DİNDARLIK
“Kim güzel niyet ve davranış sahibi olarak kendini Allah’a teslim ederse Rabbinin katında onun mükâfatı vardır. Öylelerine korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.”[1]
Kıymetli Müminler!
Her Müslüman birey, kendi dindarlığını bizzat inşa etme, dindarca kararlarını kendi aklının, kalbinin, vicdanının sesine kulak vererek Kur’an’ın ruhuna uygun biçimde oluşturma, tutum ve davranışlarını ona göre belirleme sorumluluğunu taşımaktadır. Çünkü Kur’an ve Sünnet eksenli bir hayat, Müslüman için en temel önceliğe sahiptir. Zira mümin için her ikisi, hayat düsturlarını içeren birer kılavuz olmaları yanında, ebedî mutluluğun da rehberleridirler. Müslüman, Kur’an ve Sünnet’e uygun bir hayat sürdüğünde hem inançlarıyla uyumlu bir hayat süreceğini, hem de her iki hayatında mutlu olacağını bilir.
Kardeşlerim!
Dinimizi anlamaya çalışırken, hayatımıza aktarırken gerekli olan en önemli husus, ihlâs ve samimiyettir. Yani niyetlerimizin ve davranışlarımızın Allah’ın rızasına uygun; riyadan, gösterişten, samimiyetsiz amaçlardan ve her türlü istismardan uzak olmasıdır. Dindarlık olarak tanımladığımız bu vasıf, günümüzde maalesef en çok istismar edilen kavramlardan biridir.
Dindarlık; yaratıcıya, kendimize, bütün insanlara ve bütün evrene karşı dürüst, içten, adil, ahlaklı ve samimi olmaktır. Mütevazı olmaktır. Başkasını hakir görmemektir. Yaratıcıya saygılı, yaratıklara şefkatli ve merhametli olmaktır. Husumet ve kibirden uzak durmaktır.
Ancak, modernitenin de etkisiyle bugün, sanal, görsel, şekilci ve gösterişçi bir din anlayışının güçlendiğine ve bilgiye dayalı ahlâk eksenli dindarlıktan giderek uzaklaşıldığına şahit olmaktayız. Bundan kaçınmak ve dindarlığımızı güzelleştirmek için; gerekli bilgi donanımına sahip olmaya, dinimizin değerlerini anlamaya ve vicdanlarımızın hassasiyetlerini geliştirmeye, bugün oldukça ihtiyacımız var.
Rabbimiz Kur’an’ı Kerim’de, Hz. Peygamber’in hayatında sergilediği örnekliğe işaret ederek; “Andolsun ki, Allah’ın Resulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”[2], “Sen en yüce ahlâk üzeresin.”[3] buyurmak suretiyle dindarlığı hayatında en güzel şekilde tatbik eden insan olarak bizlere Hz. Peygamberi takdim etmektedir.
O, ailesine karşı çok iyi davranan, arkadaşlarını her zaman kendisine tercih eden, ihtiyaç sahiplerini gözeten, çevresindekilerin kalplerini asla kırmayan, kötü ve kaba konuşmayan, hasta-yoksul ve düşkünleri her zaman kollayan bir Peygamber olmuş ve Kur’an’ın mesajlarını önce kendi hayatında tatbik etmiştir. Onun hayatında ne sözü eylemlerini, ne de eylemleri sözlerini asla yalanlamamıştır.
Bu yüzden, Kur’an ve Sünnet’in öngördüğü ibadet ve güzel ahlâkı hayatına hâkim kılan, sorumlu olduğu ibadetleri zaafiyetten ve ihmalkârlıktan uzak bir şekilde samimiyetle yerine getirebilen Müslümanın, olması gereken dindarlığı sergilediği söylenebilir. Ancak aksi durumda bu kişi, peygamberinin örneklik boyutunu ihmal etmiş olmaktadır.
Muhterem Kardeşlerim!
Günümüzde; bazen, kendini dindar olarak takdim eden art niyetli kimselerin hatalarından; bazen de insanların yaptıkları hataları dine veya Allah’a tasdik ettirme gayretiyle Kur’an ayetlerini yanlış yorumlamalarından dolayı İslam’a, Müslümanlara ve dinî değerlere büyük haksızlık yapıldığını görmekteyiz.
Bu nedenle biz Müslümanlar, Hakk’ı ve hakikati şahıslara göre değil, şahısları Hakk’a ve hakikate göre tanımlamalı; şahıslara bakarak dindarlığı ya da dini anlamaya çalışmaktan şiddetle kaçınmalıyız. Şekilci ve gösterişçi bir anlayışın dindarlık olarak nitelendirilmeyeceğinin idrakinde olmalıyız. Kur’an ve Sünnet’le bağımızı muhafaza ederek dindarlığımızı güçlendirmeye çalışmalıyız. Dindarlığımızı diri tutmak için bütün iş ve davranışlarda Rabbimizi razı etmeyi tek gaye olarak kabul etmeliyiz.
--------------------------------------------------------------------------------------
(1] Bakara, 2/112.
[2] Ahzâb, 33/21.
[3] Kalem, 68/4.