadar alçaldığını göstermektedir.
İnsan imanı ve dini için korkacaksa, kendi nefsinden korkmalıdır. Bütün ömrünü nefsi ıslah etmek için harcayan Allah dostlarını Allah yolunda perde görmek veya göstermek de, bu azgın nefsin bir vesvesesi, şeytanın hilesidir. Çünkü mürşidi kâmil olan zâtlar kötülüğü emreden nefis ve şeytanın düşmanıdır. Onun için insanın nefsi ile mücadele ederken bir üstada ihtiyacı vardır.