NİMETE ŞÜKÜR
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُواْ لِلّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
Değerli Mü’minler!
Yüce Allah, kullarının yararlanması için yeryüzünde sayısız nimetler yaratmıştır. İnsanı yaratılmışların en şereflisi olarak nitelemiş, insana akıl, sağlık, iman, bilgi, anlayış ve kavrama gibi pek çok üstün özellikler bahşetmiş, ayrıca onu mal, mülk, servet gibi maddî imkânlarla donatmıştır.
Nitekim Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Nimet olarak size ulaşan ne varsa hepsi Allah’tandır.” [Nahl 16/53], “Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız onları sayamazsınız.” [İbrahim, 14/34]
Allah Teâlâ'nın bize olan en büyük nimeti ise, hiç şüphesiz ki, yüce dinimiz İslâm’dır. Bu nimet, âhiret hayatının ebedî nimetlerine kavuşmanın da yegâne vesilesidir.
Cenab-ı Hakk‘ın bizi insan olarak yaratması, anlamak için akıl, görmek için göz, işitmek için kulak ihsan etmesi hep birer nimet değil midir? Bir âyet-i kerimede, „Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler, gönüller verdik“ (16/78) buyrulmaktadır.
Ya her gün alıp verdiğimiz ve hayatımızı devam ettirmemizi sağlayan nefes bir nimet değil midir? Bir ân için bunlardan mahrum kaldığımızı farzetsek, gözümüzü kapayıp kulağımızı tıkasak, nefes almasak dünya zindana dönmez mi? Ya yiyip içtiğimiz şeyler; ekmeği, suyu, eti, sütü vb. birçok güzel ve leziz yiyecek içeceklerin her biri de birer nimet değil midir?
Aziz Cemaat!
Bir âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: „Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah'a şükredin.“ (2/172).
Peki nasıl şükretmemiz gerektiğini hiç düşündük mü? Şükür, yalnızca Allah’a söz ile yapılmaz. Her nimetin şükrünü kendi cinsinden yapmalıyız. Bu da Rabbimizin bahşettiği nimetleri O’nun yolunda kullanmakla olur. Akıl bir nimet, tefekkür etmek onun şükrüdür. Kalp bir nimet, kalbin insanlara karşı muhabbet beslemesi şükürdür. Kur’an bir nimet, O’nu okuyup anlamak, emir ve yasaklarına göre bir hayat yaşamak şükürdür. İlim öğrenmek bir nimet, ilmin gereğince amel etmek ve ilmi başkalarına öğretmek, şükürdür. Mal sahibi olmak bir nimet, zekât ve sadaka vermek ise onun şükrüdür. Göz bir nimet, mü’min kardeşinin ya da çevresindeki insanların kusurunu görmemek şükürdür. İşitmek bir nimet, söylenilen kötü şeyleri duymamış olmak şükürdür. Sağlık bir nimet, dua ve oruç gibi ibadetler onun şükrüdür. Tövbe etme imkânına sahip olmak bir nimet, pişman olup af dilemek şükürdür. Evlât bir nimet, çocukların Allah’a layık bir kul olarak yetişmesine özen göstermek, onun şükrüdür. Nimete şükredildiğinde hem eldeki nimet yok olmaktan kurtulur hem de yeni nimetlere kavuşma imkânı olur. Nitekim Allah Teâla “Eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım.” [İbrahim, 14/7] buyurmaktadır.
İman edip Allah’a ve Peygamberine itaat eden, İslam'ın emir ve yasaklarına uyan, yakınlarını, yoksul ve muhtaçları görüp gözeten kimse Allah'ın kendisine vermiş olduğu nimetlere şükrediyor demektir. Sahip olduğu nimetleri Allah'ın verdiğini unutan, haramlara dalan, ibadetleri terk eden kimsenin nimet karşısında sadece diliyle "çok şükür", "elhamdülillah" gibi sözleri söylemesi nimete şükür için yeterli değildir.
Hutbemi Peygamber Efendimiz’in bir duasıyla bitirmek istiyorum: “Allah’ım, seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana güzel ibadet etmek için bana yardım et.” (Ebu Davud, İstiğfar, 26; Nesai, Dua, 94)
Muammer ÖZBEK.