* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Güzel Sözlü olmak  (Okunma sayısı 658 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Güzel Sözlü olmak
« : Ağustos 31, 2017, 11:59:00 ÖS »
Güzel Sözlü olmak

“Allah’a çağıran, Salih amellerde bulunan ve: ‘Ger- çekten ben müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?”

Allah’ı bilerek, tanıyarak ve katıksız iman ederek Allah’a çağıran, yani iman bakımından sapasağ- lam, akîde konusunda Tevhid ehli olan davetçi, imanın gereği olan Salih amelleri emrolunduğu şekilde yerine getirip İslâm’a teslimiyetini beyan eden en güzel sözlü izzet sahibi değerli bir şahsi- yettir… Özü en güzel ve sözü en güzel…

En son Rasul ve en son Nebî Rasulullah Muham- med (s.a.s.)’e şeksiz ve şüphesiz iman edip razı olmuş, O’nu, hayat önderi ve hayat örneği kabul edip izi üzere yürümüş, hayatını, O’nun Sünneti üzere binâ etmiş, bu hâliyle Allah’a çağırandan daha güzel sözlü kim ola bilir?

Allah’a çağıran muvahhid mü’min Müslümanlar, bu çağrıya kendilerinden başlarlar… Bu davet ile hidayet bulmuş ve başkaların hidayetine vesile olmaya gayret ederler… İyiliği yapıp emreden, kötülükten alabildiğince kaçınan ve sakındıran hayırlı bir kişiliğe sahip olan muvahhid mü’minler, Allah’ın insan kullarını, yaratılış gayelerinin yalnız- ca Allah’a ibadet etmek olduğunu kendilerine ha- tırlatıp Allah’a kul olmaya ve kullara kul olmaktan kurtulmaya davet ederler… Kendisi hidayet bul- muş ve hayırlı olana çağıran, kadın olsun, erkek olsun mü’min Müslümanlardan daha güzel sözlü kim olabilir?..

İmam İbnu’l- Cevzî (rh.a.), meşhur tefsiri olan “Zadü’l- Mesir Fi İlmi’t- Tefsir”adlı eserinde şunları kaydeder:

“Allah’a çağırandan sözü daha güzel olan kimdir?’ Bundan kimlerin murad edildiği hususunda üç görüş vardır:

Birincisi: Onlar, mü’minlerdir. Cabir b. Abdullah (r.anhuma) ‘dan Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Bu ayet, mü’minler hakkında indi.”

Bu görüş Âişe (r.anha), Mücahid (rh.a.) ve İkrime (rh.a.)’ın görüşüdür.

İkincisi: O, ‘Lâ ilâhe illallah’ Kelime-i Tevhid’ine da- vet eden Rasulullah (s.a.s.)’dir.

Bu görüş, İbn Abbas (r.anhuma), Süddî (rh.a.) ve İbn Zeyd (rh.a.)’ın görüşüdür.

Üçüncüsü: O, Allah’ın davetine icâbet eden ve in- sanları buna çağıran mü’mindir.

Bu görüş, Hasen (rh.a.) ‘indir.”2 İmam Hasan el-Basrî (rh.a.):

“Allah’a çağıran, Salih amellerde bulunan ve : ‘Ger- çekten ben müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet,41/33) ayetini oku- du ve şöyle dedi:

- İşte bu (sözü edilen kişi), Allah’ın sevdiği kişidir. Bu, Allah’ın velîsidir. Bu, Allah’ın seçkin kuludur. Bu, Allah’ın hayırlı kuludur. Bu, yeryüzündekiler arasında Allah’ın en sevdiği kimsedir. Allah’ın dav- etine hem kendisi icâbet etmiş, hem de icâbet ettiği Allah’ın çağrısına insanları davet etmiştir. Bu çağrıyı kabul ettiği gibi, ayrıca salih ameller işlemiş ve: Gerçekten ben müslümanlardanım, demiştir. İşte Allah’ın halifesi budur.3

Malum olduğu üzere Allah’a davet etmek, ilk in- san, ilk Peygamber ve ilk medeniyyet kurucusu Âdem (a.s.)’dan, son Rasul ve son Nebî Muham- med (s.a.s.)’e gelene kadar bütün Rasullerin ve Nebîlerin ve de onlara hayırlı nesiller olana da tabi

olan iman ehli insanların kulluk vazifesidir. Yine bilindiği gibi gerçek âlimler, içinde bulundukları toplumlarda peygamberlerin vârisleridirler... Top- lumun diğer insanları, onlara uyan ve onları takib eden kişilerdir...

