SILA'İRAHİM
Muhterem Müslümanlar!
Yüce İslam‘ın yerine getirmemizi emrettiği görevlerden birisi de Sıla-i Rahim’dir. Aile fertlerimize, yakınlarımıza ve akrabalarımıza karşı insanî, ahlâkî ve sosyal sorumluluklarımızı bildiren bir kavram olan Sıla-i Rahim, bizlere, ömrümüz boyunca akrabalarımızla olan bağlarımızı muhafaza etmek, sürdürmek ve onları daima kollayıp gözetmekle mükellef olduğumuzu hatırlatmaktadır.
Cenab-ı Hakk bir hadis-i kudsîde, “Ben Rahman’ım, (akrabalık bağlarının adı) da rahimdir. Ona kendi ismimden türeyen bir isim verdim. Onunla ilişkiyi sürdürenle ben de ilişkimi sürdürür, onunla ilişkiyi kesenle ben de keserim.”[1] buyurarak Sıla-i Rahim’in, Rabbimizle bağımızı etkileyecek kadar önemli ve kutsal bir bağ olduğunu bildirmektedir. “Allah’a saygısızlıktan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten sakının”[2] ayeti ve benzeri ayetler[3], akraba hukukunu ihlal etmekten sakınmamız gerektiğini ifade etmektedir. İlk vahiy geldiği esnada Peygamberimiz’i teskin eden Hz. Hatice (r.a.) annemizin “Endişe etme. Allah seni zayi etmez. Çünkü sen akrabalarınla ilişkilerini sürdürürsün” şeklindeki ifadeleri, onun öteden beri bu konuda hassas olduğuna işaret etmektedir.
Aziz Müminler!
Günümüzün en çok hasar alan kurumlarından birinin aile olması, akrabalık ilişkilerimizde de bir takım kırılmaları beraberinde getirmektedir.
Özellikle “Ben onu arıyorum, ama o beni arayıp sormuyor. Hep ben mi arayacağım? Hep ben mi gideceğim?” tarzındaki söylemlerle sıklıkla karşılaşabiliyor veya gönlümüzden geçirebiliyoruz. Benzer bir olayın Hz. Peygamber döneminde de yaşandığını görüyoruz. Sahabeden biri Peygamberimize gelerek, “Ey Allah’ın Resulü! Ben akrabalarımla ilişkilerimi sıcak tutmaya çalışıyorum, onlarsa beni arayıp sormuyorlar. Onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar. Ben onlara yumuşak davranıyorum, onlar bana kaba davranıyorlar” der.
Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.s), o sahabeye, akrabalarının tutumunun yanlış olduğunu bildirmiş ve şöyle buyurmuştur: “Sen böyle davranmaya devam ettiğin sürece Allah’ın yardımı seninledir.” Buradan anlıyoruz ki, Rabbimizin rızası, aramayanı arayabilmekte, gelmeyene gidebilmekte, sormayanı sorabilmektedir.
Değerli Kardeşlerim!
Hayatımızı kolaylaştıran yeniliklerin her geçen gün bir yenisine şahit olsak da, günümüzün gelişen imkânları, ne hazindir ki, bizi birbirimize yaklaştırmaktan çok, uzaklaştırıyor. Vaktimizin olmadığı bahanesiyle ailemizin, akrabalarımızın hal ve hatırlarını sormaya, dertleriyle dertlenmeye fırsat bulamazken; tanımadığımız pek çok insanın hayatını takip etme hususunda zaman problemi yaşamıyoruz.
“Şu an ona zaman ayıramam, tatildeyim. Benim de dinlenmeye ihtiyacım var. Onların evinde çocuklarım rahat edemiyor; orada internet yok” gibi sığ ifadeler, her geçen gün imkânlarımızın genişlediğini, ama bir o kadar da gönüllerimizin daraldığını göstermesi bakımından oldukça manidardır. Hâlbuki evlatlarının yolunu bekleyen, yalnızlığa terk edilmiş nice anne-babalarımız var. Halinin-hatırının sorulmasını bekleyen, unutulmaya yüz tutmuş nice akrabalarımız var. Bir nebze olsun dertlerinin paylaşılmasını, gönüllerinin alınmasını bekleyen nice mahzun, garip, boynu bükük yakınlarımız var.
Kıymetli Kardeşlerim!
Özellikle yakında başlayacak olan izin dönemini fırsat bilerek, anne-babamızla, eş ve evladımızla, yakın ve uzak akrabalarımızla bağlarımızı canlı tutalım; cennete girebilme vesilesi olan Sıla-i Rahim’i ihmal etmeyelim.
Hutbemi, Peygamberimiz’in akrabalık hukukunu ihlal etmekten sakınmamız gerektiğini ifade eden şu tavsiyeleriyle bitirmek istiyorum: “Rızkının çoğalmasını, ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin.”[4]
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabasını görüp gözetsin.”[5]
“Dikkat edin! Akrabalık bağını koparan kimse cennete giremez.”[6]
“Mükâfatı en hızlı verilen hayır ve iyilik sıla-i rahimdir. Cezası en hızlı verilen kötülük de zulüm ve Sıla-i Rahim’i terk etmektir.”[7]
-------------------------------------------------------
[1] Ebû Davûd, Zekât, 45
[2] Nisa, 4/1
[3] Bakara, 2/27
[4] Buhârî, Edeb 12
[5] Buharî, İlim: 37; Müslim, İmam: 74-77
[6] Buhârî, Edeb 11
[7] Ebû Dâvud, Edep: 51