* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Hz. Peygamberin Beden Dili  (Okunma sayısı 1567 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 2153
Hz. Peygamberin Beden Dili
« : Ağustos 15, 2022, 01:34:35 ÖS »
Hz. Peygamberin Beden Dili

HZ. PEYGAMBER’İN BEDEN DİLİ ÖZET Beden dili üzerine yapılan çalışmalar, eğitim ve iletişim konusunda bu bilim dalının çok önemli bir yeri olduğunu göstermektedir. Diğer yandan Allah Resûlu’nun tebliğ ve beyan vazifesini ifa ettiği esnada, insanlarla iletişim kurmadaki becerisi, etkileyici gücü ve karizması inkar edilemez. Bu makalede önce beden dilinin ne olduğu, önemi, türleri ve örnekleri ortaya konacak, daha sonra da sahih hadis kaynaklarından yararlanılarak Hz. Peygamber’in vücut dilinden örnekler tespit edilmeye çalışılacaktır. Böylece beden dili biliminin verileriyle Hz. Peygamber’in vücut dilini nasıl kullandığı mukayese edilmiş olacaktır.

GİRİŞ

Yirminci yüzyılın sonlarına doğru yeni bir bilim dalının ortaya çıkışına tanık olunmuştur. Beden dili adı verilen bu bilim, sözel olmayan iletişim biçimleriyle ilgilenmekte ve canlılar üzerinde çeşitli gözlemler yaparak bu gizemli iletişim sırrını çözmeye çalışmaktadır. İnsan denen harika canlının, yer yer farklılıklar arz etse de, kendi türünün bir sonucu olarak bir takım ortak beden dili kullandığı tespit edilmiş ve bu dilin sözel dilden çok daha fazla etkili ve evrensel olduğu sonucuna varılmıştır. Diğer taraftan son dinin temsilcisi olarak gönderilen Hz. Muhammed, kısa sürede çevresindekiler üzerinde etkili olmuş ve henüz kendi devrinde ön binlerce insanın İşlâm dinine girmesini sağlamıştır. Hz. Peygamber, şüphesiz bir insan olmanın yanı sıra Allah’ın en son Peygamberidir. Onun, getirdiği dini insanlara tebliğ ve açıklamak gibi bir misyonu da vardır. Her alanda en güzel bir model olan Allah Resûlu’nun tebliğ ve beyan vazifesini ifa ettiği esnada, insanlarla iletişim kurmadaki becerisi şüphesiz önemlidir. On beş asır öncesinin şartlarında tek başına çıktığı bir davada çok kısa bir sürede on binleri etkileyen ve onlar üzerinde yaptırım gücü olan bir şahsiyetin iletişim becerileri ve bu arada beden dilini kullanımı, taktir edileceği gibi iletişim ve bu bilimin diğer dalları bakımından da araştırılması ve üzerinde çokça çalışılması gereken bir husus olmalıdır. Bir tebliğci sıfatıyla Peygamberin, iletişimde çok etkin bir mesaj olan beden dilini nasıl kullandığı bugün bizim için daha bir önem kazanmıştır. Bu nedenle bu makalede önce beden dilinin ne olduğu, önemi, türleri ve örnekleri ortaya konacak, daha sonra da Hz. Peygamber’in konuyla alakalı olan beden dilinden örnekler ele alınacaktır.

A. Beden Dilinin Kapsamı ve Önemi

Bugüne kadar yapılan araştırmalar, sözel olmayan bir milyon hareket ve işaret kaydetmişlerdir. Ortalama bir insanın bir gün içerisindeki sözcüklerle konuşma süresi toplam on bir dakika civarında olup, orta uzunlukta bir cümle 2,5 saniye sürmektedir. İnsanlar geri kalan sürede ise beden dilini kullanmaktadırlar. İnsanlar mutlu olduklarında gülümserler; üzgün ve kızgın hallerinde ise kaslarını çatarlar. Kafa sallama neredeyse evrensel olarak evet ve onay anlamına gelir; hayır ve reddetme anlamında kafayı ıkı yana sallama da evrensel bir davranış olup, bebeklikten itibaren kullanılır. Omuz silkme hareketi de karşısındakini onaylamadığı anlamına gelen evrensel bir beden dilidir. İletişimde karşılıklı olarak yüz yüze konuşmada sözel öğe %35 iken, sözel olmayan yolların oranı ise %65 olarak tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra bir mesajın toplam etkisinin yaklaşık %7’sinin sözel (sadece sözcükler), %38’inin sesli (ses tonu, sesin yükselip alçalması ve diğer sesler) ve %55’inin de sözel olmayan öğelerden (beden dili) oluştuğu ifade edilmiştir. Ayrıca son dönemde yapılan araştırmalar beyne iletilen bilgilerin %87’sinin gözler, %9’unun kulaklar ve %4’unun de diğer duyular aracılığıyla iletildiğini göstermektedir. Daha açık bir ifadeyle gözlerimizle düşündüğümüzü söylemek de abartılı olmaz. Beden dili, şüphesiz sözel dilden çok daha etkindir. Örneğin hiç kimse hastahane koridorlarında “lütfen konuşmayınız!” yerine “sus!” işareti yapan hemşire resmini unutamaz. Söz dili genellikle düşüncelerin, beden dili ise duyguların tercümanı olmaktadır. Esasen tüm diğer diller gibi vücut dili de sözcükler, cümleler ve noktalama işaretlerinden oluşur. Bu nedenle hareket grupları tek tek değil, toptan değerlendirilmelidir. Kaldı ki biz farkında olmasak da beynimiz karşımızdaki kişinin beden dilini toptan değerlendirecektir. Hemen her insan beden dilini kullandığı halde neyi nasıl kullandığını kendisiyle ilgili gözlem yapmadan fark