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

"Andolsun, Biz her ümmete: 'Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının' (diye tebliğ etmesi için) bir Rasul gönderdik."4

"Biz, Rasullerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle gön- dermedik."5

Peygamberlerin vârisleri olan muvahhîd mümînler, aynı zamanda yeryüzünün vârîsleri ve halîfeleridirler... Onlar, ümmeti olduklarından dolayı şeref duydukları Rasulullah Muhammed (s.a.s)'in izinden hiç ayrılmadan ve mensubu ol- dukları için izzet buldukları yüce İslâm'dan asla taviz vermeden, emrolundukları gibi dosdoğru davranarak hayatlarını îdâme etmektedirler...

Rabbimiz Allah Teâlâ, Rasulü Muhammed (s.a.s.), Rabbinden kendisine indirileni tebliğ etmesini emretmekte ve O’nu, insanlardan koruyacağı bu- yurmaktadır:

"Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O'nun Rîsâletînî tebliğ etmemiş olursun. Allah seni in- sanlardan koruyacaktır. Şübhesi Allah, Kâfir olan bir topluluğu hîdayete erdirmez."6

Âlemlerin Rabbi Allah, Kendisine vahyettikleri- ni tebliğ etmeyi emrettiği Rasulü (s.a.s.)'i insan- lardan gelecek her türlü olumsuzluklardan, her türlü kötülük ve zarardan koruyacağını beyan buyurduğu gibi, Peygamberlerin vârisleri olan ve Allah'a çağıran İslâm davetçilerini de Allah'ın ko- rumasına mazhar olurlar...

"Öyleyse insanlardan korkmayın, Benden kor- kun!"7 buyurun Rabbimiz Allah:

"Bugün înkâra sapanlar, sizin dininizden (dinini- zi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün size dininiz

kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamam- ladım ve size din olarak İslâm'ı seçip beğendim ."8

Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), ümmetinin her ferdinin Allah'a davet noktasında gayretli olmasını ve gerek ayetleri, gerek hadisleri diğer insanlara tebliğ etmesini emir buyurup, İslâm da- vetçilerine duâ etmiştir...

Abdullah b. Amr (rh.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Benim tarafımdan (tebliğ edilen Kur'ân'dan) bir ayet olsun halka ulaştırınız."9

Zeyd b. Sâbit (r.a.) rivayet eder. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Allah, benden bir hadîs işitip de onu (güzelce) ezberleyip başkasına (noksansız) aktaran kimse- nin yüzünü ak etsin. Nice fıkıh ilmine (esas teşkil eden hadislere) sahip olup da onu, kendisinden daha anlayışlı bir kişiye aktaran kimseler vardır. Nice fıkıh ilmine (esas teşkil eden hadîslere) Sahib olup da ( o hadîslerin inceliklerine nüfuz edecek şekilde) anlayışlı olmayan kişiler de vardır."10

İmanını ve amellerini, şirkten ve küfürden alabil- diğince korumuş muvahhîd mü'minler, üzerlerine farz olan ilmi öğrenmiş, onunla ibadet etmiş, ken- disini ve kendilerinden mes'ul olanları, yakacağı insanlar ve taşlar olan ateşten korumuş, Tevhîd ve İslâm üzere sabit kalmış bir hâlde Allah'a ça- ğırmak konusunda bütün çabalarını sarfetmiş şahsiyetlerdir...

İbn vaddâh'ın, "el-Havadîs ve'l-Bida'" adlı eserin- de " Emîru'l-mü'mînin İmam Ömer İbnu'l-Hattab (r.a.)'ın" şu hutbesini naklediyor:

"Peygamberlerin bulunmadığı her dönmede ilim ehlinden bir grubu var etmek suretiyle kullarına lütuf ve keremde bulunan Allah'a hamdolsun!

Bu âlimler, sapıtanları hîdayete davet etmiş, on- lardan gelen eziyet verici her şeye sabır göstermiş ve Allah'ın Kitabı ile ölülere hayat vermişlerdir.

İblis'in katlettiği nice insanı canlandırmışlardır.

Yolunu kaybetmiş nice şaşkına doğru yolu gös- termişlerdir. Kanlarını ve mallarını insanların helâk olmaması için harcamışlardır. İnsanlar üze- rinde ne kadar güzel etki bırakmışlardır. Amma (inanmayan ) insanlar, onlara çok çirkin karşılık vermiştir. İnsanlar, hem geçmiş dönemlerde hem de günümüzde onlara saygı duyup değer vermiş- lerdir.

Rabbin, onları unutmamıştır. Rabbin, unutan de- ğildir. Onların hikâyelerini hîdayet vesilesi yapmış- tır. Onların sözlerinin güzelliğinden bahsetmiştir.

