Kayıt Ol
Giriş Yap
Menu
Ana Sayfa
Forum
Yardım
Ara
Giriş Yap
Kayıt Ol
www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET TARİH, KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYAT
DİĞER USTA YAZARLAR - KARMA
HER İŞTE BİR HAYIR VARDIR
FANİ DUNYA FORUM HABERLER
« önceki
sonraki »
Yazdır
Sayfa: [
1
]
Aşağı git
Gönderen
Konu: HER İŞTE BİR HAYIR VARDIR (Okunma sayısı 1576 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
fanidunya NET
Administrator
İleti: 7241
HER İŞTE BİR HAYIR VARDIR
«
:
Temmuz 26, 2022, 08:25:33 ÖÖ »
HER İŞTE BİR HAYIR VARDIR
Kötülüğü yaratmakla onu yapmak ayrı şeydir. Yüce Allah’ın fiilleri için iyi-kötü, güzel-çirkin, faydalı-faydasız, gerekli-gereksiz diye bir ayırım yapılmaz. O’nun yaptığı ve yarattığı her şey iyidir, güzeldir, faydalıdır, gereklidir. Allah şuna kötülük etti, buna zulmetti, şu işi gereksizdi denemez. O’nun bütün işleri adalet veya rahmetten ibarettir. Her ikisinde de bilemediğimiz nice hikmetler vardır.
İmanın bir şartı da, hayır ve şer bütün işlerin Yüce Allah’ın ilmi, iradesi, kudreti, takdiri ve yaratmasıyla olduğuna inanmaktır. Evet, bu alemde iyi-kötü, güzel-çirkin, acı-tatlı, her ne olmuş, oluyor ve olacaksa hep Yüce Allah’ın hükmü ve yaratmasıyladır. Hüküm ve yaratmada Allah tekdir. O’nun herhangi bir eşi, yardımcısı, danışmanı, karışanı, zorlayanı, engel olanı yoktur. Dünya ve ahirette O’nun iradesi dışında hiçbir şey olmaz.
Allah’ın takdiri “kötü” olamaz
Mümin, insanların iradesinin dışında olup biten hiçbir iş için “kötü” ifadesini kullanmamalıdır. Mesela, ne kötü hava, berbat bir yağmur, baş belası rüzgar, nefret edilecek sıcaklar gibi, ilâhi tecelli ve takdire itiraz manası taşıyan sözlerden uzak durmalıdır. Bunun yerine soğuk hava, sağanak yağmur, şiddetli rüzgar, sıcak hava şeklinde hem vakıayı haber veren, hem de onları sevk ve idare eden Yüce Zat’ın tercihine hürmet ifade eden sözler kullanmalıdır. Müminin edebi bunu gerektirir.
İyi-kötü ayırımı insanların işlerinde olur. Bütün işlerin iki yönü vardır. İşler bir yönüyle Yüce Mevlâ’ya aittir. Diğer yönü kullara bakar.
Her şey bir hedef için
Yüce Allah’ın bütün hüküm ve işlerinde tek hedef vardır. O da yüce varlığını tanıtmak ve bütün alemlerde tek ilâh olduğunu göstermektir. Bu alemde olan her şey, onu var edene bir alamettir. O’nun her işinde bir fayda ve hikmet saklıdır. Allah, acı-tatlı her yolla kulları kendisine davet etmektedir. Allah, melekler gibi şeytanları da kendine yönelme, rahmetine sığınma, affına koşma sebebi yapmıştır. Cenneti de cehennemi de terbiye için yaratmıştır. Birisi sevgi, diğeri korku yoluyla kulu Rabbine sevk eder; ebedi saadet sebebi olur.
Gönül gözüyle bakabilmek
İnsanın başına şu dört durumdan biri gelir: Nimet, mihnet, musibet, masiyet.
Nimete ulaşınca şükretmelidir. Mihnete ve sıkıntıya düşünce sabretmelidir. Musibete uğrayınca elden gelen tedbiri aldıktan sonra ilâhi takdire rıza göstermelidir. Masiyeti yani günahı istiğfar ve tevbe ile temizlemelidir. Bunları yapan kul, her halde Allah’a yaklaşmış ve başına gelen her şeyden hayırlı bir sonuç almış olur. Aksi durumda, acı-tatlı her şey zarar sebebi olur.