edememektedir. Genellikle başkalarına gönderdiğimiz görsel mesajları nesnel olarak bildiğimizi sanırız. Oysa görünüşümüzde önemli bulduğumuz şeyleri fark edemezken, nadiren farkına vardığımız yüz ifadeleri ile beden dili yorulmak bilmeden dış dünyaya hayatî sinyaller göndermektedir. Beden dilinizin sinyalleri sızıntı olarak adlandırılır; zira siz başka bir şey anlatmaya çalışıyorken, gerçek, görsel olarak bedeninizden sızar. Nitekim bir kimse ile konuşurken onun istediği bütün cevapları doğru bir biçimde verseniz, ancak bu arada durmadan ayaklarınızı sallamış ve saçlarınızla oynamış iseniz, beden diliniz sözlerinizi yalanlayacaktır. Fakat şurası da bir gerçektir ki, eğer insanlar sizden hoşlanıyorlarsa yanlış yaptığınız bir çok şeyi affederler. Aksine sizden hoşlanmıyorlarsa ne yaparsanız yapın faydası olmayacaktır. Aşırı derecede sıkılgan ya da kederli insanlar genellikle hoşa gitmezler. Sözel dille beden dilin uyumu ancak beden dilinin anlamı kavranarak sağlanabilir. Ne var ki, çoğu kimse kendi vücudunun hangi dili konuştuğunu fark edemez. Kişinin kendini tanıması, sadece kendi genel ve özel yeteneklerini ilgi ve ihtiyaçlarını, yeterlik ve yetersizliklerini bilmesi demek değildir. Başkalarının önü nasıl gördüğünü de bilerek kendisi hakkında realist bir benlik imajı geliştirmesi gereklidir. İcabında bu benlik imgesi çeşitli durumlar için bir benlik olacaktır ve bunların tamamı da birey için olağan kabul edilecek imgeler olacaktır. Bu suretle birey, çeşitli durumlarda herhangi bir uyum güçlüğüne uğramadan durumun gerektirdiği benlik imgesine göre uyumunu sağlayabilecektir. Örneğin, bir kimseye kollarını göğsünde kavuşturduğu zaman hangi kolunu üstten geçirdiği sorulsa, büyük bir olasılıkla bir müddet düşünecek ya da ancak kollarını kenetleyerek cevap verebilecektir. Şunu da belirtelim ki, kadınlar küçük ayrıntılar konusunda doğuştan gelen bir yetenek sayesinde erkeklerden daha hassastır. Kadın sezgileri sözel olmayan işaretleri yakalamak ve çözmek konusunda daha başarılıdır. Belki de onlar bu sayede bebekleriyle daha iyi iletişim kurmaktadırlar.

B. Beden Dilinin Türleri

Sözel olmayan ifadelerimiz, genel olarak jestler, mimikler ve duruş olarak üçe ayrılmaktadır. Eller ve kollarla yapılan hareket ya da işaretlere jest adı verilirken; kaş, göz ve yüz ifadeleri de mimik olarak adlandırılmaktadır. Diğer yandan kişinin yürümesi, ayakta durması, oturması, dönüşleri ve genel hatlarıyla zihnimizde canlandırdığımız silüeti de o kimsenin duruşu ya da tavrı olarak tanımlanmaktadır. 1. Jestler İşaret, duygu, taklit, aksiyon ve heyecan jestleri şeklinde çeşitli türleri olan jestin işaret jestleri de kendi içerisinde yer, durum, boyut, şekil, hareket ve sayı belirten işaret jestleri gibi kısımlara ayrılmaktadır. İnsanların bazan farkında olmadan kullandıkları bu işaretler iyi okunduğu zaman karşıdakini anlamak çok daha kolay olmaktadır. Bunlardan önemli görülenler aşağıda şu şekilde açıklanmaktadır. a. Eller: Elleri birbirine kenetlemek, kişinin olumsuz bir yaklaşımı dizginlemeye çalıştığını göstermiş olmaktadır. Kalabalık önünde konuşma yapan birinin başına gelebilecek en rahatsız edici şeylerden biri konuşması sırasında dinleyicilerin eliyle ağzını kapama durumudur. Ortam müsaitse “sorusu olan var mı?” veya “bir yorumu olan var mı?”, şeklinde sormakta yarar vardır. Bu durumda gizlenen itirazlar ortaya çıkmış ve o kişinin düşünceleri anlaşılmış olur. Ellerini ovuşturmak çoğunlukla insanların olumlu beklentilerini ilettikleri sözel olmayan yollardan biridir. Diğer taraftan bir bardağın veya kadehin tek bir elle tutulması kolay iken iki elle tutmak, bir tedirginliğin ifadesidir. Böylece kişi kendine bir koruma sağlamış olmaktadır. Bu bir çiçek veya el çantası da olabilir. Topluluk önünde saatiyle oynamak da kuşku ve tedirginlik sonucudur. Halbuki korkulması gereken tek şey korkunun kendisidir. Kişinin kendi eliyle ağzını kapaması ya da burnuna dokunması daha çok olumsuz duygular taşır. Hatta yalanını örtmek için yapılmış bir hareket de olabilir. Üst/ast ılışkisinde ellerin çatı şeklinde birleştirilmesi “Her şeyi ben bilirim” tavrını gösterir. Yöneticiler genellikle astlarına tavsiye veya talimat verirken bu hareketi kullanırlar. İşaret parmağı açık olarak eller çene ve yüze konmuşsa bir değerlendirme işaretidir. Ellerini indirdiklerinde değerlendirme sona ermiş demektir. Gözlüklü biri de bu durumda gözlüğünü çıkarır, bu hareket değerlendirmesinin bittiğini gösterir. Eller gözlerle beraber yukarı doğru kaldırılırsa yükseklik, avuçlar ve bakışlar yere doğru uzanarak derinlik belirtir. b. Avuçlar Avuç içi yüreğin üzerine bastırılarak sevgi ve heyecan anlatılır. Göğsün ortasına