* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Değişim Ve İnsan  (Okunma sayısı 682 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Değişim Ve İnsan
« : Şubat 25, 2017, 09:28:28 ÖÖ »
Değişim Ve İnsan

Değişim bir hayat gerçeği. Zamanla çok şey değişiyor. Oturduğumuz evler, kullandığımız araçlar, aletler, eşyalar, çalışma ve geçim şartları, üretim-tüketim biçimleri, şehirler, ilişkiler, alışkanlıklar, anlayışlar, birçok şey. Çocuklar büyüyor, gençler olgunlaşıyor, yetişkinler yaşlanıyor.

Yaşadığımız günleri yılları unutamayız, silip atamayız. Her gün sıfırdan başlayamayız. Birçok şey değişiyor ama bazı şeyler de içimizde yahut dışımızda, görünür yahut görünmez biçimde devam ediyor. Bir şey var olacak ki değişsin. Değişmek var olmanın şartı, ama değişimin bir şartı da var olmak. “Her şey değişsin” demek de, “hiçbir şey değişmesin” demek de hayatın gerçeklerine ve tabiatına aykırı. İkisi de mümkün değil. Bize düşen, değişimleri doğru değerlendirmek ve mümkün olduğu kadar doğru yönlendirmek. Diğer bir ifadeyle, olumlu gelişme (tekamül) yolunda yürüyerek değişmek bizim görevimiz ve özlemimiz olmalı. Bizi biz yapan değerlerimizin kaybı, bizi şahsiyetler planının çok ötesinde derinden etkiliyor. Kendimize ağlıyoruz aslında. Bu değişimde savrulduk ve hâlâ savrulmaya devam ediyoruz. Değişimde sabit değerler olmadan olmaz. Pergel misalini unutmayalım. Sabit ucu olmayan pergel daire çizebilir mi? Her kazandığımızı ruhumuzdan verdiklerimizle ödettiler. Yakamızı paçamızı bırakmadılar. Sevgiyi-saygıyı reddeden hayat tarzlarının icbarıyla bağrımızı taş ettiler. Ne merhamet kaldı, ne şefkat ne de sevgi.

Meseleyi “değişimden yana olup olmamak” tarzında ele almayı hiç anlamlı bulmuyorum. Bazı değişimler bizim irademize bağlı değil ve her şeyi değiştirmeye de gücümüz yetmez. Bizim yapabileceklerimiz de önemli ama sınırlı. Hele birey olarak daha çok sınırlı.

Yaşı ilerledikçe, insanın, geçmişi daha çok hatırlaması ve düşünmesi tabii bir hal. Bunun geçmişi yeniden yaşatmakla ilgisi yok. Bu, vaktiyle yaşadıklarımızın içimizde yaşamaya devam etmesi gibi bir durum. Bunun da kınanacak şikâyet edilecek bir tarafı yok. Hem sonra hepimiz, geçmişimizin eseri ve sonucu değil miyiz? Değişimin iyisi var, kötüsü var; bazen hem iyi hem kötü tarafı birlikte var. Değişmemesi gerektiği halde değişen, değişmesi gerektiği halde değişmeyen şeyler de var. Değişim hep iyiye doğru da olmaz, hep kötüye doğru da. Bizim değişim şartlarında doğru düşünüp doğru tercihlerde bulunup, bulunmadığımız bizim kendi sınavımızın artılarını eksilerini belirler. Her müspet değişim, bir müspet değişmeze dayanmak zorundadır. Değişmez ölçülere dayanarak değişme varken ruhun “aleyhine” olan değişim maddenin ve bedenin “lehine” olur mu hiç?  Meselenin özü de burada. Ölçü nedir, değer ölçüsü, değer hükmü, değer ilkesi nedir? Sahip olduğumuz âletlerin, eşyanın gelişmişliğiyle övünen bir değer ölçüsünü kabullenmek bile bizi “insan ihmali”ne götürür. Birkaç saatte dünyanın öbür ucuna gidebilirsiniz. İnternette tıklayarak, günlerce haftalarca uğraşsanız elde edemeyeceğiniz bilgilere hemen erişebilirsiniz. Ama komşunuzdan haberiniz yok. Çocuklarınızın ruh dünyasından haberiniz yok. Dünyaya açıldık ama birbirimize ve kendimize açılma kabiliyetini kaybettik. Aletlerin cihazların kabahati yok. Onların yanında, onları kullanma kültürünü verecek olan biziz. Verebildik mi bunu? Böyle bir meselemiz oldu mu? Bazı güzellikleri korumalıydık. Koruyabilseydik, değişimimiz daha güzel olurdu. Üç etki kaynağı var.

Aile, okul, çevre. (Arkadaş çevresi, sosyal medya dahil) Eskiden aile ve okul etkileri, müştereken öndeydi. Şimdi ‘televizyonlu internetli aile’ var ve okul çevreye karşı gerekli yardımı aileden alamıyor. Aletlerin cihazların kabahati yok.

Onların yanında, onları kullanma kültürünü verecek olan biziz. Verebildik mi bunu? Böyle bir meselemiz oldu mu? Kullanımının kültürünü veremeyince televizyon bize kendi kültürünü getirdi. Cemil Meriç diyor ki “Televizyon, aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okuma ve düşünce alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icad edilmiş bir nevi afyondur.” Televizyonu kahvehanedeki aylaklar seyretmiyor sadece. Çoğu ailenin evinde birden fazla televizyon var.

