DÜĞÜNLERİMİZ
Kültürümüzün Parçası Düğünlerimiz
Aziz Kardeşlerim!
Abdullah ibn Mes’ud şöyle anlatıyor. Bir gün bir gurup bekâr genç ile Allah resulü (s.a.s)’in huzurundaydık. Allah resulü “Gençler! Aranızda evlenme imkânı olanlar evlensin. Çünkü evlilik kişiyi harama bakmaktan ve günaha düşmekten korur.” buyurarak evliliğin önemine dikkat çekmiştir.
Muhterem Kardeşlerim!
Evliliğin ilk adımı ve kültürümüzün bir parçası olan söz kesme ve nişanlanma uygulamaları Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde de benzer şekilde var olduğu görülmektedir.
Ancak unutulmamalıdır ki sözlenme ve nişanlanma, evlilik gibi bir birliktelik olmayıp, sadece iki tarafın birbirini tanımaları için bir fırsattır. Evliliğe bir ön hazırlıktır. Nikâh akdi ve düğün merasimi yapılana kadar, tarafların birbirini ve yeni aileyi tanıma şansı bulduğu nişanlılık dönemi, bir anlamda evlilik vaadidir. Ancak nişanlılık, evlilik mecburiyetini getirmeyeceği gibi, taraflara evliliğin, yani nikanın verdiği beraber yaşama hakkını ve yetkisini de tanımaz.
Kıymetli Müminler!
Evlilik, insanların hayatındaki en önemli günlerinden ve dönüm noktalarından biridir. Kurulacak aile birliğinin gizlilik içinde değil, açıkça ve meşru biçimde gerçekleştiğini ilan etmek bakımından büyük öneme sahip olan düğün merasimi, tarih boyunca insanlar tarafından önemsenmiş ve en güzel şekilde icra edilmiştir.
Peygamber efendimiz (s.a.s.)’in “Haram olan (ilişki) ile helal olan (nikâh) arasındaki ayırıcı özellik, def çalmak ve şarkı söylemek (suretiyle duyurmaktır.)” hadisinden anlaşıldığı gibi düğün merasiminin eğlence ile süsleyerek topluma duyurulması tavsiye edilmiştir.
Nitekim Allah resulü (s.a.s.) evliliklerin bir şenlik havasında ve sevinç içinde yapılmasını istemiş, insanların def çalıp şarkı söyleme, ziyafet verme, gelinin üzerine şeker serpme gibi bir takım eğlence şekillerine müsamaha göstermiştir. Hatta bu konularda ihmalkâr davrananları uyararak düğünün gereğinin yapılmasını teşvik etmiştir.
Bununla beraber cahiliye kültüründen kaynaklanan yanlış adetleri kaldırmıştır. Düğünlerde içki içilmesi, eğlencede aşırı gidilmesi, kadın ve erkeklerin birbirlerine karşı mahremiyet sınırlarını aşan tavır ve davranışlarda bulunması, peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır.
Kardeşlerim!
Avrupa’da İslam’ı temsil eden bizler, geleceğimiz olan gençlerimizin düğün merasimlerini yaparken; İslam’ın ruhuna aykırı olan yeme-içme, giyinme ve eğlenme biçimlerinden uzak durmalı, ve çevreye zarar verecek ve toplumu rahatsız edecek tavırlardan kaçınmalı, evliliğin tesisinde kolaylaştırıcı bir yaklaşım sergilemeli, gösteriş endişesi veya toplumsal baskı sebebiyle aşırı ve lüzumsuz masraflarla birbirimizi borç ve zahmete maruz bırakmamalıyız. Yeni kurulan yuvaların selameti ve bekası için; anlayışlı, saygılı, fedakâr, adil ve kanaat sahibi olmanın ne kadar önemli olduğunu evlatlarımıza anlatarak, evliliklerinin ömür boyu sürmesi için gayret göstermeliyiz.
Günümüzün musibeti haline gelen ve son yıllarda çok hızlı artış gösteren boşanma vakalarının yaşanmasını engellemek için gençlerimize; sorunlar karşısında öfkeyle değil sabırla hareket etmelerini ve Kur’an’ın tavsiyesi doğrultusunda güven duyulan kişiler aracılığıyla problemlerin çözümünün mümkün olduğunu hatırlatmalıyız.
