ÖFKENE KAPILMA, ŞEYTANA OYUNCAK OLMA
Toplumun bireylerini patlamaya hazır bir bomba haline getiren stres, kin, öfke ve kızgınlığın yansımalarına ibretle baktığımız zaman gördüğümüz manzaralar hakikaten ürkütücüdür.
Öfkeden rengi değişen, kükreyen, dudakları köpüren, suratı ekşiyen, gözleri kızaran, burun delikleri iri iri açılıp – kapanan; bütün bu haliyle de işleri çığırından çıkaran bir takım insanlar…Sövüp sayan, ağzının söylediğini kulağı duymayan, ar ve namustan nasibi olmayan, ağzına gelen bütün kötü sözleri sarfeden insanlar…
Vuran, kıran, yaralayan ve hatta hiç acımadan, aldırış etmeden, düşünmeden öldüren insanlar…İntikam alamadığı için kendi kendine zarar veren, yaka – paçasını yırtan, yumruğunu sağa – sola sallayan, hiddetinden, kininden yürüyemez hale gelip yalpa yapan, elindekini yere çarpıp kıran, yemek, bardak, tabak, çanak ne bulduysa saçıp savuran, o anda önüne insan – hayvan kim gelirse çatan, kavga çıkaran insanlar…
Kalbi nefretle, kinle, çekememezlikle dolan, başkalarının felaketine sevinen, sevinçlerine üzülen, rezil etmekten, alay etmekten hoşlanan insanlar…Namuslarına, hanımlarına, emri altındakilere yapılan hakaretlere aldırmayan, alçak, adi kimselerin eziyetlerine, zulümlerine katlanan, her türlü rezalet ve kepazeliklere boyun büken insanlar…
İşte bütün bu manzaralar bizi öfke – gazap üzerinde düşünmeye götürüyor. Zira bütün bu hallerin temelinde yatan duygu öfkedir. Öfke, şeytanın dürtüklemesi sonucu insanın kendini kaybetmesi, normal durumundan uzaklaşmasıdır. Duyguları ve davranışları bozan bir ruh halidir. Öfke, insanı sonradan pişmanlık duyacağı söz ve fiillere sevk eder. İnsan öfkelendiği zaman şeytanın avucuna düşmüş olur. Şeytan o kimseyi, çocuğun topacını döndürdüğü gibi fırıl fırıl döndürür. Ve ona her türlü kötülüğü yaptırabilir.
Her derdin devası, derdi teşhis edip sebebini ortadan kaldırmakla mümkündür. Öyleyse öfkeyi zararsız hale getirebilmek için onu hazırlayan sebepleri tespit edip, bunlardan uzak durmamız gerekir. İmam Gazali, öfkeyi – gazabı hazırlayan sebepleri; “Kibir, ucub, latife, şaka, kusur aramak, husumet, zıddıyet, haksızlık, gadirlik, şiddet ve hırs gibi şeylerdir.”diye tespit eder. Bütün bunların dînî açıdan kötülenen adi sıfatlardan olduğunu, bu sebepler ortadayken öfkeden kurtulmanın mümkün olmadığını ifade eder. (1)
Öfkenin en önemli sebeplerinden biri de halk arasında, bu halin cesaret, erkeklik, yiğitlik olarak değerlendirilmesidir. Halbuki bunun böyle olmadığını peygamber (sav) şöyle buyurarak ifade etmiştir: “Gerçek babayiğit güreşte rakibini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hakim olan kimsedir.” (2) Belki bir çok insanın sırtının yere getiren nice pehlivan yapılı yiğitler görürsünüz ki, nefsi öfkeyle kabardığı zaman onun önüne geçemez. Bunun neresidir yiğitlik, erkeklik veya babayiğitlik?
