SEVGİ OCAĞI AİLELERİMİZ
Aziz Müminler!
Yüce Rabbimiz, okuduğum âyet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan rabbinize itaatsizlikten sakının. Adını anarak birbirinizden dilek ve istekte bulunduğunuz Allah’a saygısızlıktan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.”[1]
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Müminlerin iman bakımından en olgun olanları, ahlâkı en güzel olanlarıdır. Sizin en hayırlılarınız da eşine karşı en iyi davrananlarınızdır.”[2]
Aziz Kardeşlerim!
Eşlerin Yüce Allah’ın adını şahit tutarak bir ömrü paylaşmak üzere birbirlerine verdikleri söz olan Nikâh, hem bir ahid, hem bir akit, hem de bir misaktır. Taraflara ahlâkî ve hukuki sorumluluk yükleyen nikâh, tarafların sadece birbirlerine karşı değil, aynı zamanda Allah’a karşı da sorumlu olduklarını hatırlatır.
Kardeşlerim!
Aile olmak; iyi ve kötü günde, varlıkta ve yoklukta eşlerin birbirlerine sadık kalmalarını ve birbirlerinin hak ve hukukuna sahip çıkmalarını, sadakat ve emanet bilincine sahip olmayı gerektirir. Zira eşler, birbirlerine Allah’ın emanetidirler. İşte nikah akdiyle insan, mükerrem bir varlık olan eşinin gönlünü incitmeyeceğine, haysiyetini zedelemeyeceğine, Allah’ın emanetine asla ihanet etmeyeceğine söz vermiş olmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere ailenin temelinde sevgi ve rahmet vardır. Zira bu güzelliklerle tezyin edilen bir aile, Allah’ın rahmetiyle kuşatılır. Fertleri için adeta bir cennete dönüşür.
Aziz Kardeşlerim!
Aile kurumunun günümüzde nice tehlikelere maruz kaldığı bir gerçektir. Özellikle bazı yayınlarda aile mahremiyetinin çiğnenmesi ve nikâhsız birlikteliklerin adeta özendirilmesi, aile anlayışı ve yaşantımızda büyük tahriplere yol açmaktadır. Diğer yandan aldatma ve şiddet gibi sebeplerden dolayı kararan hayatların, dağılan yuvaların, tükenen umutların sayısı azımsanamayacak kadar çoktur.
Öyleyse geliniz. Rabbimizin büyük bir nimeti olan huzur ve muhabbet ocağımız ailelerimize sahip çıkalım. Emanetlerimizi koruyalım. Eşlerimizi ve çocuklarımızı göz aydınlığımız kılalım.
------------------------------------------------
[1] Nisâ, 4/1
[2] Tirmizî, Radâ’, 11
BEDEN ÜLKESİNE SULTAN KALP
Kıymetli Kardeşlerim!
Okuduğum ayet-i kerimede yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “O kıyamet gününde ne mal fayda verir ne de çocuklar. Ancak Allah'a kalb-i selîm yani temiz bir kalp ile gelenler o günde fayda bulurlar.”1
Peygamber Efendimiz (sav) ise okuduğum hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: “Bilin ki, bedende öyle bir et parçası vardır ki, o iyi olursa, bütün beden iyi olur; o bozulursa, bütün beden bozuk olur. Bilin ki, o kalptir.”2
Değerli Kardeşlerim!
Kalp dediğimizde sadece bedendeki kanı toplayıp pompalayan bir organ akla gelmemelidir. Kalp; yüce Kitabımız Kur’an’da, Efendimiz Hz. Muhammed’in hadislerinde ve İslam geleneğinde vicdan, kavrama, bilinç, duyu, akıl ve isteme gücünün merkezi olarak tanımlanmaktadır.
Kalp her türlü manevi faaliyetin, iman ve küfrün, sevgi ve nefretin, iyilik ve kötülüğün, güzellik ve çirkinliğin, alçak gönüllülük ve bencilliğin kaynağıdır.
Kalp; Allah’ın bizi değerlendirirken bakacağı yerdir.
Doğruyu yanlıştan ayırt etme yeridir. Yüce Allah’ın cemal ve celal sıfatlarının yansıması olan ümit ve korku duygularının buluştuğu yerdir. Eğer kalpte sarsılmaz bir iman, faydalı ilim, tefekkür yani derin düşünce, saygı, alçak gönüllülük, salih amel dediğimiz erdemli davranışlar, sevgi ve muhabbet egemen olursa o kalpten hep güzellikler yayılır. Böylesi bir kalp selîm yani tertemiz bir kalp olarak iman ile ışıldar; hem kendini hem de etrafını aydınlatır.
Kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz (sav) kalbin manevi hastalıklarına karşı da bizleri uyarmaktadır. O, helal-haram bilmezlik, bencillik, çekememezlik, böbürlenme, kendini beğenme, başkaları hakkında kötü düşünme, kin besleme, sözde durmama, dargınlık, dostu yüzüstü bırakma, dünyaya karşı gözü doymama gibi kötü huy ve davranışların iman ile bağını ortaya koyarak dikkatimizi çekmiştir. Nitekim pek çok hadis-i şerifte bencillik ve imanın aynı kalpte birleşmeyeceği kaba kimselerin cennete giremeyeceği, bir Müslümanın kardeşini küçük görmesinin ona kötülük olarak yeteceğini söylemiştir.3
Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz Allah, dış görünüşünüze ve mallarına bakmaz. Fakat O, sizin kalplerinize ve davranışlarınıza bakar.”4
Kardeşlerim!
Yüce Allah söz konusu kötü huyların egemen olduğu kalplerle ilgili olarak “Gerçek şu ki; gözler değil, esas göğüslerdeki kalpler kör olur.”5
Buyurarak esas körlüğün ve duygusuzluğun kalplerde olduğunu haber vermektedir.
Böyle olmasaydı, dünyanın pek çok yerinde, her gün, masum siviller katledilirken, çocuklar yetim ve öksüz bırakılırken vicdanlar dilsiz kalabilir miydi? Öfke ve açgözlülük kalpleri eline geçirmemiş olsaydı, yeryüzünde milyonlarca mazlum aç ve açıkta kalabilir miydi? Bencillik ve tüketim çılgınlığı kalpleri esir almasaydı, zengin-fakir arasındaki uçurum bu kadar derinleşebilir miydi? Sevgili Peygamberimiz (sav) insanları bir tarağın dişleri gibi eşit görmemizi öğütlerken diğer insanlara karşı kibirli olabilir miydik? Nitekim Efendimiz (sav); “Mütevazı yani alçak gönüllü olun. Birbirinize eziyet etmeyin ve sıkıntı vermeyin. Zira yamalı elbiseleri içinde olup Allah’a yaptıkları duaları hemen kabul edilen nice biçareler vardır”6
Buyurarak maddi statü ve unvanların değil, selim ve tertemiz bir kalbin Cenab-ı Allah katındaki yüksek değerine işaret etmişlerdir.
O halde geliniz, kalplerimiz kirleten her türlü günaha tövbe edelim ki, Allah gönlümüze rızasına uygun hal ve hareketler ilham etsin.
“Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalplerimizi senin dinin üzere sabit kıl.”7
“Ey Rabbimiz! Yüce adın anıldığında ürpermeyen kalplerimizden sana sığınırız.”8
-----------------------------------------------------
1 Şuara, 26/88-89
2 Buhari, İman 39
3 Tirmizi, Birr 18
4 Müslim, Birr, 33
5 Hacc, 22/46
6 Taberani, Mu’cemül Kebir, VIII, 186
7 Tirmizi, Deavat 89
8 Nesai, İstiaze 64