* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Kader Kapısından Giriş  (Okunma sayısı 1530 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Kader Kapısından Giriş
« : Ağustos 17, 2024, 08:05:14 ÖÖ »


Kader Kapısından Giriş

   Kader, olacağın değil olmuş olanın yazılmasıdır. İlm-i ilahide her şey olmuştur. Olmayan bir şeyin ilm-i ilahide var olmasından söz edilemez. Tasavvuf dilinde bu oluşa/ bu oluşlara ayn-ı sabit, çoğulu ayan-ı sabide, denilir.

Olmuş şeylerin hariçte vücuda gelişleri, ilmi/nazari kaderin kudret kalemiyle yazılışı, bedihi kader haline gelişidir. Öyleyse bir şey önce ilm-i ilahide olur, sonra kudret kalemiyle hariçte yazılır.

İnsan iradesinin söz konusu olduğu fiillerde de durum aynıdır. Bizim irademizle yapacağımız fiiller ilm-i ilahide zaten olmuştur. Daha sonra bu fiiller kudret-i ilahinin

yaratmasıyla yazılır. Yani önce kaza sonra kader gelir. Harici vücutta tekvini emirle yaratılanlar, ilm-i ilahide olmuş olanların tekrarından ibarettir.

Tecelli ile yaratmayı anlamadan sorumluluk meselesi anlaşılamaz. İnsan iradesinin söz konusu olduğu fiillerde insan tecelliye ortam hazırlar; ismin tecellisine sebep olur. Fakat yaratmada –çünkü cebridir- insan iradesinin hiçbir fonksiyonu yoktur. Dolayısıyla yaratılan fiilden insan sorumlu değildir. Hz. Musa’nın kıptiye vurduğu tokatla adamın ölmesinden Hz. Musa’nın sorumlu tutulmaması gibi.(Kasas, 15) Burada Cenab-ı Hakkın Mümit ismiyle tecellisi değil Halık ismiyle ölümü yaratması söz konusudur. Hızır (a.s.)’ın çocuğu öldürmesi de böyledir. (Kehf,74) “Onları siz öldürmediniz Allah öldürdü, attıklarını da sen atmadın Allah attı” (Enfal, 17) ayeti de bize aynı işareti yapar.

Fakat, Hz. Musa, Cenab-ı Hakkı görme talebinde tecelliye sebebiyet vermiş, bayılıp yere düşmesine kendisi hak kazanmıştır. (Araf, 143)   

İnsan, Rabbinin yaratmasındaki hikmetleri araştırmalı; fakat icraatındaki hükme, karara asla karışmamalıdır. 

“Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler): Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” (Al-i İmran, 191) ayeti bize bu edebi öğretir.

 İnsandaki irade melekesi (İrade-i Külliye), vardır, mevcuttur, yaratılmıştır, mahluktur. Fakat irade-i külliyenin herhangi özel bir fiili tercihi anlamına gelen irade-i cüziye hakikatte mevcut değildir, varlığı farazidir, varsayıma dayalıdır. Göze göre görme, kulağa göre işitme neyse, külli iradeye göre tercih anlamına gelen cüzi irade odur. Bu itibarla da cüzi iradenin yaratılmış olmasından söz edilemez. Mademki cüzi iradenin yaratılmış olması söz konusu değildir; yaratılmışlara dıştan zorlayıcı müdahale anlamına gelen cebirden de söz edilemez. İnsan kötü, çirkin bir fiile yöneldiği halde son anda bu yönelişten vaz geçebilir, meylini iyi ve hayırlı olana çevirebilir.

Eğer cüzi irade veya meyli harici vücut noktasından tekvini emirle önceden yaratılmış olsaydı insanın bir başka tercihte bulunması mümkün olmazdı. O zaman da sınanmanın, imtihan olmanın bir anlamı kalmazdı.

Cüzi iradenin farazi de olsa varlık hikmeti, insanı sorumlu tutmak içindir. İnsan, böylesi farazi (varsayıma dayalı) varlığı olan cüzi irade ile de kötülüklere zemin hazırlayarak ilgili ismin tecellisine sebep olabilir. Çok küçük bir müdahale ile çok büyük kötülükler yapabilir. Hatta yapması gerekli olanı yapmasa da bazen kötülük adına aynı sonuca varabilir. Açılması gereken su arkını açmayarak bütün bir bahçeyi kurutmak gibi… Kötülükler, aynı zamanda vardan çok yokluğa yakın neticelerdir. Bu sebeple de cüzi iradenin farazi varlığı bile yoka sebebiyet verebilir.

İyilikler ise vücudidir. Bir şeyin yokluğuna tek bir sebep yeterken varlığı için pek çok şartın bir araya gelmesi gerekir. Yukarıdaki misalde olduğu gibi bahçenin kurumasına küçük bir ihmal hatta eylemsizlik yeterlidir; fakat bahçenin önce bahçe olması sonra da bahçe olarak kalması için bilinen pek çok şartın yerine getirilmesi gerekir. Bunların hepsi de aynı zamanda yaratılmış olmakla irtibatlıdır.

Nasıl ki varlık yokluğa bina edilemezse, farazi bir vücuda sahip cüzi iradeye hakiki vücut isteyen iş ve oluşlar da bina edilemez. Bu sebeple de insanın iyi, güzel, hayır gibi kavramlarla anlatılan varlıksal oluşları, varlığı varsayıma dayalı olan cüzi iradesiyle sahiplenmesi mümkün değildir. Onun içindir ki ayette:

“Sana gelen iyilikler Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir” (Nisa,79) denilmiştir.

Kader konusunda bizleri en çok ilgilendirmesi gereken husus, yaptıklarımızla, niyet ettiklerimizle, yöneldiklerimizle amel defterimize kaydedilenlerdir.

Neyin tecelli neyin yaratma ile olduğu ise bir adı da din günü olan ahirette önümüze açılacaktır. Din gününün tek maliki, tek meliki Allah’tır. Hakkımızdaki son değerlendirmeyi O yapacak, son hükmü O verecektir.

Seyyiat denilen günahları hasene denilen sevaplara dönüştürme O’nun engin rahmetinden beklenilen bir icraattır. (Furkan,70) İnanıyor ve ümit ediyoruz… (Kader konusuna son kapıdan giriş yaptığımın farkındayım, inşallah diğer alt başlıklar üzerinde de zamanla konuşuruz.)

Latif Erdoğan.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap