* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİLMİYİM  (Okunma sayısı 408 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİLMİYİM
« : Mayıs 01, 2018, 01:00:17 ÖS »
BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİLMİYİM

Bezm-i elest ya da biat üzerine
Turgut Akyüz.
“Hani Rabbin, tüm âdemoğullarını birbiri ardınca toplamış ve ‘ben, sizin Rabbiniz değil miyim’ diye sormuştu da onlardan ‘evet, sen bizim Rabbimizsin’ diye söz almıştı” (Ârâf Suresi 172. ayet-i kerime).

1- Yukarıdaki ayet-i kerimeye göre insan, temyiz vasfına sahip olduğu gibi Allah’ın varlığı ve birliğini idrak edebilecek seviyede yaratılmıştır. Zira insan, temyiz vasfı gereği iyi-kötü, doğru-yanlış (hak-batıl), adalet-zulüm, güzel-çirkin, faydalı-zararlı ayrımı yapabilmektedir. Yani insan, neyin doğru neyin yanlış olduğunu kendi imkânları ile bulamasa bile önüne koyulan bir şeyin doğru ya da yanlış olduğunu anlayabilecek kabiliyette ve kudrette yaratılmıştır.

2- Yine insan, bir takım temel bilgilere sahiptir ki bu tür bilgilere “evvelî/bedîhî/apriorik” bilgiler diyoruz. Bir başka ifada ile insan, kendisine tebliğ ve davet ulaşmadan, bir takım ahlak ve hukuk kurallarını ya da ibadetleri bilemese de Allah’ın varlığı ve birliğini, kendi imkânları ile idrak edebilir. Nitekim İbrahim Aleyhisselamın kıssası da bunu desteklemektedir (bkz. En’am, 76-79). Zira Allah’ın varlığı ve birliği, akılla bilinebilir. Bunun için ayrıca bir öğreticiye gerek yoktur. İnsan aklının temel ilkeleri, kendinde ve kâinattaki diğer deliller bunun için yeterlidir.

3- Ayeti kerimeden çıkan bir başka anlam ise insanın, doğuştan iyi ya da kötü olmadığıdır. Bu durumda insan, buluğa erinceye kadar iyi ya da kötü olarak nitelenemez. Ama eşyada aslolan helallik ve temizlik olduğu için temiz, günahsız ve hatta iman sahibi olarak kabul edilir. Bu yüzden genel olarak İslam âlimleri, iman ehli olmayan kimselerin buluğa ermeden önce ölen çocuklarını da ehli iman olarak kabul etmişlerdir.

4- İnsanın buluğa kadarki dönemine “ilk biat” dönemi diyoruz. Yani insan, buluğa erinceye kadar, yukarıdaki ayeti kerimede ifade edilen bezm-i elestteki (gâlû belâ diye bildiğimiz şey) ahdine göre hareket etmektedir.

5- İnsan, buluğa erince bu ilk akit yani ilk biat sona erer. Bundan sonra insan, biatini tazelemek zorundadır. Şayet iman üzere devam ederse, ilk biat geçerli olur. Fakat bu biatin şartlarını yerine getirmez yani imandan ayrılır ve imanın gereğini yapmazsa, ilk biat geçersiz olur.

6- Efendimize (S.A.V.) biat da aslında bu ikinci biatle alakalıdır. Yani sona eren ilk biat akdini tamamlamak için kelime-i tevhit ve kelime şehadet ile birlikte Allah’ın elçisine ve dolayısıyla Allah’a biat ederiz.

7- İnsanın bu iki evresinin bir başka tezahürü de şudur: İnsan, buluğa erinceye kadar ailesi ve çevresi ile aldığı eğitime göre şekillenir. Yani biz farkında olmadan bizi başkaları yetiştirir. Böylece ilk biati aslında biz değil bizi yetiştirenler bozmuş ya da hükümsüz bırakmış olurlar.

8- Peki, insan, ne yapmalıdır? Kişi, buluğa erdikten sonra geçmişteki her şey ile yeniden hesaplaşır yani nefis muhasebesi yapar. Bunu da iradesi ve aklıyla yapar. Böylece hayatında ne doğru ne yanlış yeniden gözden geçirme imkânına sahip olur.

9- Bu durumda geçmişte ve özellikle çocukluğumuzda öğrendiğimiz ve yaşadığımız her şey ile yüzleşmek gerekir. Bu yüzden modern dönemde çocukluktan geldiği söylenen bir takım eğilim ve travmaların, hayatımızı etkilemesinin de önüne geçilmiş olur.

10- Mesela günümüzde insanlar, duygusal ve sorumsuz olarak yetiştirilmektedir genelde. İnsan, yetişkinliğinde bütün bunları gözden geçirmeli ve nasıl davranması gerekiyor ise öyle davranmalıdır.

11- Daha önce de belirttiğimiz gibi insan, irade ve aklı sayesinde, kendi ahlak ve fiillerini, istediği gibi yönlendirme kudret ve kabiliyetine sahiptir. Bu konuda ne nefsi, ne şeytan, ne anne baba ne de çevre; insanın kendini kontrol etmemesine bahane olarak kabul edilmeyecektir. Eğer insana böyle bir kudret verilmemiş olsa idi imtihan anlamsız olurdu. Yani böyle bir durumda kötü bir çevrede doğan insan, kötü olarak kalırdı. Oysa insan, aklı ve iradesi sayesinde buluğa ve özellikle rüşt çağına erdikten sonra kendi amel ve ahlakını, kendisi yönlendirme kudretine sahiptir.

12- Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse insan, ne kadar kötü bir çevrede yaşamış olursa olsun ya da ne kadar kötü şeyler yaşarsa yaşasın, kendini toparlayacak kudrete ve kabiliyete sahiptir. Buluğ ve gençlikte bunu yapamayan kimseye rüşt çağına kadar mühlet verilmiştir. En son ise 40 yaşına kadar insana kendisini toparlama imkânı tanınmıştır (bkz. Ahkâf Suresi 15. ayet-i kerime). Bu saatten sonra da üzerine düşeni yapmayan kimseden herhangi bir şekilde hiçbir bahane kabul edilmeyecektir. Zira yukarıdaki ayeti kerimenin devamında; “Bunu, biz bunu bilmiyorduk ya da babalarımız müşrik idi de biz onlara uyduk demeyesiniz diye yaptık” buyrulmaktadır (bkz. Ârâf Suresi, 172 ve 173.ayet-i kerime).

13- Çocukluk döneminde yaşanan ve öğrenilen şeylerin, ilerde yaptığımız her işe bahane olmayacağına dair bir başka sebep ve imkân ise; tevbenin geçmişi silmesidir. Tevbe, geçmişi, sadece vebal olarak değil psikolojik ve ahlaki olarak da siler. Yani tevbe ettikten sonra geçmişi hatırlamak veya geçmişteki şeyleri tekrar etmek, yanlıştır.