Hutbemi başta okuduğum ayeti kerimede geçen dua ile bitiriyorum. “Ey rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”1
Amin.
-------------------------------------------
1 Furkan, 25/74
TASARRUFET ASLA İSYAN ETME!
Kıymetli Kardeşlerim!
Hz. Peygamber (s.a.s.), Ebu Ubeyde bin Cerrah’ı (ra) zekat toplamak için Bahreyn’e göndermişti. Ebu Ubeyde görevini yapmış ve Medine’ye dönmüştü. Allah Resulü (s.a.s.) sabah namazını kıldırdıktan sonra, cemaatin her zamankinden daha fazla olduğunu görünce tebessüm etmiş ve “Galiba Ebu Ubeyde’nin Bahreyn’den döndüğünü haber aldınız” dedikten sonra şöyle buyurmuştur; “Vallahi ben, siz fakirlikten zarar görürsünüz diye korkmuyorum. Korktuğum husus şu: Önceki ümmetlerde olduğu gibi eliniz genişler, refaha kavuşursunuz, sonra onlar gibi birbirinizle rekabete girişir, sonuçta onlar gibi mahvolursunuz.” [1]
Kıymetli Müminler!
Tasarruf, ölçülü ve dengeli olmaktır. Yüce Rabbimiz âyet-i kerîmede bu dengeyi şu sözlerle ifade etmektedir; "(Rahman’ın kulları) harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onlar harcamalarında ikisi arasında (dengeli ve ölçülü) bir yol tutarlar."[2]
Tasarruf, kıymet bilmektir. Kişinin elinde bulunan nimetlerin kıymetini bilmesi, zaruret derecesine göre ihtiyaçlarını karşılayıp lükse ve israfa kaçmadan harcama yapmasıdır.
İsraf ise; herhangi bir konuda aşırı gitmek, imkanları ve sahip olunan değerleri, gerekli görülen yerler dışında ve gereğinden fazla harcamak anlamına gelmektedir.
Tasarruf, adaletli davranmaktır. Akraba ve yakınlarından muhtaç olanlara yardımdan kaçınarak, aile ve çocuklarını zor durumda bırakarak, parası varken yokmuş gibi sıkıntı çekmek ve çektirmek değildir.
Muhterem Kardeşlerim!
Günümüzde haz ve hız eksenli bir hayat yaşamaya zorlanan toplum, israfı engelleyen maneviyattan her geçen gün biraz daha uzaklaşmaktadır.
İnsanlar, reklam ve moda ile gereksiz tüketimi ve israfı bir alışkanlık haline getirince, geçmişte hayatı ve ilişkileri güzelleştiren pek çok inanç ve değerlerden uzaklaşmaya başlamıştır. Sabır, kanaat, şükür, cömertlik ve yardımlaşma gibi değerler unutulurken savurganlık, çıkarcılık, hırs, haset ve ihtiraslar artmıştır.
Bu tehlikelere karşı Rasûlullah (sav) bizleri şöyle uyarmaktadır: “Hayat şartları sizinkinden daha aşağı olanlara bakınız; sizden daha iyi olanlara bakmayınız. Bu, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hor görmemenize, şükretmenize daha uygun bir davranıştır.”[3]
Kıymetli Müminler!
Tasarruf, kulluğun bir gereğidir ve güzel ahlaktır. Yani mü’min, istediği kadar sorumsuzca tüketim yapamaz. Zenginliğinin sadece kendi çalışması sonucu değil, aynı zamanda Allah’ın bir lütfu olduğunu bilir ve bu sebeple, servetini ona bu zenginliği veren Allah’ın emrettiği biçimde kullanır.
Müslüman, mutluluğun fakir, yoksul ve yetimlerin de ihtiyaçlarını karşılamak için helalinden kazanıp harcamada olduğunu bilir ve ona göre hareket eder.
Ne mutlu nimetlerin kıymetini bilip şükreden ve tasarruf edebilenlere!
---------------------------------------------
[1] Buhari, Rikak, 7; Müslim, Zühd, 6
[2] Furkan, 25/67
[3] Müslim, Zühd 9