Şirk ve Şirkten Korunma Yolları
Sözlükte "bir şeyi ortak yapmak, birden fazla kişiye tahsis etmek, ortak kabul etmek ve ortak saymak" manalarına gelen şirk, ıstılahta, Yüce Allah'ın ilahlığında, sıfat ve fiillerinde ve Rab oluşunda ortağı, benzeri ve eşinin olduğunu kabul etmeyi ifade eder. Yapılan ibadetlerde Allah'tan gayrısını gözetme ve riya gibi kötü hasletler için de şirk kelimesi kullanılmıştır.
أَلا أُنَبِّئُكمْ بِأكْبَرِ الْكَبائِرِ ؟ » ثلاثاً قُلنا : بلَى يا رسولَ اللَّه : قال : « الإِشْراكُ بِاللَّهِ،
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?" buyurmuş ve bunu üç kere tekrar etmişlerdi. "Evet!" deyince:
"Allah'a şirk koşmak,”
Şirk ve küfrün Allah tarafından bağışlanmayacağı bildirilmektedir:
اِنَّ اللهَ لاَ يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَنْ يَشَآءُ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللهِ فَقَدِ افْتَرَى اِثْمًا عَظِيمًا
"Şüphesiz ki Allah, kendisine eş koşulmasını asla bağışlamaz, bundan başkasını (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa, gerçekten pek büyük bir günah işlemiş olur."
MÜŞRİK
Bir şeyde ortak olmak anlamındaki şirk kökünden türeyen müşrik, sözlükte, ortak koşan, ortak yapan demektir. Istılahta ise; Allah'a, ilâh, rab, ma'bûd oluşunda, sıfat ve fiillerinde eşi ve ortağı bulunduğunu kabul eden kimseye denir. Başka bir deyişle müşrik, ulûhiyet özelliklerinden birini, bir başkasına veren kimsedir. Müşrik kâfirdir, ancak her kâfir müşrik değildir. Örneğin, mecûsîlikte olduğu gibi iki ilâhın varlığını kabul etmek hem şirktir, hem de küfürdür. Halbuki âhiret gününe inanmamak sadece küfürdür, şirk değildir. Nitekim Kur'ân'da da müşriklerle ehl-i kitap, kâfirlerin iki ayrı zümresi olarak açıklanmıştır;
لَمْ يَكُنِ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ مُنْفَكِّينَ حَتَّى تَاْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُ
"Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar, ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkârcılar (küfürden) ayrılacak değillerdi."
Allah'a şirk koşmak en büyük günahlardandır. Hatta şirkin Allah tarafından bağışlanmayacağı ve
وَاِذْ قَالَ لُقْمَنُ لاِبْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَابُنَىَّ لاَ تُشْرِكْ بِاللهِ اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ
Onun en büyük bir zulüm ve haksızlık olduğu bildirilmiştir .
Şirk beş kısma ayrılır;
A- ŞİRK-İ İSTİKLÂL: birden fazla ilâhın varlığını kabul etmek. Mecûsîlerin ve Müşriklerin şirkleri ile Seneviyye (dualistler) buna örnek gösterilebilir.
B- ŞİRK-İ TEB'İZ: Hristiyanların teslis inancında olduğu gibi, Allah'ın bir olduğunu söylemekle birlikte, O'nun ilâhlardan meydana geldiğine inanmak.
C- ŞİRK-İ TAKRİB: Allah'ı yaratıcı olarak kabul etmekle birlikte, O'na yaklaştırır veya şefaatçı olur ümidiyle başka varlıklara tapmak. Mekke müşriklerinin putlara tapmaları gibi.
D- ŞİRK-İ TAKLİD: Başka birini taklid ederek, Allah'tan başkasına, putlara ibadet etmek ve onları ilâh olarak tanımak.
E- ŞİRK-İ ESBÂB: Eşyanın ve tabiatın hakikî müessir olduğuna inanmak, tabiatı yaratıcı olarak kabul etmek. Ancak meydana gelen şeylerin sebep sonuç ilişkisine bağlı olduğunu söylemekle birlikte, bunları yaratanın Allah oluduğunu kabul etmek şirk değildir.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde buyuruyor ki:
اِنَّ اللهَ لاَ يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَنْ يَشَآءُ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللهِ فَقَدِ افْتَرَى اِثْمًا عَظِيمًا
“Muhakkak ki, Allahü teâlâ kendisine şirk koşanı mağfiret etmez. Şirkten başka her günâhı dilediği kulundan affeder”.
اِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلاَ لِيَهْدِيَهُمْ طَرِيقًا
“Allah kafirleri ve zalimleri ne bağışlayacak ne de doğru yola iletecektir.”
Şirkten sakınınız, şirk, karıncanın ayak sesinden daha gizlidir.
يَابُنَىَّ لاَ تُشْرِكْ بِاللهِ اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ
“Ey oğlum! Allah'a şirk koşma! Zîrâ şirk büyük günâhtır.”
İslâm âlimleri Şirki Ayrıca Büyük ve Küçük Şirk; Açık Şirk ve Gizli Şirk olarakta sınıflandırmışlardır.
1) BÜYÜK ŞİRK: Allah’ın ortağı olduğunu iddia etmektir ki bu, en büyük inkâr ve küfürdür.
2) KÜÇÜK ŞİRK: Bazı amelleri yaparken Allah’ın dışında başkalarının da rızâsını hesaba katmaktır. Böyle bir tavır riyâ ve amelî münafıklıktır. Şirkle ilgili yukarıdaki tasniflerin yanında, şirk; açık şirk ve gizli şirk olmak üzere de ikiye ayrılmıştır.
Şirk-i Hafî
Şirk: Kâinatın ve mevcûdatın sahibi Allah'a ortak koşmak en büyük zulümdür, onu inkâr etmektir. Allâh'ın zatında, sıfatında, rububiyetinde ve icraatında, ortağı, benzeri yoktur ve olamaz. Kâinattaki nizam ve intizam şirke yer olmadığına en büyük delildir. Amellerde, Allah'ın rızasından başka bir niyet ve maksat taşımak gizli şirk (şirk-i hafî)dir. Gizli şirkin menşei enâniyettir. Eğer gizli şirk katılaşır ve artarsa, esbâb şirkine, oradan da küfre, en nihayet tatil'e yani Hâlıksızlığa ulaşır. Kelime-i tevhidin tekrar ile zikrine devâm etmek, kalbi pek çok şeyler ile bağlayan bağları koparmak ve insanda bulunan özelliklerin kendilerine uygun ortaklarıyla olan alakalarını kesmek içindir.
وَاَنْ اَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا وَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
"Doğruya yönelmiş (hanif) olarak yüzünü dine çevir (taatini yap), sakın müşriklerden (puta tapanlardan) olma!"
ثُمَّ اَوْحَيْنَا اِلَيْكَ اَنِ اتَّبِعْ مِلَّةَ اِبْرَهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
"Sonra sana, doğruya yönelen (hanif) İbrahim'in dinine uy!" diye vahyettik. Çünkü O, müşriklerden değildi."
وَلاَ يَصُدُّنَّكَ عَنْ اَيَاتِ اللهِ بَعْدَ اِذْ اُنْزِلَتْ اِلَيْكَ وَادْعُ اِلَى رَبِّكَ وَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
"Sana indirildikten sonra Allah'ın ayetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Rabbine dâvet et, sakın müşriklerden olma!" Hz. Peygambere ve müslümanlara hitap:
مُنِيبِينَ اِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَاَقِيمُوا الصَّلَوةَ وَلاَ تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِكِينَ
مِنَ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
"Allah'a yöneldiğiniz halde, O'na karşı gelmekten sakınınız, namaz kılınız, fırka fırka olup dinlerinde ayrılığa düşen, her fırkasının da kendisinde bulunanla sevindiği müşriklerden olmayınız."
Hadiste: اِنَّ اَدْنَى الرِّيَاءِ شِرْكٌ "Riyanın en azı da şirktir" buyurulmuştur. Bir başka hadis de şöyledir: "Kıyamet günü riyâkar adama: "Ey fâcir, ey gaddâr, nefsine gadreden, ey gösterişci mürâî, amelin mahvoldu, mükâafatın kayboldu. Amelini kime gösteriş için yaptınsa, git ondan mükâfâtını al!" denir." Resûlullah'ın riyaya karşı uyarısı çoktur. Bunlardan biri de şöyle:
“Ümmetimin şirke düşmesinden korkuyorum. Gerçi onlar puta tapacak değiller; güneşe, aya, taşa da tapacak değiller. Fakat amellerinde riyâkarlık yaparlar, Allah için işlemezler."
