Bizi Yıkacak Şey Nedir Bilir Misiniz?
Yüce Allah insanlığa hidayet rehberi olarak gönderdiği bütün kitaplarını bir peygamber aracılığı ile göndermiştir ki ilahi kelamın muradının ne olduğunu herkes o kitabı getiren peygamberin anladığı gibi anlasın. Son ilahi kitap olan Kur’an-ı Kerim’i de yüce Allah, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz ile birlikte göndermiştir. Resûlullah Efendimiz insanlar arasında peygamber olarak yirmi üç yıl yaşamış ve vahiy de yirmi üç yıl boyunca devam etmiştir. Bu uzun müddet boyunca din bütün yönleriyle teşekkül etmiş ve İslam, bir bütün olarak pratik hayata aktarılmıştır. Aynı zamanda bu uzun dönem içerisinde Allah Resulüne her yönüyle teslim olan ve tam bir itaatle itaat eden, onun rehberliğinde yeni bir hayat tarzını benimseyip yaşayan bir iman nesli, İslam toplumu oluşmuştur. Bunun içindir ki bugün hiçbir Müslüman’ın kalkıp da dini yaşanmış bu ilk örneğinden soyutlayarak anlama hakkı yoktur. Hiçbir âlimin de İslam’ın naslarını (delillerini) yorumlarken, anlamaya çalışırken Hz. Peygamberin ve sahâbilerin uygulamalarını dikkate almadan, onların nasıl anladıklarını, nasıl uyguladıklarını anlamadan yorumlama, görüş belirtme hakkı yoktur.
Son zamanlarda ortaya çıkan ve kendilerini hiçbir ilmi disiplin ve kayıtla kayıtlamadan, o konuda sahabe ve tabiin neslinin ne dediğini dikkate almadan, hatta hadis-i şeriflere dahi müracaat etme gereği duymadan, ayetler sanki bu gün inmiş gibi her şeyden soyutlayarak kelimelere anlam vermeye çalışanlar, onları -tıpkı Yahudi din adamlarının Tevrat’ı kendi hevalarına göre yorumlarken yaptıkları gibi- eğip bükmeye çalışanlar gittikçe çoğalmakta, sesleri daha fazla çıkmakta ve eskiden kısık sesle, gizli saklı yerlerde yarım yamalak cümleler ifade ettikleri tahriflerini şimdilerde alenen ve sarahaten açıklamakta ve bunu bir meydan okuma havası içerisinde yapmaktadırlar.
Din adına görüş beyan eden, insanların karşısına çıkıp “din budur” diye konuşan çok sayıda haddini bilmez insanın türemesi insanın aklına çeşitli soruların gelmesinde de sebebiyet vermektedir. Acaba bu oldukça cesaret isteyen, haddi aşan sözleri söyleyenler, bu düşünceleri her birisi birbirinden bağımsız ve habersiz olarak kendi kısır görüşlerinin bir ürünü olarak mı şuursuzca dillendiriyorlar, yoksa bunlar bir yerlerin, halkımızın dini inançlarını sarsmak isteyen gizli mahfillerin sözcülüklerini mi yapıyorlar?
Sahabilerden Ziyad b. Hudayr anlatıyor: Bir gün Hz. Ömer (r.a.) bana: “İslam’ı yıkacak olan şey nedir bilir misin?” diye sordu. Ben: “Hayır” dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “İslam’ı yıkacak şey âlimin zellesi (yanılması), münafığın kitapla (Kur’an-ı Kerim ile) tartışması ve saptırıcı (yoldan çıkaran) imamların hükmü ele geçirmesidir.” (Darimi, 220). Aynı konuda Ebu Zer (r.a.) Hazretleri ise şu hadis-i şerifi rivayet ediyor: Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte yürüyordum. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Beni ümmetim konusunda Deccal’dan daha çok korkutan şey (vardır.)” Bunu üç kere tekrarladı. Bunun üzerine dedim ki: “Deccal’dan başka ümmetin konusunda seni korkutan şey nedir?” Buyurdu ki: “Saptırıcı imamlar (önderler)” (Ahmed b. Hanbel. Müsned,21296). Her iki hadis-i şerifte de aynı lafızla geçen “el-eimmetü’l-mudillin” kelimesini âlimlerimiz “kendisine uyanları hak yoldan saptıran fasık idareciler, facir âlimler ve cahil abidler” olarak açıklamışlardır.
Müslümanların madde planında geri kalmışlığı bir gün telafi edilir. Nitekim daha önce de İslam âlemi çeşitli yıkımlar yaşadı. Ama mana dünyasındaki yıkımları temizlemek çok kolay değildir. Bu gün yaşadığımız hastalıkların ve kafa karışıklıklarının sebebini şu mucizevî hadis-i şerif bizlere çok güzel açıklamaktadır:
“Allah Teâlâ, ilmi kullardan soymak suretiyle çekip almaz. Ancak ilmi, âlimleri almak suretiyle ortadan kaldırır. Allah hiçbir âlim bırakmayınca da, insanlar bir takım cahil başlar edinirler ve onlara sorular sorarlar, onlar da ilimsiz fetva verirler. Bu yüzden de hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar.” (Buhari, İlim, 34; Müslim, İlim, 13).
Mustafa Kasadar.