YAŞLILARIMIZA KARŞI SORUMLULUKLARIMIZ
Muhterem Müslümanlar!
Mekke’nin fethedildiği gün, müminler sevinçle birbirine sarılıyor, böyle bir günü lütfettiği için Allah’a şükrediyorlardı. Resûlullah’ın hicret arkadaşı, sâdık dostu Hz. Ebûbekir ise şehre girer girmez doğruca babasının yanına gitmişti. İslam’ı kabul etmesini çok arzu ettiği babasını alıp Resûlullah’ın huzuruna getirdi. Allah Resûlü, yaşlılıktan saçı sakalı ağarmış, gözleri görmeyen Ebû Kuhâfe’yi karşısında görünce her zamanki mütevazı, zarif ve hürmetkâr hali ile şöyle buyurdu: “Bu ihtiyarı evinde bıraksaydın da biz ona gitseydik olmaz mıydı?”[1]
Aziz Müminler!
Hayat, mevsimler gibidir. Baharı, yazı, sonbaharı, kışı vardır. Hayatın her dönemi, ayrı özelliklere ve güzelliklere sahiptir.
Kul olarak iyi işler yapmak, ibadet ve taat ile hayata anlam katmak için bu dönemlerin her biri birer fırsattır. İnsanı kemâle ulaştıran, olgun bir mümin olmanın huzurunu yaşatan en kıymetli dönem ise yaşlılıktır.
Yuvalarımızın dayanağı, hanelerimizin bereket kaynağı olan yaşlılarımız, Allah’ın ihsan ve ikramına mazhar olmuş kimselerdir. Onlar, milli-manevi değerlerimizi ve kültürümüzü yarınlara taşıyan, geçmişimizle geleceğimizi birbirine bağlayan en değerli köprülerimizdir.
Değerli Müminler!
İnsanoğlu, ailesi ve çevresiyle sürekli irtibat hâlinde olmak, beşerî ilişkilerini sürdürmek ister. Yaşlılık döneminde bu ihtiyaç ve bağlılık daha da artar.
Yaşlıları hayatın coşkusundan uzaklaştırmak, toplumdan dışlamak onları mutsuzluğa ve yalnızlığa sürükler. Halbuki saygı gören, hali hatırı sorulan, fikrine danışılan bir yaşlı, kendisini huzurlu ve güvende hisseder. Yalnızlığın ve terk edilmişliğin sebep olacağı sıkıntı ve bunalımlardan kurtulur.
Kıymetli Müminler!
Hayatta ilgi, sevgi ve desteğimizi en çok hak edenlerin başında anne babamız gelir. Allah Resûlü, “Rabbin rızası, anne babanın rızasına, öfkesi de anne babanın öfkesine bağlıdır”[2] buyurmuştur.
Anne babamıza göstereceğimiz şefkat ve merhamet, onların huzurlu bir yuvaya en çok ihtiyaç duyduğu ihtiyarlık çağında ayrı bir önem taşır. Ömürlerinin bu en hassas döneminde onların yanı başında olmak, ihtiyaçlarını karşılamak, hayır dualarını almak bize Allah’ın rızasını kazandıracak en önemli vesilelerdendir.
Bir evladın, yaşlı anne babasını kimsesiz ve sahipsiz bırakması ise büyük bir vefasızlıktır. Nitekim Allah Resûlü, yanında annesi ile babasından biri yahut her ikisi ihtiyarlayıp da onların hoşnutluğunu kazanamadığı için cennete giremeyen kişi hakkında üç kez “Burnu yere sürtünsün” buyurarak böyle bir kimsenin nasipsizliğine işaret etmiştir.[3]
Muhterem Müslümanlar!
Her yaşlıda kendi hayat serüvenimizi görmek, akıl sahibi olmanın bir gereğidir. Bugünün ihtiyarları dünün gençleri olduğu gibi, bugünün gençleri de yarının ihtiyarları olacaktır. Rabbimiz bu gerçeği Kur’ân-ı Kerim’de şöyle dile getirmektedir: “Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O dilediğini yaratır. O hakkıyla bilendir, kudret sahibi olandır.”[4]
O halde, küçükken bizi hayata hazırlayan yaşlılarımıza biz de bugün saygı gösterelim. Hayatlarını kolaylaştırmak ve tecrübelerinden faydalanmak için üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirelim. Nice zahmetlerle elde ettikleri tecrübelerine değer vererek önemli meselelerimizi onlarla istişare edelim. Unutmayalım ki, yaşlılarımıza hürmet, ömrümüze bereket katacaktır.
