* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Her Müslüman, Davasının Denetleyicisi ve Koruyucusudur  (Okunma sayısı 1604 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Her Müslüman, Davasının Denetleyicisi ve Koruyucusudur
« : Ekim 19, 2020, 06:30:36 ÖÖ »
Her Müslüman, Davasının Denetleyicisi ve Koruyucusudur

İslam, her alanda sorumluluğun merkezine Müslüman bireyi koymuştur. Çünkü o, yeryüzünde Allah’ın halifesidir ve her şeyden o sorumludur. Bunun dışında şekillenen bütün her şey bu Müslüman birey üzerine bina edilmiştir. Onun için bu davanın geleceği ancak davasının yükünü taşımaya talip bireylerin varlığı ile doğru orantılıdır.

Bu dava biat ve itaat temeli üzere yükselmekle birlikte asla kula kulluğa yol açacak bir kapının aralanmasına müsaade etmez. Zira mü’minler öncelikle yüce Allah’a itaat etmekle yükümlü kılınmışlardır. Arkasından Peygamber’e itaat etme yükümlülüğü gelir. Çünkü Allah’ın elçiliği, Allah’tan aldığı mesajı kullara iletme sıfatını taşıyor. Bu sıfatı yüzünden O’na itaat etmek, O’nun aracılığı ile bu şeriatı göndermiş olan Allah’a itaat etmenin vazgeçilmez bir şartıdır. İmanın varlığı ve yokluğu bu itaatin ve bu uygulamanın varlığına ya da yokluğuna bağlıdır. Üçüncü derecedeki zorunlu itaat mercii olan ulu’l-emr’e itaat meselesine gelince burada itaat kayıtsız ve şartsız değildir.

“Ey iman edenler! Allah'a itâat edin; peygambere ve sizden olan ulu'l-emre (emir sâhiplerine) de itâat edin!” (Nisa, 59) ayet-i kerimesi, Yüce Allah’a ve O’nun şanlı elçisine itaat etmeyi temel ve asıl görev sayarken emir sahiplerine itaat etmeyi Allah’a ve Peygamber’e itaat etmeyle kayıtlamıştır.

Bütün bu kayıtlamalardan ve belirlemelerden sonra şu sonuç ortaya çıkıyor: “Sizden” olan emir sahiplerine yönelik itaat, yüce Allah’ın şeriatı ile, haram olduğu nasla kanıtlanmayan ve tartışma konusu olup da şeriatın ilkelerine vurulduğu takdirde haram olmadığı sonucuna varılan direktifler ile sınırlıdır.

“Allah'a isyan olan yerde (kula) itaat yoktur. İtaat ancak meşru olanda gerekir.” (Buhâri, Âhâd 1; Müslim, İmâre 39-40; Ebû Davud, Cihad 87)

“Ma'siyet işlemesi emredilmedikçe Müslüman, istesin-istemesin, sevsin ya da sevmesin dinleyip itaat etmek zorundadır. Günah işlemesi emredildiği zaman ne dinler ne de itaat eder.” (Buhâri, Âhâd 1; Nesais, Bey'at 34)

 Görüldüğü gibi İslâm, her Müslüman’ı bir gözetleyici, denetleyici ve bir koruyucu konumuna getiriyor. Müslüman Allah’ın şeriatının ve Peygamberi’nin sünnetinin koruyucusu, nefsinin ve aklının denetleyicisi, dünyaya ve ahirete ilişkin geleceğinin denetleyicisidir.

İslâm, Müslüman’ı çobanı tarafından ne tarafa sürülürse o tarafa giden, çobanının keyfine uyan, boyun eğen bir hayvan sürüsünün üyesi durumuna düşürmüyor. Çünkü sistem bellidir, itaatin sınırları bellidir. Nitekim İmam Malik Hazretleri’nin, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’in kabrini işaret ederek şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Şu kabirde yatan hariç herkesin görüşü alınır da, reddedilir de!”

Kılı kırk yararcasına ölçüp tartarak söz söyleyen fâkihlerin görüşlerini kabul etme konusunda ölçü bu ise uhrevi maksatlardan daha çok dünyevi hırs ve arzuların esiri olan insanların işgal ettiği emirlik / idarecilik makamında oturanların sözlerini alıp kabul etmede durum ne olacaktır?

Hazreti Ali (r.a.) yukarıda naklettiğimiz ayet-i kerimenin sebeb-i nüzulü ile ilgili olarak şu olayı anlatmıştır:

Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem askeri bir birliği, başlarına Medineli bir Müslüman’ı komutan tayin ederek göreve yolladı ve komutanlarını dinleyip itaat etmelerini kendilerine çok sıkı tembih etti. Görev müddeti içinde birlik mensupları bir meselede komutanlarını kızdırdılar. Komutan odun toplatıp bir ateş yaktırdı. Daha sonra da "Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem beni dinlemenizi ve bana itaat etmenizi size emretmedi mi?" diye sordu. Onlar "Evet, emretti" dediler. Bunun üzerine komutan; "O halde, haydi şu ateşe girin" emrini verdi. Beklenmedik bu emir karşısında herkes birbirine bakmaya başladı. İçlerinden bir kısmı emre uymayı düşündü ise de diğerleri "Biz ateşten kaçıp Resûlüllah’a sığındık (şimdi nasıl ateşe gireriz)" dediler. Onlar bu halde değerlendirme yaparken komutanın kızgınlığı geçti. Ateş söndürüldü, emir geri alındı. Döndüklerinde olay Hazreti Peygamber’e anlatıldı. Efendimiz, o anlamsız emre uymayı düşünenlere hitaben:

"Eğer o ateşe girseydiniz, kıyamete kadar o halde kalırdınız" buyurdu. Diğerlerini tasvip ve takdir ettikten sonra sözlerini şöyle bitirdi: "Allah'a isyan olan yerde kula itaat yoktur. İtaat ancak meşrû olanda gerekir." (Müslim, İmâre 39-40)

Mustafa Kasadar.