bastırılırsa inanmak, iman etmek duygularını belirtir. Bu ara baş da biraz eğilir. Avuç içleri birbirine yaklaştırılarak darlık; uzaklaştırılarak genişlik anlatılır. Avuç içi yatay ve yere dönük olursa düz olan bir şeyi; aşağı dönük ve hafifçe çukurlaştırılmış olarak aşağı yukarı kısa kısa hareketler yapılırsa ağırlığı belirtir. Avuç aşağı dönük olarak el, göğüs hizasından dışarı doğru hızlı sallanırsa çabukluğu belirtir. Her iki kol ve avuç karşı tarafa acık tutulursa “Sana karşı dürüst olacağım” demektir. c. Kollar Kollar dışarı gelecek şekilde kıvrılmış olduğu halde vücuttan gitgide ayrılırsa birbirinden uzaklaşan şeyleri gösterir. Uzanmış ve birbirinden ayrılmış iki kol iki uzak mesafeyi gösterir. Pek büyük bir şeyi anlatmak için iki kol yukarı kaldırılarak birbirinden uzaklaştırılır. Kolları birbirine kavuşturma savunma amacı taşır. İyi bir konuşmacı kollarını bağlamış seyirciye, ellerini açık bir vaziyette ileriye uzatarak ya da soru sorarak veya bir şey vererek kollarını açtırabilir. d. Parmaklar El jestlerinde özellikle işaret parmağı çok önemli bir rol oynar. İşaret parmağı kol ile beraber one doğru uzatılırsa işaret veya kovma anlamı verir. İşaret parmağı bükülerek göğse doğru çekilirse yaklaşmayı, çağırmayı, yine işaret parmağı düz olarak ağza yaklaştırılırsa susturmayı belirtir. Orta parmak baş parmağa çarpılarak saklatılırsa sabırsızlık, bütün parmaklar kapatılarak kuvvet ve azim, yumruk gösterilirse tehdit anlatılır. Parmaklar bükülmüş olarak işaret parmağı bas parmağa sürtülürse para işareti yapılmış olur. Eller birleştirilerek parmaklar birbirine geçirilirse yalvarma anlamı verir. Pek küçük bir şeyi anlatmak için işaret parmağının ucu üzerine aynı elin baş parmağı ile dokunulur. Parmakları masaya veya ayakları yere vurmak ise sabırsızlık göstergesidir. Parmaklarla sayı belirtirken bir sayısı işaret parmağıyla; iki, işaret ve orta parmakla; üç, işaret, orta ve yüzük parmağıyla; dört, başparmak hariç geriye kalan dört parmakla ve beş sayısı da bir elin parmaklarıyla gösterilir. Başparmak beşinci anlamına gelmektedir. e. Bacaklar Otururken veya ayakta dururken bacakların pozisyonu da çok önemlidir. Bacaklardan birinin diğerinden ayrılmış olarak önde durması kuvvet, ataklık ve şiddetli duyguları anlatır. Ayakların aynı hizada birbirinden ayrı durması rahatlık, kaygısızlık, meydan okuma veya durgunluk belirtir. Bacak bacak üstüne atılmış olarak otururken bir bacağın sık sık sallanması sabırsızlık ve sınırlılık belirtisidir. Bacak bacak üstüne atma hareketinin kavuşturulmuş kollarla bir araya geldiği pozisyonlarda kişi konuşmadan çekilmiş demektir. Bununla birlikte değişik toplum ve kültürlerde saygısızlık anlamına gelebilecek oturus ve duruş biçimlerine de dikkat etmek gerekir. 2. Mimikler Yüz ifadesi, kaş ve gözlerin konuşma esnasında kullanımı, bakışlar, basın duruş ve hareketleriyle tanımlayabileceğimiz mimik hareketler, iletişim ve etkili bir imaj bırakma hususunda oldukça önemli bir yer işgal etmektedir. Araştırmalara göre yüzdeki seksen adale, yedi binden fazla yüz ifadesini yaratabilmektedir. Çoğumuz birisinin yüz ifadesinden onun mutlu ya da üzüntülü olduğunu veya korkmuş olup olmadığını anlayabiliriz. a. Gözler Gözler yarı kapalı olursa kötülük ve küçümseme, göz kapaklarını indirerek saygı veya utanma anlatılır. Gözlerin iri iri açılması şaşkınlık, hiddet, hayret, dehşet belirtisidir. Genel olarak yakın gözlüğü takanlar karşısındaki insanlara bakmak için gözlüğünü çıkarmaktansa üzerinden bakmayı tercih ederler. Halbuki bu bir saldırgan bakıştır. Karşısındakiler kendilerini yargılanıyor hissederler ve olumsuz duygular beşlerler. Bu şekilde gözlük takanlar gözlüklerini çıkarmalı ve dinlerken ya da okurken geri takmalıdırlar. Bu aynı zamanda kontrolün kendinde olduğunu da gösterir. Konuşma esnasında dostça ve sıcak bir yüzle insanlara gruplar halinde bakılmalıdır. Küçük bir gruptan diğerine ya da bir bireyden ötekine bakarken bir kaç saniye duraksamalı, sanki her bir grupla bir mini sohbet yapıyormuş gibi konuşmalıdır. b. Kaslar Kaslar çatılarak derin düşünceyi, sertliği, sağlam bir iradeyi belirtir. Kasların başlangıç kısımlarına yukarı doğru kalkıp üç kısımlarının aşağı inmesi ıstırap anlatımıdır. c. Ağız ve Dudaklar Dudakların yarı açık duruşu hayret ve sevinci, çok açılması şaşkınlığı anlatır. Dudak kenarlarının aşağıya inmesi üzüntüyü, dudakların büzülerek öne doğru uzaması susmayı ve somurtmayı belirtir. Alt çenenin biraz öne çıkması gaddarlığı, dişlerin birbirine vurması çılgın bir hiddeti anlatır. d. Baş Basın öne doğru duruşu merak ve gaddarlığı; geriye çekilmesi saygısızlık, korku; yana doğru hafifçe eğilmesi kayıtsızlık, acıma; öne doğru düşmesi utanç ve korku belirtir. Başı yukarıdan aşağıya sallamak doğrulama, önden arkaya kaldırmak inkar etme anlamına gelmektedir. Dinleyicilerin kafaları hafif yana eğik ise konuşmayla ilgilendiklerini gösterir. İyi bir konuşmacı dinleyenleri uyarmak için bir takım yollar denemelidir. 