HAFTANIN CUMA HUTBESİ - Zor Zamanlarda Sorumluluklarımız: Hayırda ve İyilikte Yardımlaşmak
Muhterem Kardeşlerim!
İslâm dini toplum düzenini ve toplumsal huzuru önemsemiş ve bunun için gerekli olan tüm ilkeleri bizlere bildirmiştir. Bu ilkelerin başında kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma gelir. Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur:
“…İyilikte ve takvâda yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası çetindir.”[1]
Kardeşlik ilkesi gereği, birbirimizi düşünmek ve birbirimize maddî-manevî destekte bulunmak hem dinî hem de insanî bir görevdir. Özellikle zor zamanlarda birlik ve beraberliğe, dayanışma ve yardımlaşmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Çünkü büyük sorunlar ancak hep birlikte hareket edilirse çözüme kavuşabilir. Bugün maalesef böyle bir büyük sorunla karşı karşıyayız. Bu zor dönemde toplumsal anlamda hepimize önemli görevler düşmektedir. Sadece kendimizi değil, tüm insanlığı düşünerek üzerimize düşen bu görevleri yerine getirmeye çalışmalıyız. Çünkü bizler, “komşusu açken tok yatan bizden değildir” anlayışının mensubuyuz.[2]
Kardeşlerim!
Yüce Allah hoşnut ve razı olduğu müslümanı şöyle tarif ediyor: “Onlar bollukta da darlıkta da infak ederler, öfkelerini yenerler ve insanları affederler. Allah güzel davrananları sever.”[3]
Görüldüğü gibi, ayet-i kerimede sadece bolluk ve varlıkta değil, darlıkta ve zor durumlarda da yardım etmemiz emredilmektedir. Çünkü infak, imkân meselesi değil, imân meselesidir.
Hayatımızın her anı imtihandır. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:“Andolsun ki biz sizi biraz korku ve açıkla, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan ederiz. Öyleyse sabredenleri müjdele!”[4]
Ayet-i kerimede de ifade edildiği gibi, imtihan her zaman aynı şekilde olmaz. Bazen varlıkla, bazen de darlıkla imtihan oluruz. Darlığa düşen yoklukla imtihan olurken, bollukta olanlar da darlığa düşenlerle imtihan olurlar. Onlarla ilgilenmek, gerekli yardımı yapmak ve onların sıkıntılarını gidermek de bollukta olanların imtihanıdır.
Bizler evlerimizde her türlü imkâna sahip bir şekilde virüsün etkisinin geçmesini beklerken, çalışamadığı için kirasını ve faturalarını ödeyemeyen, evinin temel ihtiyaçlarını dahi alamayacak durumda olan kardeşlerimizi ihmal edemeyiz. Bizler ekmeğimizi bölüşmeyi çok iyi bilen bir medeniyetin mensuplarıyız. Bizim inancımızda bencilliğe yer yoktur. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Kendiniz için istediğiniz bir şeyi kardeşiniz için de istemedikçe gerçek mü’min olmazsınız.”[5]
Ayrıca ne zaman ve nasıl imtihan olacağımız belli değildir. Bugün yardım etme gücüne sahip olup ‘veren el’ olduğumuz için şükretmeliyiz. Ya yardıma muhtaç durumda olsaydık. Acaba hangisi daha zor olurdu?
Değerli kardeşlerim!
Bu zor günlerde muhtaç durumda olan kimseleri tespit edip onlara yardım edebiliriz. Ayrıca, tamamen sizlerin desteğiyle yapılıp yaşatılan, ancak şu günlerde mahzun kalan camilerimize sahip çıkmayı da unutmamalıyız. İnşaatı devam eden, borçları olup sizlerin yardımına ihtiyacı olan, hayat kaynağımız camilerimize de elimizden geldiğince yardım edelim. İnşallah bu zor günler bittiğinde tekrar hep birlikte camilerimizde buluşur ve hasret gideririz.
Unutmayalım ki, yardımlaşarak kendimizi ve başkalarını mutlu eder, nefsimizi de cimrilik ve bencillikten korumuş oluruz. Sosyal dengeye ve toplumsal huzura da katkıda bulunmuş oluruz.
Hutbemi şu âyetin mealiyle bitirmek istiyorum: “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe gerçek iyiliğe ulaşamazsınız. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilendir.”[6]
--------------------------------------------------
[1] Maide, 5/2.
[2] İbn Ebi Şeybe, Kitabu’l-iman, (nşr. el-Albanî), s.33.
[3] Al-i İmran, 3/134.
[4] Bakara, 2/155.
[5] Buhari, İman,17.
[6] Al-i İmran, 3/92.
Zor Zamanlarda Sorumluluklarımız: Evlerimizi Yeniden İhyâ Etmek
Muhterem Kardeşlerim!
Bir imtihan alanı olarak gönderildiğimiz bu dünya hayatında karşılaştığımız her olay ve yaşadığımız her durum bize bir şeyler öğretir. Olumlu veya olumsuz başımıza gelen her hadiseden çıkaracağımız dersler ve öğreneceğimiz pek çok şeyler vardır.
Bugün karşı karşıya bulunduğumuz salgın tehdidine de bu anlayışla yaklaşabilir ve bu durumu lehimize çevirmenin yollarını bulabiliriz. Yani içinde bulunduğumuz krizi kendimiz ve ailemiz için önemli bir fırsata çevirebiliriz. Nitekim Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.”[1]
Hayatımızı büyük oranda etkileyip sosyal ilişkilerimizi kısıtlayan ve zorunlu haller dışında bizleri evlerimizde kalmaya zorlayan bu durum, modern çağın etkisiyle uzaklaştığımız evlerimize geri dönmemize de vesile olmuştur. Dış dünya ile ilişkilerimiz kısıtlanırken, ailemizle ve yakınlarımızla daha fazla vakit geçirmemize sebep olmuştur.
İşte tam da bu noktada bizlere çok önemli görevler düşmektedir. Öncelikle zayıflamış olan aile bağlarımızı güçlendirmenin ve evlerimizi yeniden ihyâ etmenin yollarını arayabiliriz. Camilere gidemiyorsak evlerimizi birer mescide, okullara gidemiyorsak evlerimizi birer okula çevirebiliriz. Öğretmenden, hocadan mahrum kalıyorsak, bizler kendimizin ve ailemizin öğretmeni, hocası olabiliriz.
Dinimize göre her yer mescittir. Camilerde yapılan bazı ibadetleri evimizde yaparak evimizi de Allah’ın evlerinin birer şubesi haline getirebiliriz. Böylece evlerimizi yeni bir dinamizm ve aksiyonun merkezine dönüştürebiliriz.
Kardeşlerim!
Hayat evde başlar. Öğrenme faaliyetine ve hayatı tanımaya evde başlarız. Evlerimiz bizim ilk okulumuzdur. Anne babamız ilk öğretmenlerimizdir. Ev sadece beton duvarlar, güzel mobilyalar ve barınma ihtiyacımızın karşılandığı yer demek değildir. İnsanın en özel, en derin, en samimi duygu ve davranışlarını yaşadığı ve yansıttığı mekânlardır evlerimiz.
Kişilik ve kimliğimizin oluşmaya başladığı ilk mekân, Allah’a kulluk için ilk merkezdir evimiz. İman, ahlâk ve ibadetlerin ilk tecrübe edildiği mekândır evimiz. Bu sebeple evlere hâkim olmak, evlerin açıldığı sokaklara ve topluma da hâkim olmaktır. Evleri ihyâ etmek toplumu da ihyâ etmektir. Evlerini hayatın ve değerler eğitiminin merkezi haline dönüştürmüş mü’minler, bakınız, Kur’an-ı Kerim’de nasıl övülmektedir: “İçlerinde [yalnız] kendi adı anılsın diye Allah'ın yükseltilmelerine izin verdiği evlerde, O'nun kudret ve yüceliğini sabah akşam dile getiren [öyle] kimseler [vardır ki,] bunları ne ticaret ne de kazanma hırsı Allah'ı anmaktan, namazı kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoyabilir. Onlar, kalplerin ve gözlerin dehşetle döneceği günden korkarlar.” [2]
Kıymetli Kardeşlerim!
İnsan sorumluluk sahibi bir varlıktır. Kendisine, yaratıcısına ve tüm varlıklara karşı taşıdığı önemli sorumlulukları vardır. Vaktimizin çoğunu evlerimizde geçirdiğimiz bu olağanüstü dönemde, sorumluluklarımızı bir kez daha hatırlayıp yaratılış amacımız üzerine daha fazla tefekkür edebiliriz. “Mü’minler anlamsız ve faydasız işlerden uzak dururlar”[3] ayet-i kerimesinden hareketle, hem kendimiz hem de tüm insanlık için neler yapabileceğimiz üzerinde kafa yorabilir; zamanımızı verimli değerlendirerek faydalı işlerle meşgul olabiliriz.
Bu dönem tefekkür, tövbe, dua, yardımlaşmak ve kendimizi geliştirmek için büyük bir fırsattır. O halde geliniz, bu dönemi fırsata çevirerek şimdiye kadar yapmak isteyip de iş yoğunluğundan ve vakit darlığından dolayı yerine getiremediğimiz görev ve sorumluluklarımıza sahip çıkalım. Bütün aile fertleri arasında kitap okuma seferberliği başlatalım. İnternet ve sosyal medyanın insanı tüketen sarmalından kendimizi kurtararak, dünya ve ahiretimize yarayacak faydalı işlerle meşgul olalım. Böylece insanlık ailesinin bir ve bütün olduğu gerçeğini fark etmemize yarayan bu yeni süreç, belki de on yıllardır sürüklendiğimiz çıkmazdan kurtularak insanlık lehine yeni bir çıkış yolu bulmamıza yardımcı olabilir. Yüce Kur’an’da buyurulduğu gibi: “... Olur ki, hoş görmediğiniz bir şey sizin için hayırlı, iyi ve güzel gördüğünüz bir şey de sizin için kötü ve zararlı olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”[4]
--------------------------------------------------
[1] İnşirâh, 94/5.
[2] Nûr, 24/36-37.
[3] Mü'minûn, 23/3.
[4] Bakara, 2/216.