Gençlerin, çocukların bile ayrı odaları, uyuşturucu gibi ellerinden düşmeyen telefon, tablet, vs.ler var. Gençler ayrı odalarda internetin ‘ne ararsan var’ türünden özellikleriyle karşı karşıya. Bu gençler bir iki saat okuma fırsatı bile bulamaz hale gelmiş/getirilmiş. Aileler farkında mı? Çocukların bile odalarında gürültü yapmayıp sessiz, sakin durmalarını güzel güzel anlatıyorlar. Hem de terbiye bahsinde. Halbuki yanlarında oyun oynasalar, yanlarında gürültü yapsalar, uyuşturucu görevi gören cihazların yavruları uyuşturulmalarından, robot haline getirilmelerinden daha iyi.

Çocukların kabiliyetlerini, hareketlerini, konuşmalarını, insan olma özelliklerini öldüren, sağlıklarını bile bozan bu ’değişim’ adına yapılanlara ‘Nasıl değişim?’ sorusu sorulup cevabı toplumun bütün katmanlarından alınmalı. ‘Tamamen serbest mi bırakılmalı?’ suali de sorulup ilmî/fikrî/örfî/Dinî/millî vs. bakışla cevap verilmeli.

Bazı özgürlüklerin disiplinlerle geliştiği de unutulmadan… Gelişme (tekâmül) özgürlüğünün de öyle olduğunu da hatırımızdan çıkarmadan. Kendini dağıtma özgürlüğü hiçbir şey istemez, kullan kullanabildiğince. Ama gelişme özgürlüğü; hem bilgi hem düşünce eğitimi ister. Böyle bir ilgimiz ve kaygımız yok. “Kişilik, irade, düşünce, sağduyu, etik-estetik ilgiler…” faslı için gerekli olan eğitim nerelerde nasıl verilecek? Normalden her gün biraz daha uzaklaşıyoruz, tuhaflaşıyoruz. Özgürlük sadece serbestiyet midir? Eğitim istemez mi, düşünce kültür ve ahlak disiplinleri, sorumluluk şuurunu gerektirmez mi?

Dengesizliğin ve ölçüsüzlüğün güzeli olmaz. Dengesizlikle ve ölçüsüzlükle yaşananın da güzeli olmaz. Buna özgürlükler de nice değerler de dahildir. Zira dengesizliğin ve ölçüsüzlüğün yapacağı şey, ya istismar, ya suiistimal, ya yozlaştırmadır. Çünkü dengesizlik ve ölçüsüzlük; aynı zamanda sorumsuzluktur, şuursuzluktur. Üzerinde durulması gereken konu, ‘sabırlı, dengeli ve istikametli olmak’tan uzaklaşmamak, bunalım doğuran çelişkilere ve tutarsızlıklara düşmemek şuurunun yaşayabilmesidir. Bu şuura sahipsek, mutluluğun yolu açık demektir. Hayatımız, özündeki güzelliği kaybetmemiş demektir.

Acaba biz değişimlerde ne kadar dengeli ve ölçülü davranıyoruz? Bilerek ve sorumluluk şuuruyla mı değişiyoruz, yoksa bir değişim rüzgârına veya akıntısına kapılarak sürüklenip, değişmiyor da değişime mi uğratıyoruz? Değişim dönemeçlerinde akıllıca dönüşler mi yapıyoruz, yoksa savrularak kazalar geçirerek, hasarlara uğrayarak, ağır kayıplar vererek mi dönüyoruz o dönemeçleri? Bu değişim ve dönemeçler, sağlıklı değişim midir, değişim adına yozlaşma mıdır? Donmuş ve kapanmış halde kalmayı isteyenlerle, sağlıklı değişim adına eleştiri yapanları bir tutmak ve savrulma serbestliğini savunma, hoş görebilecek hal midir? Doğru tartışmayı kuramadık, dengeli ve ölçülü değişimi, düşünerek sevgiyle yaşayıp gelişmeyi gerçekleştiremedik. Bu tespitler, bu bakış açısının gerektirdiği mukayeseler, şimdiye kadar düşünülmeye değer bulundu mu, analiz konuları olarak gündeme getirildi mi? Yoksa “siyah-beyaz” darlığı içinde sadece “karşıtlık ve hayranlık” ikilemine sıkışmış kısır döngü tartışmaları ve mücadeleleri ile “düşünce üretemez” hale mi getirdik kendimizi?

Yanlış tartışma, cevher olsan bir şey üretmez; gerginlikten ve kavgadan başka. Doğru tartışsaydık, eleştiriler ve özeleştiriler zenginliği içinde, gerekli olan birikimi, bütün farklılıklarımıza ve ihtilaflarımıza rağmen, hepimizin katkılarıyla müştereken oluşturabilirdik. Maalesef yapamadık, beceremedik ve çok ağır bedeller ödedik. Yaşadığımız hayatın samimiyetle içinde değiliz. Bazı şeyleri yok saymaya sanki ruhî bir ihtiyacımız var.

Kavramlar üzerinde uzlaşıp, kimin ne demek istediğini anlamayı mümkün kılacak bir ortak düşünce (kavramlar) dili de oluşturamadık. Birbirimizi doğru dürüst dinlemedik bile. İşte böyle bir fikir hayatı yoksulluğu içinde değiştik, daha doğrusu savrulduk. Birbirini anlamaya çalışmayanlar, kendilerini anlatma imkânını da bulamazlar.

Yaşar Değirmenci.