3. Duruş Ayakta durma ve oturus şekilleri, yürüyüş tarzı, vücudun hareketleri, karşımızdakilerle aramızdaki fizikî ve sosyal mesafeler, iş becerileri, hünerler, nükteler, şakalaşmalar, sosyal ve siyasî statüler kişinin toplum içerisindeki konumunu belirler. Bununla birlikte vücut kontrolü de bu imajı şekillendirmede önemli bir yer tutar. İyi bir izleyici karşıdaki kişinin vücut hareketlerinden/duruşundan muhatabının duygularını okuma imkanına sahiptir. Duruş ya da tavır dediğimiz imajın oluşmasında ilk izlenimlerin çok büyük bir etkisi olduğu muhakkaktır. İlk defa karşılaşan iki kişi arasında ilk izlenimin dört saniye içinde oluştuğu bildirilmektedir. Kötü bir izlenimi silmek için ise dört yıl beklemek gerekebilir. Dünyanın en güzel saçlarına, en güzel gülümseyişe, en güze sese ya da her ne ise ona sahip olabilirsiniz. Ama iki dakika sonra size bütün bir kişi olarak bakılacaktır. Sizin çeşitli yönlerinizle ilgili tüm izlenimler tek ve tam bir bütünsel resim halinde ortaya çıkacaktır. İlk izlenimleri daha da tehlikeli kılan şey, bunların kolayca kendi kendini doğrulayan bir kehanete dönüşmesinden kaynaklanır. Eğer ilk bakışta bir insanın görünüşünden hoşlanmazsak, ona karşı olumsuz davranırız. Onlara karşı davranışımızı fark ettiklerinde onlar da aynı şekilde karşılık verirler. Bu bizi daha da sevindirir; çünkü sezgilerimiz haklı çıkmıştır. Kötü birini hemen tanıma yeteneğimize bir kez daha güvenerek mutlu bir şekilde yolumuza devam ederiz. Dolayısıyla sözlü olarak konuşmadan önce vücudumuzun karşı tarafa ne söylediğini çok iyi kontrol etmeliyiz. Vücudun büzülmesi, sırtın kamburlaşması, kolların gövdeye yapıştırılması yılgınlık ve utanma belirtisidir. Bunun aksi hayranlık ve zafer anlatır. İğrenmede vücut geriye doğru; istek, merak ve ataklıkta ise ileriye doğru gider. Yana ve geriye doğru uzanarak oturmak ahlak zayıflığını ve fizik yetersizliğini anlatır. Vücudun öne doğru eğilmesi saygı belirtisidir. a. Kişisel Alan Her insanın bir kişisel alanı vardır. Bu alanlar karşısındaki kişinin yakınlık derecesine veya statüsüne göre değişir; azalıp artabilir. Bu alanlar genel anlamda dört bölge olarak tanımlanmaktadır. 1) Mahrem Bölge (15-45 cm. arasında) En önemli bölge burasıdır. Sadece o kişiye duygusal olarak yakın olan kişilerin bu bölgeye girmesine izin verilir. Ana, baba, eşlerin ve çocukların girebileceği mesafedir. 2) Kişisel Bölge (46-122 cm. arasında) Toplantılarda, ofiste, kokteyllerde, sosyal etkinliklerde ve arkadaş toplantılarında bu mesafe uygundur. 3) Sosyal Bölge (122 – 360 cm. arası) Yabancılar, evde tamir yapan tesisatçı, postacı, bakkal, işyerindeki eleman vs. kişilerle aradaki mesafe bu şekilde ayarlanmalıdır. Aksi halde yanlış anlamalara sebep olabilir. 4) Ortak Bölge (360 cm.’den fazla) Kalabalık bir gruba hitap edildiğinde bu mesafe rahat edilebilecek bir mesafedir. Daha yakın mesafeler veya arkası açık olan konuşma mekanları konuşmacıyı tedirgin edebilir. b. İktidar Talep Eden Duruşlar Birinin koltuğunun arkasında durarak o çalışırken omzunun üzerinden yazdıklarını okumak, birinin masasının üzerine oturmak, birinin masasına yaslanmak, birini selamlarken koltuktan kıpırdamamak, el sıkışırken elinin ucunu kullanarak üstün olduğunu göstermek, karşısındaki kişinin elini sert sıkarak kurbanının elini acıtmak ve biriyle konuşurken ona mahrem mesafesinde durmak iktidar talep eden duruşlardır. Üzerinde oturan insan kadar koltuğun kendisi de bir üstünlük işaretidir. Bazı patronlar büyük koltuklardan hoşlanırlar. İçi doldurulmuş yumuşak, çoğu zaman siyah, kolluklu ve arkalıklı deri koltukları severler. Bu koltuklar büyük ölçüde arkaya yaslanabilir; öne eğilme pozisyonunu da rahatça destekleyebilir. Hiç kimse alçak, kolsuz ve sağlam görünmeyen bir koltukta üstünlük taslayamaz. Üstün bir tip genelde ayaklarını masanın altına uzatarak oturur. Aşırı göz teması meydan okuyucu ve saldırgan görünmeye sebep olabilir. Hiç göz temasının kurulmaması ise karşıdakini hiçe sayma anlamına gelebilir. c. Konuşma Esnasında Duruş İki kişi konuşma esnasında şu altı değişik şekilde duruyor olabilir. 1) a ayakta b oturuyor 2) a ve b her ikisi karşı karşıya oturuyor 3) a ve b sırt sırta oturuyor 4) 2 m. kadar uzakta duruyorlar 5) İkisi de oturuyor ve mesafe çok yakın 6) İkisi de karşı karşıya oturuyor fakat biri başka yere bakıyor Bunlar içerisinde iletişimde en etkili olan kişisel bölge mesafesinde (46-122 cm) karşı karşıya oturmaktır. Böyle bir oturusta her iki kişi de birbirine güven duyarlar ve söyleneni dinlerler. Görüşmelerde veya rehberlikte arada masa olumsuz bir etkendir. Nitekim konuyla ilgili yapılan araştırmalardan edinilen verilere göre doktor hasta ilişkilerinde arada masa olduğunda sadece %10 kendini rahat hissederken, masanın olmadığı ortamlarda bu oran %55’e yükselmiştir. Masa kullanılacaksa bile görüşme yapılan kişiyle masada karşı karşıya oturmamaya çalışılmalıdır. B. Hz. Peygamber’in Beden Dili Hz. Peygamberin risalet hayatıyla geçirdiği yirmi üç yıl zarfında kendisinden varid olan sözleri, hal ve hareketleri titizlikle takip edilmiş ve şüphesiz bir kısmı da kayda geçirilmiştir. Özellikle hadis kaynaklarında onun sözlerinin yanısıra hareketlerinin ve tavırlarının örneklerini bulmak mümkündür. Kaynaklar bu gözle incelendiğinde Hz. Peygamberin beden diliyle ilgili olarak yeterli dökümanın olduğu görülmektedir. Sözkonusu bilgiler ışığında Hz. Peygamberin jestleri, mimikleri ve duruşu aşağıda örnekleriyle ortaya konulacaktır. 1. Jestleri Her insan özellikle konuşma esnasında az ya da çok hareket yapar, ellerini hareket ettirmezse basını hareket ettirir. Başını hareket ettirmezse omzunu; omzunu hareket ettirmezse en azından yüzünün ifadesini veya bakışlarını değiştirir. Bu işaretlerin muhatap üzerinde tesirli olması ve sözün doğru anlaşılmasına yardım edebilmesi için münasip yerde ve zamanda yapılması gerekmektedir. Hz. Peygamber’in iletişim esnasında yaptığı işaretler incelendiğinde onun el ve parmaklarını daha çok kullandığı görülmektedir. Bu nedenle jestlerle ilgili bilgiler bu iki başlık altında toplanmıştır. a. Eller Allah Resûlu, özellikle eğitim ve öğretim sayılabilecek hitaplarında jestleriyle de konuşmalarına bir canlılık getirmiş ve dinleyenlerin dikkatini konu etrafına toplamayı başarmıştır. Nitekim çoğu zaman yanında taşıdığı asası ile mevzûya canlılık getiren jestler yapmıştır. Bir gün minberde konuşurken elindeki aşa ile minbere vurarak: “Bu Taybe’dir (Medine). Bu Taybe’dir. Dikkat edin! Buna Mekke ile Medine’ye Deccal’ın giremeyeceğini size anlatmıştım” buyurmuştur. Bugün de konuşurken özellikle de harita üzerinde bir konudan bahsedilirken işaret çubuğu kullanılmaktadır. Hz. Peygamber anlattığı konuyu dinleyenlerin zihninde canlandırmak için soyut kavram ve ifadeleri somut hale getirmiş ve muhataplarının anlayacağı seviyeye indirgemiştir. Cennete ilk giren kimsenin kendisi olacağını anlatırken, Cennetin kapısını nasıl çalacağını hareketleriyle izah etmeye çalışmıştır. Bu olaya şahit olan Enes b. Malik (93/712), Hz. Peygamber’in “Cennetin kapısını ilk defa çalan ben olacağım” derken eliyle sanki bir kapıyı tıklıyormuş gibi kapı halkasını tutup çaldığı hala gözümün önünde, demektedir. Hz. Peygamber kader konusunda ashabına bilgi verirken eliyle sakalını tutmuştur. Hadis sarıhleri bu davranışın onun teslimiyetini anlattığını; zira eliyle sakalı tutmanın o dönemde Araplar arasında teslimiyeti ifade ettiğini bildirmektedirler. Ayrıca söz konusu hadis, raviler tarafından “müselsel” olarak (her ravi, eliyle peygamberin yaptığı gibi sakalını tutarak) rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber, eğitim öğretim esnasında ellerini mükemmel bir şekilde kullanmıştır. Nitekim ilim bakımından sahabenin ileri gelenlerinden Abdullah b. Mesud (o. 32/652), Hz. Peygamber’in kendisine teşehhüd duasını öğretirken elini tutuğunu haber vermektedir. Bir başka rivayette ise elleri yerine saçını tuttuğu bildirilmektedir. Hz. Peygamber, önemli gördüğü şeyleri yeri geldiğinde eliyle işaret ederek söylerdi. Örneğin, Enşardan bir zat Hz. Peygamber’e, “Yâ Resûlallah! Senden bir takım sözler ısıtıyorum ancak ezberleyemiyorum” dediğinde Allah Resûlu ona, “Sağ elinden yardım al” demiş, bunu söylerken de eliyle yazı yazar gibi yapmıştır. Yine Peygamberin eliyle işareti hususunda sahabeden Abdullah b. Amr (o. 65/684)’in anlattığı şu olay da güzel bir örnek teşkil etmektedir. Abdullah şöyle anlatıyor: Resûlullah’tan duyduğum her şeyi yazıyordum. Bir müddet sonra Küreyslilerden bazıları beni bundan alıkoymak istedi; Allah Resûlu bir beşerdir. O kızgınlık halinde de neşeli haldeyken de konuşurken sen nasıl olur da her şeyi yazarsın dediler. Ben bu durumu Resûlullah’a arz ettim. Elini ağzına götürerek, “Yaz! Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki, buradan haktan başka bir şey çıkmaz” buyurdu. Allah Resulü bir gün cemaate yatsı namazı kıldırıyordu. Ancak namazı dört rekat yerine iki rekat kıldırdı ve selam verdi. Sonra kalktı mescidin içerisinde yere konmuş ahşap bir sedir gibi bir şeye yaslandı. Sanki kızgın gibiydi. Sağ elini sol elinin üzerine koydu ve ellerinin parmaklarını birbirine kenetledi, sağ yanağına da sol elinin dışına dayadı. Namaz bitti diye acele edip mescidin dışına çıkanlar birbirlerine namaz mı kısaldı şeklinde sordular. Aralarında Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer de vardı. Ancak onlar da bir şey konuşmaktan çekiniyorlardı. Sahabe arasında elleri uzun olduğu için kendisine “Zulyedeyn” lakabı verilen kişi peygamberin yanına geldi ve, Ya Resûlallah! Sen mi unuttun yoksa namaz mı kısaldı? Diye sordu. Allah Resûlu de, “ne ben unuttum, ne de namaz kısaldı” buyurdu ve yanındakilere, “Zulyedeyn’in dediği doğru mu?” diye sordu. Oradakiler “evet” deyince kalktı namazını tamamladı ve şehiv secdelerini yaptı. Bu olayda Hz. Peygamber kendisinin üzüntülü ve düşünceli olduğunu sözle ifade etmese de onun hareketlerinden yani beden dilinden bu durum gayet net olarak anlaşılmaktadır. b. Parmaklar Hz. Peygamber’in Arafat’ta yüz bin civarında insana karşı veda hutbesini irad ettikten sonra tebliğ ettim mi? Şeklinde sorduğu ve sonra da şahadet parmağını insanlara çevirerek “Şahid ol Allahım!” dediği bilinmektedir. Yine o, Muaz b. Cebel’e (18/639) tavsiyede bulunurken dilini eliyle tutarak “İşte bunu muhafaza et” demiştir. Resûlullah, Muaz b. Cebel’e sadece sözle “dilini muhafaza et” diyebilirdi; ancak burada da görüldüğü gibi daha etkili olan görsel metodu kullanmıştır. Abdullah b. Ebî Evfâ’dan rivayet edildiğine göre, bir yolculuk esnasında Hz. Peygamber, hizmetindeki birine güneş battığı bir sırada, “içecek bir şeyler ver iftar edeceğim” dedi. Adam, “Yâ Resûlallah! Hâlâ gündüz aydınlığı var. Şimdi iftar olur mu?” diye şaşkınlığını arz etti. Hz. Peygamber tekrar içecek istedi; adam aynı şeyleri söyledi. Peygamber üçüncü kez isteyince adam içecek getirdi. Allah Resûlu orucunu açtı ve eliyle doğu tarafını göstererek bir hat çizer gibi, “Bak! Akşam bu taraftan böyle karardığı vakit oruçlu iftar eder” buyurdu. Hz. Peygamber Ramazan orucu için hilalın gözetilmesinden ve kamerî ayların 29 ve 30 gün çektiğinden bahsederken, “Biz ummî bir topluluğuz; yazı yazmayı, hesap yapmayı bilmeyiz. Ay sü kadar, şu kadardır” demiş ve iki elinin parmaklarıyla üçer kez işaret ederek bir defasında 30, diğer seferin üçüncüsünde bir baş parmağını kapatarak 29’a işaret etmiştir. Bir başka zaman da secde uzuvlarını anlatırken parmağıyla secde azalarına tek tek göstermiştir. Takvanın sözle ya da şekille olmadığını kalpte olduğunu anlatırken de “Takva işte buradadır” şeklinde parmağıyla kalbine işaret ettiği bildirilmektedir. Yine o, kıyametin yakın ölüsünü anlatmak için şahadet ve orta parmağını göstererek “Ben ve kıyamet işte bu ikisi gibiyiz” demiştir. Müminlerin birbirine sahip çıkmalarını ve aralarında olması gereken ilişki ve samimiyeti anlatırken “Müminler tıpkı bir bina gibidir. Birbirlerine destek olur ve ayakta tutarlar” demiş, bu sözleri söylerken de iki elini parmaklarını birbirine kenetlemiştir. O bu hareketiyle birlik ve beraberliğin önemini mükemmel bir üslupla anlatmıştır. Hz. Peygamber’in elleriyle ve parmaklarıyla beden dilini kullandığı yukarıda zikredilen örneklerden de anlaşılmaktadır. Ancak bu hiçbir zaman uygunsuz, yersiz ve aşırı olmamıştır. Nitekim Medine Valisi Bisr b. Mervan’ın (o. 75/794) hutbede iki elini birden kaldırarak aşırı derecede hareketler yapmasını gören Umâre b. Ruveybe, ona ağır sözler söylemiş ve Resûlullah şahadet parmağını kaldırmaktan öte bir hareket yapmazdı diyerek valiyi uyarmıştır. Umare’nin bu tepkisinden de Peygamberin hutbe esnasında dikkat çekecek kadar aşırı şekilde el, kol hareketi yapmadığı anlaşılmaktadır. Onun makamında söz söyleyen hatipler için bu durumun dikkate alınması gerekir. 2. Mimikleri Edeb bakımından insanların en güzeli olan Allah Resûlu çok kibar ve nâzik biriydi. Onun engin şefkat ve merhamet hisleri, içindeki duygularını anında dışa yansıtır, pek çok düşüncesi yüz ifadesinden adeta okunurdu. Onun duygu ve hisleri kimi zaman göz yaşı olmuş, kimi zamanda alnında kabaran bir damar olarak ortaya çıkmıştır. Yapmacık hareket etmeyen, göz boyamaya ve gösteriş yapmaya çalışmayan bir insanın tabi olan yüz ifadeleri neyse Peygamberin içinden geçirdikleri de aynı şekilde yüzüne yansımaktaydı. Aşağıdaki örnekler Hz. Peygamber’in mimiklerinin ne kadar doğal olduğunu ortaya koymaktadır. a. Yüz İfadesi Resûlullah’ın konuşması mimiklerle ayrı bir değere ulaşır. Muhatapları kendine hitap eden Resûlullah’ın söyleyeceği sözleri onun yüzünden de okuma imkanını bulmuştur. Daha söze başlamadan önce nasıl, ne tarzda bir konuşma yapacağının kestirildiği zamanlar olmuştur. Hz. Peygamber kızdığı zaman alnının ortasındaki damar şişer, gözleri kızarırdı. Sahabe Peygamberin kızdığını böylece anlarlardı. Bir gün Hz. Aişe’nin yanına girdiğinde onun yanında yabancı birini görünce hoşlanmamış ve bunu da yüz ifadeleriyle hissettirmişti. Hz. Aişe’de o kişinin süt kardeşi olduğunu açıklamıştır. Diğer taraftan Ka’b b. Mâlik (50/670) tövbesinin kabulünü anlatırken Resûlullah’ın kendini sevinçten parlayan bir yüzle karşıladığını ve şöyle dediğini söylemektedir: “Anandan doğduğundan beri senin için en hayırlı günü müjdelerim bu günü”. Ka’b der ki, Resûlullah (a.