Aslında kula sıhhat gibi, hastalık da kalbini Allah’a bağlamak için verilmiştir. Zenginlik gibi fakirlik de cennete götürme sebebi yapılmıştır. Galibiyet gibi mağlubiyet de kula marifet ve edep kazandırsın diye takdir edilmiştir. Bütün bunların bir hesabı ve hedefi vardır.
Olaylara gönlün bakışı önemlidir. Yani işleri tatlandıran veya acılaştıran gönüldür. Allah ile hoş olmuş güzel gönüller her şeyde bir güzellik arar; ağzına acı konsa, onu bal niyetiyle yutar. Günah ile kararmış ve tadını kaçırmış gönüller ise cennete girse kusur arar. Ta ki tevbe edip Allah diyene kadar.
Hayat yolculuğunda gerçek binek
Velilerden İbrahim b. Ethem k.s. yaya olarak Allah’ın evi Kâbe’yi ziyarete gidiyordu. Yolda atlı bir adamla karşılaştı. Adam:
- Ey ihtiyar nereye gidiyorsun? diye sordu. İbrahim b. Ethem:
- Allah’ın evini ziyarete gidiyorum, dedi. Adam:
- Bir bineğin yok, o kadar yolu böyle nasıl gideceksin? diye sordu. İbrahim b. Ethem:
- Benim birçok bineğim var, onlarla yoluma giderim, dedi. Adam:
- Nedir onlar, hani neredeler? diye sorunca, Hazret şu cevabı verdi:
- Başıma bir sıkıntı gelince sabır bineğine binerim. Bir nimete kavuşunca şükür bineğine binerim. Bir musibetle karşılaşınca rıza bineğine binerim. Nefsim beni kötü bir şeye çağırınca, ömrümün kalan süresinin geçen süresinden daha az olduğunu düşünüp ondan vazgeçerim.
Bunları duyan adam:
- Vallahi asıl binekli olan sensin, yaya kalan benim. Yürü, yolun açık olsun, dedi. (Bursevî, Ruhu’l-Beyan)
Bulanlar ve kaybedenler
Bu alemde Allah rızasını arayan kimse, acı tatlı her şeyde onu bulur. Sırf nefsinin keyfi için yaşayan, ne bulsa kaybetmiş olur. Çünkü ele geçirdiği hiçbir şey uzun süre elinde kalmaz. Ya o anda ya da bir süre sonra söner gider; gidişiyle zevki çileye döner.
Neyin hayır neyin şer olduğunu tespit için aklı hakem yapamayız. Onun tesbiti Yüce Yaratıcı’ya aittir. O’nun güzel dediği şeyler güzeldir, kötü diye tarif ettiği şeyler kötüdür. Bu işte aklın görevi vahye tabi olmaktır. Son hükmü akıllar vermeye kalkarsa, birinin ak dediğine diğeri kara der, insanlık birbirini yer.
Bir de musibet ile masiyeti karıştırmamak gerekir. Musibet, bizim irademiz dışında başa gelen sıkıntı ve felaketlerdir. Masiyet ise, sakının diye yasaklanan işlerdir. Bunlara kısaca haram denir. İşte dünyada kötü olan şeyler bu haramlardır.
Başımıza gelen musibetlerden sorumlu değiliz, fakat işlediğimiz haramlardan sorumluyuz. Bir kazada bütün ailesini kaybeden kimse mesul değildir, ama ailesini yalana alıştıran, günaha bulaştıran kimse mesuldür.
Her kısmet niyete göre değil
Kötü işler, güzel niyetle iyi olmaz. Fakat iyi işler kötü niyetle iyi olmaktan çıkar. Mesela, -zaruret hali hariç- hangi niyetle içilirse içilsin içki içmek helal olmaz, güzel bulunmaz. Fakat kötü niyetle -mesela sırf müşteri toplamak için- kılınan namaz, kötü bir fiile dönüşür, sevap yerine azap getirir.
