BİR GENÇ İÇİN ÜNİVERSİTE OKUMAKTAN MAKSAT NE
Üniversiteler bu günlerde açılacak ve on binlerce gencimiz ilk kez üniversite kapısından içeriye adımını atacak. Bu onlar ve aileleri için çok heyecan ve gurur verici bir tablodur. Ama işin sonunda kendilerini nelerin beklediği meçhuldür.
Gençlerimizin, ne olursa olsun mutlaka bir üniversite diplomasına sahip olma isteği çoğunlukla hüsranla sonuçlanmakta ve yıllar sonra başladıkları noktanın daha da gerisinde hayat yarışına katılmak zorunda bırakmaktadır. Bugün nitelikli bir üniversiteden adam akıllı okuyarak mezun olanların dışındakilerin diplomaları pek de bir işe yaramamaktadır. Bilakis diplomalı olmak bazen aleyhte bir durum olmakta ve halkın içine karışıp normal bir vatandaş gibi hayat mücadelesi vermesine de engel olmaktadır. Bunun için evler, genç işsizler ve yaşı oldukça ilerlemiş olan bekârlarla doludur.
İslam fıkhında bir kural vardır: “Bir şeyden maksat ne ise hüküm ona göredir.” Müslüman namazını Allah için kıldığı gibi ticaretini de Allah rızası için yapacak, ilmi de Allah için öğrenecektir. İlim için ilim, sanat için sanat anlayışı materyalist kafaların uydurduğu bir aldatmacadır ve asla İslami anlayışla bağdaşmaz. Bu manada üniversiteye adım atan genç kardeşlerimiz de buralarda Allah Teâlâ’nın rızasını arayacak, bir İslam davetçisi olacak, buralarda aldıkları eğitimle ümmetin bir yarasına merhem olacaklarsa eyvallah. Eğer böyle bir niyetleri yok da, sırf kariyer yapmak ve rahat bir hayat sürmek için gideceklerse bu ömrün boş yere zayi edilmesidir. Hele hele Müslüman kızlar için karma eğitim yapılan üniversiteler ömür törpülemekten ve günaha batmaktan başka bir mana ifade etmez. Nitekim bu üniversiteler kızlarımız için vazgeçilmez olduğu günden beri aile hayatı dumura uğramış durumdadır. Mütedeyyin hanımlar arasında dahi bir işyerinde çalışmayıp da evinin hanımı, çocuğunun annesi olmak utanılacak bir durum haline gelmiştir. Zira mütedeyyin anne-babalar dahi kızlarını üniversiteye gönderirken kocasına isyanı öğrenmesi için göndermekte ve açıkça “kızım okusun, kendi ayakları üzerine dursun” diyerek adeta kızına evlenmeden boşanmanın yolunu göstermektedir. İşte anne-babadan bu öğüdü alan genç kızlar da iş bulmayı, eş bulmaktan daha öncelikli bir mesele görmekte ve maalesef evliliği erteledikçe ertelemektedirler. Evlenenlerin yarısı da evliliklerinin ilk üç yılında boşanmaktadır. Bu gün aile ocağında bir yangının olduğunda herkes müttefiktir ama kimse bu yangının çıkış yerine işaret etmeye cesaret edememektedir.
Kur’an-ı Kerim, Allah davasına sahip çıkan Ashab-ı Kehf’ten haber verirken onların genç olmalarına ve bir grup oluşturmuş olmalarına dikkat çekmektedir. “Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, ‘Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır!’ demişlerdi.” (Kehf, 10) “Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.” (Kehf 13)
Bütün müfessirler istisnasız olarak, bu gençlerin Rum krallarının ve zengin yöneticilerinin çocukları olduklarını belirtmişlerdir. Onların devrimleri, muhtaç ve gariban fakirlerin devrimi değildi. Yahut onlar, borç bataklığına düşüp ağır bedel ödemeyle, sahip oldukları zenginliklerin yok olmasıyla karşı karşıya da değillerdi. Onlar gençliklerinin zirvesindeydiler, damarlarında şehvetleri dolaşıyordu. Bu gençler, şehvet, nimet ve lezzetler içinde yüzüyorlardı. Makam, servet, kadın, her türden yiyecek ve içeceklerin tamamı ellerinin altında bulunuyordu. Hâlbuki bütün bunlar insan için çekici kılınmıştır. Nitekim Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır.” (Âl-i İmrân 14)
Bütün gençlerin, ömürlerinin ilk yıllarında dünyanın çekiciliklerine kapılabileceği, böylece imtihanı kaybedebileceği, yahut kazanabileceği haber verilmektedir. Çünkü insanın fıtratında yer alan, her an ortaya çıkabilen şehvetler hep genç yaşlarda etkili olurlar. Şehvetlerle imtihan imtihanların en zor olanıdır.
Bunun için Kur’an-ı Kerim, Ashâb-ı Kehf gençlerini örnek vermektedir ki genç nesiller onların izince gitsinler, şehvet ve servet imtihanında kaybedenlerden değil de kazananlardan olsunlar. Zira onlar hayata tutunamayan ümitsiz gençlerin bir intihar eylemi değil, bilakis her tür devlet görevinde başarıya ulaşmış, kariyerlerinin ve iş başarma kapasitelerinin zirvesinde gençlerdi. Onların krala karşı isyanının maksadı Hakkı hâkim kılmaktı. Bunun için şehirden kaçıp da mağaraya sığındıklarında buraya yerleşmek amacıyla değil, geçici olarak sığınmışlardı. Niyetleri başka bölgelere gidip davetlerini yapabilecekleri, mücadelelerini yürütebilecekleri uygun şartlar oluşturmaktı. Nitekim bu niyetlerini şu dualarında açık etmişlerdir: “Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla!”
Rablerine iman etmiş bu gençlerin ilk adımı, kendi aralarında iman bağını sağlamlaştırmaları olmuştu. Batıla başkaldırabilmek ancak sağlam bir iman ve bu iman etrafında kenetlenmiş bir grup/cemaat olmakla mümkündür. İnsan ancak o zaman Hakkı üstün tutmak için ayağı kalkma cesaretini kendisinde bulabilir. “O yiğitler (hükümdar karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: ‘Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O'ndan başkasına ilah demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.’” (Kehf, 14)
Bu gün ihtiyacımız olan şey de o gün Ashab-ı Kehf gençlerini harekete geçiren şeydir. Sağlam bir iman ve cemaat ruhu. Zira çobansız koyunu kurt kapar. Evlatlarımızın kurda-kuşa yem olmaması için Türkiye’nin en büyük gençlik teşkilatı olan Anadolu Gençlik Derneği şubeleri en iyi sığınaktır. Bütün aileler hiçbir tereddüd yaşamadan evlatlarını buralara yönlendirebilirler. Zira AGD sorumluları; yurt ve evlerinde kalan öğrencilere yalnızca barınma imkânı sunmakla kalmamakta, bu hizmetle birlikte aynı zamanda onları dava şuuruna sahip iyi birer Müslüman olarak yetiştirmektedir. İşte diğerleriyle AGD’nin farkı bu.
Mustafa Kasadar.