ş.) sevindiği zaman yüzü nurlanır, sanki ay parçası gibi olurdu. Onun bu durumunu biz anlardık. b. Kaş Göz İşaretleri Hz. Peygamber bir kimseyi kötüleyecek şekilde kaş göz işareti yapmaz bunun yapılmasına müsaade de etmezdi. Mekke’nin fethinden sonra ölüm emri verilenlerden Abdullah b. Sa’d b. Ebi’s-Şerh, Hz. Peygamberin huzuruna gelerek eman diledi ve beyat etmek üzere Hz. Peygamber’in eline sarıldı. Rasûlullah onun beyatını almadı ancak üçüncü kez istemeyerek kabul etti; adam da öldürülmekten kurtuldu. Daha sonra Hz. Peygamber ashabına, “Benim davranışımı gördüğünüz halde neden adamı öldürmediniz, diye sitem etti. Ashab, “Ya Resûlallah! Bize bir göz işareti yapsaydın onun işini bitirirdik” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Biz peygamberlere gözlerin hıyaneti yakışmaz” buyurdu. Hitabet esnasında gözleri yummak veya sürekli başka yerlere bakmak büyük hatadır. Usta hatipler gözleriyle dinleyicilerini sürekli denetim altında tutarlar. Hz. Peygamber, cemaate hitap ederken tek bir noktaya bakmaz, kendini dinleyenlerini kontrol edecek şekilde her yöne bakardı. 3. Duruşu Şüphesiz Hz. Peygamberin beden dili denildiğinde ilk akla gelen onun duruşudur. Şükûtunun dahi dini açıdan bir anlamı olan Allah’ın elçisinin duruşuyla oluşturduğu imaj onun gerçek ve en etkili yüzüdür ki, bu bir yönüyle de ahlaki olarak tezahür etmiştir. Onun ahlâki ise adeta canlı bir Kur’an’ı temsil etmektedir. Dolayısıyla o duruşuyla bir anlamda bize Kur’an’ın öngördüğü insan tipini de göstermiş olmaktadır. Duruş ve davranışları tamamlayan en önemli faktörlerden biri kıyafettir. Kıyafetin çoğu kimse üzerindeki etkisi inkar edilemez. Bu nedenle Hz. Peygamber’in duruşu anlatılırken doğrudan ilgisi olmasa da, onun kıyafeti hakkında da kısaca bilgi vererek konuyu ele almak yerinde olacaktır. a. Kıyafet Hz. Peygamber çeşitli renk ve desenlerde elbiseler giymiştir. Ancak onun daha çok beyaz renkli elbiseleri tercih ettiğini biliyoruz. O toplumda diğer insanların giydiği kıyafetleri giymiş, elbisenin temiz ve yırtıksız olmasına dikkat etmiştir. Ayrıca kendisine getirilen hediye giysileri de kullanmıştır. Yün, keten ve pamuklu giysiler giymiş ancak ipek kumaştan yapılmış elbiseleri kullanmamıştır. Resûlullah (a.ş.) daima güzel kokar, saç ve sakalının bakımına son derece dikkat ederdi. Sakalını hiçbir zaman dağınık bırakmamış, bunu başkaları için de hoş karşılamamıştır. İtikafta olduğu zamanlarda bile basını mescidden odasına uzatarak hanımlarına saçlarını yıkatmıştır. O saçını ve sakalını kontrol etmek için ayna kullanmış, gözlerine sürme çekmiştir. Öte yandan çirkin olacağı için sadece tek ayağa ayakkabı giyilmesini yasaklamıştır. b. Kişisel Mesafe Hz. Peygamber eşlerine, çocuklarına ve torunlarına daha bir yakın durmuş, yakınlık derecesine göre bu duruşunu ayarlamıştır. Kızı Hz. Fâtima’yı alnından öpmesi, onun yatağına oturması ve torunu Hz. Hasan ve Hüseyin’i kucaklayarak öpmesi, onun fiziksel teması kullanmasını gösterdiği gibi, aynı zamanda yakınları ve mahremleri için kişisel alanlardan mahrem bölgeyi kullanmasına da güzel bir örnek teşkil etmektedir. O, biriyle konuştuğu zaman onun yüzüne bakar elini tutmuşsa o bırakmadıkça bırakmaz, karşısındaki yüzünü başka tarafa çevirmedikçe o çevirmezdi. Hatta bir adam bir şey söylemek gayesiyle Resûlullah’ın kulağına fısıldayarak bir şey konuşsa, adam başını uzaklaştırmadan Resûlullah başını uzaklaştırmazdı. Müslümanların birbirine güler yüzle bakmasını öğütleyen Hz. Peygamber yüzünden sürekli tebessümü eksik etmezdi. Konuyla ilgili olarak Ebû Abdissamed şöyle anlatıyor: Ummu’d-Derda’dan kocası Ebu’d-Derdâ’nin konuşurken sürekli tebessüm ettiğini işitmiştim. Ebu’d-Derdâ’ya dedim ki, “İyi ama insanlar bu yüzden sana ahmak diyorlar.” Bunun üzerine Ebu’d-Derdâ şöyle dedi: “Resûlullah’ı ne zaman konuşurken görsem o hep tebessüm ederdi.” Duruş ve tavır konusunda kişinin iyi bir dinleyici olması da önemlidir. Karşı tarafın derdini dinleyen ve ona saygı gösteren birinin kendi sözü de dikkatle dinlenir. Aksi halde, sürekli konuşan ya da başkasının konuşmasını dinlemeyen kimseler iyi bir izlenim