Hutbemi Peygamberimiz’in şu hadis-i şerifiyle bitiriyorum: “Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.”[5]
---------------------------------------------------
[1] İbn Hanbel, VI, 350.
[2] Tirmizî, Birr, 3.
[3] Müslim, Birr, 10.
[4] Rûm, 30/54
[5] Tirmizî, Birr, 75.
KELİME’İ ŞEHADET
Muhterem Müslümanlar!
Bir gün Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz, ashabıyla sohbet ederken kimsenin tanımadığı bir şahıs çıkageldi; Allah Resulü’nün karşısına oturdu ve “Bana İslâm’dan bahset!” dedi. Resûlullah (s.a.s.) şöyle cevap verdi: “İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığını ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğunu kabul etmen; namazı kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve eğer gücün yetiyorsa hac görevini yerine getirmendir.” karşılığını verdi. Allah Resûlü (s.a.s.), bir müddet sohbetten sonra oradan ayrılıp giden bu şahsın Cebrail (a.s.) olduğunu bildirdi.2
Değerli Kardeşlerim!
Peygamberimizin hadislerinde vurguladığı üzere kişiyi mümin ve Müslüman kılan; kula kul olmaktan kurtarıp sadece Allah’a kul yapan; hayatımızın anlamını, yaratılışımızın gayesini ifade eden Kelime-i Şehadet, insanın ebedi hayatını kurtaran kutlu bir sözdür.
Kelime-i şehâdet, ömrümüz boyunca mümince bir duruş sergileyeceğimize dair Rabbimize verdiğimiz sağlam bir misaktır. Kelime-i şehâdet, coğrafyalarımız, dillerimiz, etniklerimiz farklı olsa da bizleri aynı inanç, aynı duygu ve aynı ideallerde buluşturan, birbirimize sımsıkı kenetleyen ve Efendimize ümmet kılan bir tevhid ve vahdet beyanıdır.
Kelime-i Şehadet, Allah’tan başka dua edilecek, yardım istenilecek, sığınılacak, bela ve musibetler karşısında niyazda bulunulacak hiçbir varlığın olmadığının tasdikidir.
Kelime-i Şehadet, yalnız ona ibadet edilip yalnız ondan yardım istenebileceğinin ve yalnızca Allah’a kul olunacağının kısa ve özlü ifadesidir.
Kelime-i şehadet inanan için hem dünyada hem de ahirette kişiyi karanlıktan çıkaran bir nur, eğriyi ve doğruyu gösteren bir rehber ve bir kurtuluş beratıdır.
İnsan; Allah’tan başka ilah olmadığını ve Hz. Muhammed’in O’nun Resulü olduğunu kalbiyle tasdik, dili ile ikrar ettiğinde artık o Ehl-i Tevhid’in bir üyesidir; İslam ümmetinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Kardeşlerim!
Bizler, yeni doğan yavrularımıza isim koyarken onun sağ kulağına “şehâdetleri dinin temeli” olan ezanı okuruz, sol kulağına aynı şehâdeti tekrarlayan kâmeti getiririz. İslâm’la müşerref olacak kimseye öncelikle kelime-i şehâdeti öğretiriz. Hayatının son demlerinde olan kardeşlerimize kelime-i şehâdeti telkin ederiz. Aslında bütün bunlar, insan ömrünün, kelime-i şehâdetle başlayıp, kelime-i şehâdetle nihayet bulmasının gereğine dair mesajlar içerir.
Muhterem Müslümanlar!
O halde geliniz hem dünyamız hem de ahiretimiz için kurtuluş vesilesi olan Kelime-i Şehadet’in lafzına ve ruhuna uygun söz ve davranışlarda bulunalım.
Rabbimize samimi bir şekilde teslim olalım. Allah’ın kulu ve Resulü olduğuna şahitlik ettiğimiz Peygamberimizin rehberliğini kendimize şiar edinelim.
Hutbemi Peygamberimizin bir müjdesiyle bitirmek istiyorum: “Kim kalbiyle tasdik ederek Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şehadet ederse, Allah ona cehennemi haram kılar.”3
-----------------------------------------------
1 Bakara 2/163.
2 Buhari, İman 2.
3 Buhari, İlim 49.