Bütün bunları söylerken şunu da göz ardı etmemelidir. Öfkenin büsbütün yok edilmesi mümkün değildir. Zira bu duygu insanla birlikte yaratılmıştır. Onun fıtratında vardır. Üstelik dini, namusu, vatanı korumak gerektiğinde öfke duygusuna ihtiyaç duyulacağı için bu duygunun tamamen yok edilmesi doğru da değildir. Bir çobanın sürüsünü kurtlardan korumak için köpek beslemesi herkes tarafından nasıl tabii görülürse, öfke de ancak kutsî ve manevî değerlerin korunması halinde hoş görülebilir. Yani öfke, yemekte tuz misali yerli yerince – akıl ve dinin işaretiyle – kullanıldığında faydalıdır. Bunu için İmam Şafii: “Kızmayı gerektiren hallerde kızmayan merkeptir.” demiştir.
Bilindiği gibi sebebin ortadan kaldırılması, sonucun da ortadan kaldırılması demektir. Öfkelenmek, öfkenin sonucu doğacak bir çok tehlikeyi başlangıçta önlemektir. Hz.Peygamber (sav) efendimizin kendisinden öğüt isteyen sahabiye ısrarla “Öfkelenme” buyurması bu yüzdendir.(3)
İnsan, herhangi bir sebeple öfkelendiği zaman, bu halini ilim ve amel ile tedavi edebilir.Gazalî, öfkenin ilimle tedavisinin altı şekilde olabileceğini belirtir:
Öfkeyi yenmenin, affın, hilmin faziletini düşünerek öfkeyi yenmeye çalışmaktır. 2. Allah ü Teâlâ’nın ıkabıyla (azabıyla) kendi kendini korkutmasıdır. Şayet ben bugün öfkemin icabını yerine getirisem, affa en çok muhtaç olduğum zaman nasıl emin olabilirim? demeli ve öfkesini yenmelidir. 3. Kendisini düşmanlığın sonuçlarından ve hasmının da aynı şekilde karşılıkta bulunacağını hatırlatmak suretiyle korkutmaktır. 4. Öfke anındaki yüzünün çirkinliğini düşünmesidir. 5. Hangi sebepten intikam peşinde olup öfkesini yenmek istemediğini düşünmektir. 6. Allah ü Teâlâ’nın kendisine olan gazabı, onun gazabından daha büyük olacağını düşünmeli ve öfkesinden vazgeçmelidir.(4)
Amel yolu ile öfkesini yenmeye gelince, bu da birkaç şekilde olur. Öncelikle “Eûzü – besmele” çekerek Allah’a sığınmalıdır. Çünkü kin ve öfkeyi körükleyen şeytandır. Şeytandan Allah’a sığınmakla kin ve öfkenin sebebi ortadan kaldırılmış olmaktadır. Eğer “Eûzü – besmele” çekmekle öfke yatışmıyor, dinmiyorsa o zaman da; ayakta iken oturmak, oturuyorsa yere uzanmak tavsiye edilmektedir.(5) Bununla da geçmiyorsa soğuk su ile abdest almak, hatta yıkanmak gerekmektedir. “Öfke şeytandandır.Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateş ancak su ile söndürülür. Biriniz kızdığınız zaman abdest alsın.”(6) öfkelendiği zaman insanın susması (sükut etmesi) da başka bir çaredir.
Netice olarak diyebiliriz ki insan; dinine, vatanına, namusuna saldırının söz konusu olduğu yerlerde öfkelenmeli, hiddetini gösterebilmeli, yumuşaklığın icab ettirdiği yerlerde ise öfkesini yenebilmelidir. Öfkesini yenenler, sadece şeytanı yenmekle kalmayıp, şahsiyetlerini de küçülmekten kurtarmış olurlar. Öfkesini yenemeyenler ise her halükârda “Öfkeyle kalkıp zararla oturmak” durumundadırlar. Öfkesine sahip olamayan insanların çoğunluğu teşkil ettiği toplumlarda huzur, emniyet, güven ortamı aramak boşunadır.
Aklî duygularımızın öfkemize hakim olması, toplumumuzun huzur ve güvenle dolması dileğiyle…
Yasir Ünlü.