bırakamazlar. Resûlullah kendisine kötülük yapan düşmanlarını bile sükunetle dinlemiş, konuşma sırası kendine geldiğinde söz alarak konuşmasına başlamıştır. Nitekim, bir defasında Utbe b. Rebia (2/624) ile yaptığı bir görüşme esnasında, “Şöyle Ebu’l-Velîd! seni dinliyorum” demiş, Utbe sözlerini bitirip susunca, “Sözlerini bitirdin mi? ey Ebu’l-Velîd!” diye sormuş, “evet” cevabını aldıktan sonra: “O halde sen de beni dinle” diyerek söze başlamıştır. Hz. Peygamber yürürken aciz ve tembeller gibi yürümez sert adımlarla yürürdü. Ardından gelen kimse kendisine kolay kolay yetişemezdi. Hafif öne eğik gibi yürür, arkasından seslenildiğinde sadece boynunu çevirmez bütün vücuduyla dönerdi. İhtiyaç olmadıkça konuşmayan Allah Resûlu’nun bazan uzun süre şükût ettiği görülürdü. Onun bu sessizliğinin hilim sıfatından, insanları yaptıklarından sakındırmak istemesinden, takririnden ya da tefekkürden kaynaklandığı bildirilmektedir. c. Kursu Kullanması Hz. Peygamber kalabalık bir topluluğa hitap ederken iyice görünecek şekilde yüksekçe bir yere çıkardı; bazan bir ağaç kütüğü, bazan bir kürsü, bazan da bir kayanın veya devenin üzerinde konuştuğu olmuştur. Mescidde insanlara hitap ederken önceleri bir hurma kütüğünün üzerine çıkan Hz. Peygamber, cemaatin artmasından sonra yeni yaptırılan üç basamaklı bir minberin üzerine çıkarak konuşmuştur. Bir gün safa tepesinde halka hitap ederken oradaki bir kaya üzerine çıkmış, Arafat’ta ve Mina’daki meşhur veda hutbesini ise bir devenin üzerinden irad etmiştir. Görüldüğü gibi Hz. Peygamber hitap ederken bir anlamda kalabalığa karşı kürsüyü en iyi şekilde kullanmıştır. Bir liderin muhatapların hafızalarında öluşturacağı imaj ve etki için bu husus oldukça önemlidir. d. Vücut Teması Hz. Peygamber vücut temasını da yeri geldikçe çok güzel bir biçimde kullanmıştır. Onun uzaktan gelen sevdiği insanları, veya çok yakın akrabalarını kucakladığı, bazan da öptüğü ve bağrına bastığı bilinmektedir. Nitekim Cafer b. Ebî Tâlib (8/629) Habesistan hicretinden Medine’ye dönüşünde, Hz. Peygamber de Hayber’in fethinden (6/627) henüz yeni gelmişti. On üç yıl aradan sonra Cafer, Peygamberin huzuruna girdiğinde, Resûlullah Cafer’i kucaklayarak iki gözünün arasından öpmüş ve şöyle demişti: “Hayber’in fethine mi yoksa Cafer’in gelişine mi daha çok sevindiğimi bilemiyorum.” Kuran-ı Kerim’de de zikredildiği gibi Hz. Peygamber, Müslüman olanlardan “bey’at” alırken ellerini oların elleri üzerine koymuş öylece söz almıştır. Bu durum iletişim açısından oldukça dikkat çekicidir. Resûlullah (a.ş.) insanlarla vücut teması kurarak onlarla olan samimiyetini daha çok pekiştirmiş olmaktadır. Diğer taraftan Hz. Peygamber’in, çocuklarla iletişim kurabilmek için onların anlayacağı ya da sevineceği şekilde davrandığı görülmektedir. Zaman zaman onları devesine bindirerek gezdirir, onlara nasihat eder, onların saçını okşar, onlara şaka yapardı. Hatta bir defasında abdest alırken abdest suyunu ağzına alıp yanındaki çocuğun yüzüne püskürttüğü bile olmuştur. Onun bu yakın teması ve doğal davranışı çocukların ilgisini çekmekte ve kendisini sevmelerine zemin hazırlamış olmaktadır.

SONUÇ

İletişim alanında yeni bir bilim olan beden dili konusunda çok kısa olan süre içerisinde yapılan çalışmalar, beden dilinin sosyal bir varlık olan insan hayatında ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Allah’ın insanlara vermiş olduğu şekil ve görünüş güzelliği başkaları üzerinde etkili olmak konusunda yeterli değildir. Bu şekil ve görünüş güzelliği duygularla, uygun jest, mimik ve tavırlarla desteklenmelidir. İnsan hayatında asıl olan söz dili değil beden dilidir. Sözel dil, bir anlamda beden dilini tamamlamaktadır. Şüphesiz bir kimsenin kullandığı kelimeler onun söz dağarcığını, söz dağarcığı da o kişinin eğitim seviyesini ve sosyal statüsünü yansıtır. Beden dili ise adeta sözel ve sözel olmayan malzemelerle hayatın bütününün nakış nakış örülmesidir. Dolayısıyla konuşurken yanlış yapmamak için kelimelerin özenle seçildiği gibi, diğer insanlar ve canlılarla iletişim kurarken istenmeyen bir izlenim bırakmamak için de beden dilinin özenle ayarlanması gerekmektedir. Hz. Peygamber’in beden dili konusunda kaynaklarda yer alan bilgilerin konuya ışık tutacak boyutta olduğu görülmektedir. Ancak hak ve hukuk tanımayan insanlardan çok kısa sürede medenî bir toplum kurmuş olan bir şahsiyetin beden dilini, sözel dille ifade etmek mümkün olamamaktadır. Şayet bilim ve teknik gelişmeler onun vücut dilini tespit ederek seyredebilmeye olanak tanırsa, Hz. Peygamber’i anlatmak için söze hacet kalmayacaktır.

Doç. Dr. Mustafa Karataş

RADYO DİNEME LİNKİMİZ.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap