Dünyevileşme ve Tamahkârlık Kıskacında İnsan
Aziz Kardeşlerim!
Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Bahreyn’den toplanan vergileri Medine’ye getirmesi için Ebû Ubeyde b. Cerrâh’ı göndermişti. Günlerce süren yolculuktan sonra nihayet Ebû Ubeyde cizye malları ile birlikte Medine’ye ulaşmıştı. Ashab-ı Kiram hemen onun yanında toplanarak, merakla neler getirdiğini sormaya başladılar. Bu arada Allah Resûlü de mescitten çıkıyordu. Dışarıda Ebû Ubeyde’yi ve etrafında toplananları gördü. Resûlullah, sahâbîleri bu hâlde görünce gülümsedi ve onlara “Öyle sanıyorum ki siz, Ebû Ubeyde’nin pek çok şey getirdiğini duydunuz!” buyurdu. Onlar da, “Evet, ey Allah’ın Resûlü!” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Sevinin ve sizi daha da sevindirecek nimetleri bekleyin! Vallahi (bundan sonra) sizin için fakirlikten korkmam. Ancak ben sizden önceki ümmetlerin önüne dünya nimetlerinin yayıldığı gibi sizin önünüze de yayılıp onların o dünya (nimetleri) için yanıp tutuştukları gibi sizin de yanıp tutuşmanızdan ve bunun onları helâk ettiği gibi sizleri de helâk etmesinden korkarım.” [1]
Değerli Mü’minler!
Dinî inanç, değer ve davranışların hayattan uzaklaştırılarak büyük bir hırsla dünyaya yönelmek anlamına gelen dünyevileşme, mü’min için gerçekten büyük bir tuzaktır. Çünkü dünyevileşme, Yüce Yaratıcı’yı unutarak dünyaya bağlanma, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya kilitlenip âhiretten vazgeçme hâlidir.
Kardeşlerim!
Elbette insanın fıtratında dünyevi nimetlere karşı arzu ve heves bulunur. Bu gerçeği Rabbimiz Kerim Kitabında şöyle ifade eder: “Kadınlara, çocuklara, altın ve gümüş (cinsin)den birikmiş hazinelere, soylu atlara, sığırlara ve arazilere yönelik dünyevî zevkler insanoğlu için çekici kılınmıştır. İşte bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.”[2]
Müslümana yakışan dünya malını ne reddetmek ne de dünyevi arzulara tamah etmektir. Bilakis bize göre her türlü servet ve zenginlik, makam, mevki ve imkân birer imtihan vesilesidir. Onlarla Allah’ın rızasına nail olup cenneti kazanabileceğimiz gibi, aşırı tamahkârlık edip yaratılış gayemizi unutarak hüsrana da uğrayabiliriz.
Bu imtihan sürecinde bizim için en önemli husus, dünyanın gelip geçici olduğunu, asıl ve ebedi hayatın ise âhiret hayatı olduğunun farkında olmamızdır. İnsanlık tarihine baktığımızda serveti, makam ve mevkileri ile dünyevîleşmenin sembolü olmuş Karun, Hâman, Nemrud ve nice müstekbirler helak olmuş, servet ve makamları onları kurtaramamıştır. Allah’ın salih kulları ise iki cihanda da kazançlı çıkmışlardır.
Hutbemin başında okuduğum âyet-i kerimede Rabbimizin “Onlar, ne ticaretin ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.”[3]şeklinde anlattığı bir mü’mine dünya malı elbette hayır ve iyilik getirir.
Çünkü böyle bir kimse dünya malına tamah etmeyecek, ahirete götüreceği asıl sermayenin sâlih ameller olduğunu bilecektir.
Rabbimiz bizlere kanaat zenginliği, gönül tokluğu versin. İnfâk ederek şükrünü edâ edebileceğimiz, ahirette faydasını görebileceğimiz helâl ve temiz dünya malıyla bizi rızıklandırsın.
Amin.
-----------------------------------------------------------------------
[1] Buhârî, Meğâzî, 12.
[2] Âl-i İmrân, 3/14.
[3] Nûr, 24/37.