* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İSLAM BİRLİĞİ  (Okunma sayısı 642 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İSLAM BİRLİĞİ
« : Eylül 11, 2017, 01:22:04 ÖS »
İslam Birliği - Hilafet bir seçenek değil zarurettir

Müslümanlar İslam’ın ilk günlerinden başlayarak tek bir otoriteye itaat etmişeler ve sayıları daha birkaç kişi iken dahi biatlı bir toplum olarak yaşamaya başlamışlardır.

Saadet devrinin o kutlu insanları uzun yıllar putperest Mekke devletinin egemenliği altında yaşamış olmalarına rağmen biat ve itaatlerini kendi liderlerine, Allah Resulüne sunmuşlar ve ona itaat etmişleridir. Hicretle birlikte başkenti Medine olan İslam Devleti’nin kurulması ile birlikte de zaten Allah Resulü aynı zamanda devlet başkanı olmuş ve dolayısıyla bu itaat perçinlenerek devam etmiştir. Medine döneminin başlangıcında Müslümanların yaklaşık olarak nüfusun %20’sini oluşturmuş olmalarına rağmen imzalanan Medine Vesikası ile birlikte Medine ‘de yaşayan herkes Allah Resulünün vereceği kararlara itaatle memur kılınmış ve anlaşmazlıkları çözecek nihai mercinin Allah Resulü olduğu bütün kesimlerce onaylanmıştır.

Allah Resulünün ahirete göç etmesinden sonra ise bu biat ve itaat onun yerine geçen halifelerine sunulmuş onlar da bu görevi hakkıyla yerine getirmişlerdir. Raşid Halifelerden sonra hilafet Emevilere, sonra Abbasilere ve sonra da Osmanlılara geçmiştir. Bu durum taki 1924 yılında hilafetin kaldırılmasına kadar devam etmiştir. Yani Müslümanlar ta Asrı Saadet’den 1924 yılına kadar biatlı ve halifeli bir toplum olarak yaşamışlardır.

Pek tabii olarak 1300 yıllık bu uzun süre zarfında hilafet makamı zaman olmuş tüm dünyayı titreten bir güç sahibi olmuş ve zaman olmuş gücünü yitirmiş ve sembolik bir makam haline gelmiştir. Ama her halükarda hilafet varlığını sürdürmüş ve Müslümanların nazarında halife -doğudan batıya, güneyden kuzeye- bütün Müslümanlarca itaat edilmesi gereken tek otorite olarak bekasını korumuştur. Hatta Abbasi hilafeti döneminde ortaya çıkan Selçuklular gibi büyük ve çok güçlü devletler dahi meşruiyetlerini tescil ettirmek için güçsüz Abbasi halifelerine bağlılıklarını bildirmek, emirliklerini oradan onaylatmak gereği duymuşlardır.

Hialfetin ne kadar büyük bir güç olduğunu büyük Osmanlı padişahı İkinci Abdulhamit bu makama oturduktan sonra bir kez daha göstermiştir. Sultan Abdulhamit’i tahttan indime ihanetinin mimarları hain İttihat ve Terakkiciler dahi bu makamı islam düşmanlarına karşı çok etkin bir şekilde kullanmışlardır. Bu anlayış sayesindedir ki Sudanlı Zenci Musa Kuşçubaşı Eşref Bey’in emir eri olarak Teşkilat-ı Mahsusa’da çok önemli görevler ifa etmiştir.

Bu gün yaşamakta olduğumuz sıkıntılar bu hilafet makamının olmayışından, İslam birlğinin kurulmamış olmasındandır. Maalesef mazlum Müslümanlar sahipsizdir. Sözde islam ülkesi olan devletler ise ilgisiz ve sessizdir. Hatta bunların kahir ekseriyetinin bu yapılan zulüm ve katliamlardan zerre miktarı etkilendikleri dahi yoktur.

Bu zulümlere karşı sessiz kalmayan ve an azından dilsiz şeytan olmayan birkaç ülke ise - maalesef- çözümü emperyalist kafirlerin yanında aramaktadırlar. Halbuki bu gün İslam dünyasında akan kanın hemen hemen tamamından bizim idarecilerimizin de “stratejik müttefik, ortak” olarak bahsettiği batılı emperyalist kafirleri vardır. M. Akif’in “mimsiz medeniyet” yani “edeniyet” yani “en adilik, en aşağılık” diye tarif ettiği ve günümüzde batılılaşma taraftarlarının varmak istedikleri nihai nokta olarak gördükleri Avrupa Birliği Arakan’da müslmanlara yapılan bunca katliamı gündemine alıp konuşma gereği bile dumamayacak kadar alçaktır. Ama Paris’te patlayan tek bir bomba için bütün liderler oraya koşuyor. İşte batı bu kadar soysuz ve vicdansız.

Her şeyin gözümüzün önünde canlı olarak cerayan ettiği günümüzde daha fazla söze ne hacet? Bize bizi biz yapacak ve ne doğulu kafirlere ve ne de batılı kafirlere meyletmeyecek, onlardan medet ummayacak ve onları stratejik ortak değil baş düşman olarak görecek, yumruğunu masaya vurarak “Bize ne Amerika’dan” diyecek bir lider lazım.

Sahi şu Suudluların kuruluşunu ilan ettiği o İslam ordusuna ne oldu? O 200.000 kişiyle şaaalı bir şekilde tatbikat yapan milyarlarca dolarlık emperyalist kafirlerden aldıkları mühimmatı çölde patlatan o orduların sahip ve komutanları Yemen’de neden çuvallıyorlar? Suriye ve Irak’a neden müdahale etmiyorlar? İsrail konusunda neden ağızları bantlı? Arakan’da akan kana neden sessizler? Yoksa bir avuç içi kadar toprağa sahip Katar’la ipe sapa gelmez konularda sorun çıkarıp hesap sormaya kalkmak çok mu daha önemli?

Allah bu ümmete bir sahip göndermezse halimiz perişandır. Rabbim! Biz kendi nefislerimize zulmettik ve bu verdiğin belalar bizim gözlerimiz açmadı. Rabbim! Bizi, bizim içimizdeki sefihlerin (alçakların) yaptıkları yüzünden cezalandırma! Bize merhamet et ve bizi bağışla.

Amin.

Mustafa Kasadar.