Resûlullah'ın riya ile ilgili bazı hadislerine geçmeden önce, Gazâlî Hazretleri'nin riyanın dereceleri ile alâkalı açıklamasını da kaydetmede fayda görüyoruz: Ona göre riya'nın çeşitli dereceleri vardır. Bazısı bazısından daha ağırdır:
Birinci Derece: En ağır olanıdır. Riya ile yaptığı ibâdette hiç sevap niyeti yoktur. İcabında insanların yanında abdestsiz bile namaz kıldığı halde, yalnız kaldığı zaman hiç kılmayan gibi. Bu namaz sırf insanlara gösteriş içindir, hiçbir hayrı yoktur.
İkinci Derece: İbâdeti gösteriş için yapar, fakat Allah'ın rızasını da niyet eder. Ancak bu niyet zayıftır, yalnızlıkta bu ibâdeti yapmayacaktı. Sevâba niyet etmese de gösteriş için bunu yapacaktır.
Üçüncü Derece: Gösteriş ve sevap tarafları müsâvî olmaktır. Eğer riyânın yanında bir de sevap veya sevabın yanında bir de riya niyeti olmasa bu ameli yapmayacaktı. İkisinin müsâvî olarak bulunmasıyla bu ameli yapmıştır. Bu amelinden zarar görmese de fayda da görmez, başa baş kurtarır.
Dördüncü Derece: İbâdetini, insanların duymuş olmasından dolayı daha da gayrete gelip takviye etmesi, artırmasıdır. Böyle birisi, kimse duymasa da ibâdetini yapacaktır. Böyle birisi sırf riya maksadıyla yapmadığı için ibâdetinden fayda görebilir.
وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: قال رسولُ اللّه ،ص ، تَعَوَّذُوا بِاللّهِ مِنْ جُبِّ الحَزَنِ. فقَالَُوا يَارسولَ اللّهِ: وَمَا جُبُّ الحَزَنِ؟ قالَ: وَادٍ في جَهَنَّمَ تَتَعَوَّذُ مِنْهُ جَهَنَّمُ كُلَّ يَوْمٍ مِائَةَ مَرَّةٍ. قِيلَ يَا رسُولَ اللّهِ: وَمَنْ يَدْخُله؟ قال: الْقُرَّاءُ المُرَاءُونَ بِأعْمَالِهِمْ
Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün: "Hüzün kuyusundan Allah'a sığının!" buyurdular. Oradakiler:
"Ey Allah'ın Resûlü! Hüzün kuyusu da nedir?" diye sordular.
"O, dedi, cehennemde bir vâdidir; cehennem, o vâdiden her gün yüz kere Allah (c.c)'a sığınma taleb eder."
"Ey Allah'ın Resûlü! denildi, oraya kimler girecek?"
"Oraya dedi, amellerinde riya yapan kurrâlar girecektir!..."
وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: قال رسولُ اللّه ،ص،: يَقُولُ اللّهُ تَعالى: أنَا أغْنَى الشُّرَكَاء عَنِ الشِّرْكِ. مَنْ عَمِلَ أشْركَ مَعِى فيهِ غَيْرِى تَرَكْتُهُ وَشِرْكَهُ
Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allahu Teâlâ Hazretleri diyor ki: "Ben ortakların şirkten en müstağnî olanıyım. Kim bir amel yapar, buna benden başkasını da ortak kılarsa, onu ortağıyla başbaşa bırakırım."
Şirk, Küfür ve İrtidaddan Korunma Yolları
Şirk, Küfür ve İrtidaddan Korunma Yolları Muvahhid bir mü’min olabilmek, öyle yaşayabilmek ve Allah’ın râzı olacağını ve kulları için seçip beğendiğini belirttiği İslâm dini üzere ölmek, bir müslümanın, bir mü’minin en büyük emelidir. Yüce Allah’ın da emri budur, bütün peygamberlerin ümmetlerine tavsiye ettikleri de budur.
يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا اتَّقُوا اللهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ اِلاَّ وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
“Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa öylece, hakkıyla korkun ve ancak müslümanlar olarak ölün.” Kişinin âhiret hayatında Yüce Rabbimizin azâbından kurtulup ebedî mükâfatlarına nâil olabilmesi, günahlarının bağışlanabilmesi, ancak mü’min olarak, muvahhid olarak Yüce Allah’a herhangi bir şeklide herhangi bir şeyi, bir kimseyi, kurum ve nesneyi, madde ya da mânâyı, ideoloji ve putu şirk/eş koşmayarak Rabbine kavuşmasına bağlıdır. Çünkü kim Allah’a şirk koşarak ölürse cehhenneme girecektir.
مَنْ مَات لاَ يُشرِكُ بِاللَّه شَيْئاً دخَلَ الجَنَّةَ ، وَمَنْ ماتَ يُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً ، دَخَلَ النَّارَ
“Allah’a ortak koşmadan ölen cennete girer; Allah’a şirk koşarak ölen de cehennemi boylar .”
يَا ابْنَ آدَم ، إِنَّكَ لَو أَتَيْتَني بِقُرابٍ الأَرْضِ خطايا ، ثُمَّ لَقِيْتَني لا تُشْرِكُ بِي شَيْئاً ، لأَتَيْتُكَ بِقُرَابِهَا مَغْفِرَةً
Enes radıyallahu anh, ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:
“Allah Teâlâ:
“Ey âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat bana hiçbir şeyi ortak tutmamış, şirke bulaşmamış olsan, ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım” buyurmuştur.”
Bu büyük gerçeği Kur’ân-ı Kerim’in hemen hemen her sayfasında çeşitli şekilde dile getirilmiş olarak görebilmekteyiz. O halde müslümanın iman ve tevhid konularında gereken hassâsiyeti göstererek imanını her nefes, her an ve her durumda korumaya, ona herhangi bir zarar getirmemeye çalışması, bunun için âzamî gayretini harcaması gerekmektedir. Bunun için, yani imanı korumak ve şirk ve irtidaddan korunmak ve küfre yaklaşmamak için gerekli olan bazı önemli hususları kısaca sayalım:
Sahih bir iman, akaid bilgisi ve güçlü bir inanma/yakîn, Kur’ân-ı Kerim’in ve sahih sünnetin emir ve teşvik ettiği amel ve ibâdetlere önem vermek, bunları yerine getirmek için âzamî gayret harcamak, Allah’ın ve Peygamberinin uyarılarına dikkat ederek, sakındırdıklarından kesinlikle uzak kalmak, hatta o yasaklara yaklaşmamak, Akîdemiz uğrunda gereken mücâdeleyi vermekten hiçbir şekilde geri kalmamak; inancımızla taban tabana zıt bir ortam içerisinde yaşamanın ıstırabını kalbimizin derinliklerinde duymak, Akîdemizi hâkim kılmak azmi ve emelini daima canlı tutmak, bu uğurda aynı hedefi paylaşanlarla bir ve beraber olmak, Allah’ı ve Rasûlünü yakından tanımak ve herşeyden çok sevmek, onların emir ve buyruklarını bütün emir ve direktiflerden üstün tutmak, onlara bağlanmayı her şeyin önünde bilmek, onların rızâlarını esas almak, Yüce Peygamberimizin yolundan ayrılmayan, onun sünnetini baştacı bilen, onun dışında izlenmeye, yolundan gidilmeye değer hiçbir kimsenin varlığını kabul etmeyenleri, başta sahâbeleri, güzel bir şekilde onların izinden gidenleri mümkün mertebe yakından tanımak, onların bu akîde uğrunda verdikleri mücâdele ve cihadı, kendi mücâdele ve cihadımız için yol azığı edinmek, İslâm’a, Kur’an ve Sünnet esaslarına kesin ve tâvizsiz bir şekilde bağlı kalmak, dinî vecîbeleri ihlâsla yerine getirmek, Yüce Peygamberin dahi küfürden, şirkten, riyâkârlıklardan ve benzeri kalbî/imanî hastalıklardan Allah’a sığındığını bilerek, hatırlayarak, imanımızı son nefesimize kadar muhâfaza edebilmek için Rabbimize daima duâ etmek, yalvarmak, fiilî olarak duâ bâbından elimizden gelen tüm gayreti göstermek. Rasûlullah (s.a.s.) duâlarında: “Sonrası küfür olmayan bir iman” ister; her namazın akabinde “küfürden, fakirlikten ve kabir azâbından”, “küfürden ve borçlanmaktan” Allah’a sığınırdı. Hz. Ebû Bekir’e ve onun şahsında bütün mü’minlere sabah akşam yapmasını tavsiye ettiği duâda, “şirkten” Allah’a sığınmak yer almaktadır: “Bile bile şirk koşmaktan Allah’a sığınırım, bilmediklerimden de Senden af dilerim”