Başa gelen sıkıntılara isyan edilirse şerre dönüşür; fakat sabredilirse sonuçta kulun yüzünü güldürecek bir nimet olur. Her sıkıntı aslında bir rahatlığın habercisidir. Her kaybediş yeni bir kazancın başlangıcı olabilir. Çünkü Yüce Allah, her zorluğun ardından muhakkak bir kolaylığın olduğunu müjdeliyor (İnşirah, 5-6). Nefsimizin kötü ve sevimsiz gördüğü nice işlerin, aslında hayırlı olduğunu bildiriyor (Bakara, 216). Kul kendisine düşeni yaptıktan sonra ilâhi tecelliye şükür, sabır, rıza veya istiğfarla mukabele etmelidir.
Perdenin arkasındaki hikmet
Yüce Allah, şer gibi görünen nice işlerin içinde pek çok hayır saklamıştır. Acele ile feryat ve isyan etmeden işin sonu beklenirse bu hayırlar görülür. Asıl şer, sonu kötü biten ve insanı ilâhi azaba iten iştir. Sonu rahmete çıkan bir şeye kötü denmez.
Hz. Adem a.s.’ın yasak ağaçtan yiyip dünyaya gönderilmesinin içinde Hz. Muhammed s.a.v. Efendimizin bu alemi şereflendirmesi saklıdır.
Hz. İbrahim a.s. ateşe girmeseydi, ondaki halil (dostluk) sıfatı ortaya çıkmazdı.
Hz. Yusuf a.s. kuyuya atılmasaydı ve köle diye satılmasaydı, Mısır’a sultan olup tahta çıkamazdı. Zindana hapsedilmeseydi temizliği ve mertliği anlaşılmazdı.
Hz. Musa a.s., balığı kaybettiği yerde Hızır a.s.’ı bulmuştur. Çünkü Hızır’ı bulması balığı kaybetmesine bağlanmıştı. Yol arkadaşı bunu bilmediği için hayıflanıp Hz. Musa’ya: “Eyvah, ben onu size söylemeyi unuttum. Daha doğrusu şeytan unutturdu. Azığımızdaki balık, önceki konaklama yerinde sen uyurken canlandı, denize atladı ve suyun içinde kaybolup gitti” diye üzüntüsünü belirttiğinde, Hz. Musa a.s.: “Üzülme, işte aradığımız bu idi” demiştir. (Kehf, 63-65)
İnsanların, “kaybetti, bitti, gitti” deyip tıkandığı noktada, kalbi uyanık insanlar hiç endişe etmeden, sıkıntının içinde saklı hayrı görüp: “İşte aradığım buydu!” diye sevinirler.
O’nun hükmüne teslim olmak
Hz. Muhammed s.a.v. Efendimiz, Hudeybiye’de müşrikler tarafından engellenip Mekke’ye giremeden geri dönmüştü. Müslümanları zora sokan bir antlaşma yapılmıştı. Bazı sahabiler ve özelikle Hz. Ömer r.a., “dinimiz adına bu ne büyük zillet” diye üzüntüden kahrolmuştu. Hz. Ömer r.a. o anda bu sıkıntının gerisinde saklı zaferleri göremediğinden din gayretiyle feryat ediyor, antlaşmanın yırtılıp atılmasını istiyordu. Hz. Peygamber s.a.v. ise, “ben Allah’ın takdirine ve hükmüne tabiyim” diye teslimiyet gösteriyordu. Çok geçmedi Yüce Allah, Fetih Suresi’ni indirerek: “Biz sana apaçık bir fetih verdik. Yakında emin bir şekilde Mescid-i Haram’a gireceksiniz” müjdesini verdi. Onlar, kaybettik dedikleri noktada kazanmışlardı. Çünkü niyetleri Allah içindi.
Ahirette, sabırlı ve iffetli fakirlere verilen saltanatı gören pek çok zengin, “keşke ben de dünyada fakir olsaydım” diye fakirlere imrenecektir. Sabırlı ve edepli hastalara verilen cennet nimetleri karşısında, pek çok insan, “keşke ben de dünyada biraz dert çekmiş, eziyet görmüş, hastalık tatmış olsaydım” diye hayıflanacaktır.
Yüce Allah’tan her dem hakkımızda hayırlısını isteyelim.
Dilaver Selvi.
RADYO DİNEME LİNKİMİZ.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir.
Üye Ol
veya
Giriş Yap
Kayıtlı
Yazdır
Sayfa: [
1
]
Yukarı git
« önceki
sonraki »
www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET TARİH, KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYAT
DİĞER USTA YAZARLAR - KARMA
HER İŞTE BİR HAYIR VARDIR