Asla onların yolunan sapma! Her ne kadar on- lar, lâyık olmadıkları bir konumda bulunsalar da hakîkatte yüce bir makamdadırlar."11

İslam davetçileri, en güzel sözlü olanlardır.

Onlar, sözlerin en güzeli olan Allah'ın Kitabı Kur'ân-ı Kerim'e uymuş ve onun ayetlerini insan- lara anlatmaktadırlar... Allah'ın Kitabı'na ve Rasu- lullah (s.a.s.)'in Sünneti'ne sapasağlam ve sımsıkı yapılmış olan İslâm davetçileri, en güzelini seç- miş, en kârlı ticarete talib olmuşlardır...

Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ:

"Ey iman edenler, sizi acı bir azabdan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi?

Allah'a ve O'nun Rasulüne iman edersiniz, malla- rınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersi- niz. Bu, sizin için daha hayırlıdır, eğer bilirseniz.

O da, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte büyük mutluluk ve kurtuluş budur.

Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var:

Allah'dan yardım ve zafer (nusret) ve yakın bir fe- tih Mü'minleri müjdele."12

İman eden muvahhîdleri acı bir azabdan kurta- ran, mutluluk ve kurtuluşun tâ kendisi olan en kârlı bir tîcarettir bu !.. Allah'a ve Rasulü (s.a.s.)'e katıksız iman ettikten sonra Allah yolunda mal- ları, canları ve dilleriyle cihad eden muvahhîd mü'mînler, bu kârlı tîcaretin tüccarlarıdır...

En helâl ve en temiz ticarettir bu!.. Allah yolunda malıyla cihad eder, malın sarf edilmesi gerekli olan yerlere sarfeder... Canıyla cihad eder, Allah yolunda canı fedâ eder... Allah'ın dini egemen ol- sun ve fitneden eser kalmasın diye, yeryüzünde bozgunculuk yapan zalimlerle savaşır...

Kendisinden başka hüküm koyucu hak ilâh ol- mayan Rabbi Allah ile bir ticaret anlaşması yapan muvahhîd mü'minlerin hâlini şöyle beyan buyu- rur Allah Teâlâ:

"Hiç şübhesiz Allah, mü'minlerden- karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar, Allah yolunda sa- vaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. (Bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'ân'da O'nun üzerine gerçek olan bir va'd dır. Allah'dan daha çok ahdine vefa gös- terecek olan kimdir? Şu hâlde yaptığınız bu alış- verişten dolayı sevinip müjdeleşiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur."13

Kadın olsun, erkek olsun muvahhîd mü'minler, önderleri Rasulullah (s.a.s.)'in buyurduğu gibi, müşriklerle dilleriyle de cihad ederler...14 En güzel sözlü olan İslâm davetçileri, Allah yolunda dil ci- hadını kuşanır, insanları Allah'a çağırır, hak olanı beyan eder, iyiliği emredip kötülükten alıkoyar- lar... Böylece insanların hîdayetlerine vesîle olma- ya gayret ederler...

Sehl b. Sa'd (r.a.) anlatır. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"(Ya Ali,) Hayberlilerin sahasına ininceye kadar sükûnetin üzere yürü. Sonra onları Îslâm'a davet et ve üzerlerine vâcib olan Îslam esaslarını onlara haber ver.

Allah'a yemin ederim ki, senin îrşâdınla Allah'ın bir tek kişiye hîdayet vermesi, senin için birçok kırmızı develerin olmasından daha hayırlıdır."15

Îslâm, İhyâ dinidir... Küfrün, şirkin, cehâletin, fıskın, fücûrun, isyanın ve günahın mânen öldürdükleri insanları yeniden dirilten, imanın, Tevhîd'in, ilmin ve itaatın diriliğine çıkaran nizam Îslâm'dır...

İslâm, barıştır, güvenliktir, mutluluk ve huzur-

dur… “Ey iman edenler, hepiniz topluca barış ve güvenliğe (Silm'e, İslâm'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır."16diye buyuran Rabbimiz Allah:

"Sizden hayra çağıran, iyiliği (Ma'rufu) emreden ve kötülükten( münkerden) sakındıran bir toplu- luk bulunsun, kurtuluşa erenler işte bunlardır."17 emriyle, Allah'a çağıracak, hayıra davet edecek şahsiyetler için bir kurumun olmasını ve kurum- sal çerçevede bu davetin yapılmasını beyan bu- yurmaktadır... Gerek savaşta, gerek barışta, her zaman ve her mekânda duruma göre teblîğîn ya- pılması, davetîn gerçekleşme gerekir... Muvahhîd mü'minlerin en kârlı ve hayırlı ticareti budur!..

Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet eder. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Bir kimse dosdoğru bir yola (hîdayete) davet ederse, ona tabi olanların ecirleri kadar kendisi içinde ecir olur. Bu, tabi olanların ecrinden hiçbir şey eksiltmez.

Ve her kim bir dalâlete davet ederse, ona tabi olan- ların günahları kadar kendine günah olur. Bu, tabi olanların günahlarından hîç bir şey eksiltmez."18

İmam Muhyîddîn en-Nevevî (rh.a.), bu hadisin şerhinde şunları kaydeder:

"Hadîs, güzel îşlere dair yol açmanın sevilen bir şey olduğunu teşvik hususunda ve kötü işlere dair yol açmanın da haram olduğu hususunda gayet açık olduğu gibi, güzel bir yol açan kimse- ye kıyamet gününe kadar onunla amel edenlerin ecirlerinin mislinin verileceği, kötü bir yol açan kimseye de kıyamet gününe kadar onunla amel edenlerin günahının mislinin verileceği belirtildi- ği gibi, bir hîdayete çağıran bir kimseye uyanların ecirlerin aynısının verileceği yahud bir dalâlete çağıran bir kimseye ona uyanların günahlarının aynısının verileceği belirtilmektedir. Çağırılan bu hîdayet ve delâleti, ister ilk olarak kendisi ortaya koymuş olsun, ister ondan önce başkaları tarafın- dan konulmuş olsun, ister bu bir ilim, bir ibadet yahud bir edeb öğretmek olsun, ister başka bir şey olsun. Fark etmez."

İnsanlar!"Allah’a Çağırmak," başta Nebîlerin ve Ra- sullerin vazifesi, onlardan sonra onların vârîslerî olan Muvahhîd mü'minlerin vazifesidir...

Bu vazifeyi hakkıyla yapan kişi, Rasulullah (s.a.s.)'in Sünneti'ni îhyâ etmiş kişidir... Rasulullah (s.a.s.), Peygamber vârîsi olan ve Allah'a çağıran mü'min müslümanları müjdelemektedir!..

Enes b. Mâlîk (r.a.) rîvayet eder. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Kim sünnetimi îhyâ ederse, beni îhyâ etmiş ve kim beni îhyâ ederse, cennette benimle beraber olur."20

Amr b. Avf (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Kim benden sonra ihmal edilmiş olan bir sünne- timi îhyâ ederse, o sünnetle amel eden insanların sevablarından hiç bir şey eksiltmeden onların se- vablarının bir mislini şüphesiz almış olacaktır.

Kim de Allah ve Rasulünün razı olmadıkları bir bîd'atı îcâd ederse, o bîd'at ile amel eden insanla- rın günahlarından hiç bir şey eksiltmeden onların günahlarının bir mislini yüklenmiş olacaktır."21

Allah'a çağıran, salîh amel işleyip en güzel sözlü olan mü'min müslüman kişinin hayırlı ve kıymet- li bir şahsiyet olduğu malumdur... Hayra davet eden ve hayrı öğreten bu değerli ve izzetli şah- siyet için bunca sevablar olduğu gibi, nice hayırlı, duâlar da vardır...

Ebu Umâme el-Bâhilî (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Allah, melekleri, göklerin ve yerin halkı, hattâ yu- valarındaki karıncalar ve hattâ balıklar insanlara hayrı öğreten kişiye duâ ederler."22

Rabb olarak Allah'a, din olarak İslâm'a, Nebî ola- rak Muhammed (s.a.s.)'e razı olmuş, iman edip tam teslimiyet göstermiş mü'min müslüman şah- siyet, "gerçekten ben müslümanlardanım" deyip İslâm Milleti'nden olduğunu beyan edip ümmet

birliğinin içinde yerini aldığı zaman, bu kadar ni- metlere kavuşmakta, derecesi artmakta ve izzeti- ni izzet eklenmektedir...

Muhammed Ali es-Sâbûnî, "Safvetu't- Tefâsîr" adlı eserinde, zikredilen ayeti tefsîr ederken şunları beyan ediyor:

"İnsanları, sözü, davranışı ve fîîllerîyle, Allah'ı bîrlemeye ve O'na îtaate çağıran, iyi işler yapan İslâm'ı kendisine din ve yol edinen kimseden daha güzel sözlü kim vardır.

İbn Kesîr şöyle der:

    Bu ayet, kendisi doğru yolda olduğu hâlde, baş- kalarını hayra çağıran herkes hakkında geneldir.

Zemahşerî de şöyle der:

    Bu ayet, şu üç şeyi birlikte yapan herkes hakkın- da geneldir:

1-İslâm Dini'ne inanan biri olması. 2-İyi amel yapan olması.

3-Başkalarını bu iyi amele davet edici olması.

Bunlar, ilmiyle amel eden âlîmler zümresînden başkası değildir."23

Bu inanç, bu anlayış ve bu karakter ile Allah'a ça- ğıran en güzel sözlü müslüman olabilmek, her muvahhîd mü'minin ânında ve gelecekte tek ça- bası olması gerekir...

Yüzyıldan berîdir egemen zalîm tağutlar tarafın- dan îşgal edîlen İslâm topraklarında esaret altın- da ve Câhîlî düzenlerin zulmü altında yaşayan, kendilerini İslâm'a nisbet eden nesiller, câhîlîyye düzenlerin eğitimi ve kültürüyle yoğruldukların- dan dolâyı, İslâm'dan çok uzaklaştırılmışlardır... Bedenen İslâm'a aîd olduklarını beyan eden kîtleler, ruhen ve zihniyet olarak İslâm'ın yaban- cısı olmuş, esarette bulunduğu ülkedeki gayr-i İslâmî yöntemin karakterini benimsemişlerdir...

Zâhîrde müslüman gibi görünen halkın çoğun- luğu, mevcud tâğutî düzeni kabulenmiş, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen îktîdarlar

arasında seçiciliği gündemlerine almışlardır... Allah'ın indirdiği hükümlerle hükümetmeyen, hevâlarını îlâhlaştırıp yasama mercîîne oturtan îktîdarları birbirine tercih eden kitleleri ve cehalet içinde bırakılan nesilleri, yeniden Allah'a çağır- mak ve İslâm'a davet etmek gerekir...

"Ey iman edenler, iman edin!"24 hakîkatını, kafaları çatlatırcasına izah edip anlatmak, Îslâm davetçile- rin vazifesidir...

Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:

"Öyleyse sen, emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırış etme.

Şübhesiz o alay edenlere (karşı) Biz sana yeteriz.

Ki onlar, Allah ile beraber başka İlâhları (Ortak) kıl- maktadırlar. Onlar, yakında bilip öğreneceklerdir.

Andolsun, onların söylemekte olduklarına karşı senin göğsünün daraldığını biliyoruz.

Sen, Rabbini hamd ile tesbih et ve secde eden- lerden ol.

Ve yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et."25

Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'e yapılan bu hîtab, O'nun şahsında ümmetinin kadın olsun, erkek olsun tüm mü'min müslüman ferdlerine ya- pılmıştır... Allah'a çağıran ve İslâm'a davet eden- ler, bu emrin muhattablarıdır...

"Sabır gösterenleri müjdele."26

------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Fussilet, 41/33.

    İmam Ebu’l-Ferec Cemâlüddin el-Abdurrahman Ali İbn Muhammed Cevzî, Zadü’l-Mesir Fi İlm’t-Tefsir, çev. Doç. Dr. Abdulvehhab Öztürk, İst. 2009, C. 5, Sh. 364.
    İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2011, C. 9, Sh. 547.

4. Nahl, 16/36.

5. Nisa, 4/64.

6. Mâide, 5/67.

7. Mâide, 5/44.

8. Mâide, 5/3.

9. Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Enbiyâ, B. 52, Hds. 128.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İlm, B. 13, Hds. 2806.

    Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-İlm, B. 10, Hds. 3660. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İlm, B. 7, Hds. 2795. Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B. 18, Hds. 230. Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B. 24, Hds. 234.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst.2013, C. 1, Sh. 450, Hds. 661.

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, C. 1, Sh. 449-452, Hds. 302-304.

    İbn Kayyım el-Cevziyye, İbn Kayyım Tefsiri - Bedâît’u’t- Tefsîr, çev. Dr. Hasan Öğmüş – Dr. Halil Aldemir, İst. 2011, C. 3, Sh. 581. İbn Vaddâh, el-Bida’ ve’n-Nehy, Sh. 3’den.

12. Saff, 61/10-13.

13. Tevbe, 9/111.

    Enes b. Mâlik (r.a.) rivayet eder. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin.”

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Cihad, B. 17, Hds. 2504. Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-Cihad, B. 1, Hds. 3082.

Sünen-i Dârimî, Kitabu’l-Cihad, B. 38, Hds. 2436.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 9, Sh. 201-202. Hds. 12853 – 12855.

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, C. 4, Sh. 124, Hds. 2472.

    Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Cihad ve’s-Siyer, B. 142. Hds. 214.

Kitabu Fedâili Ashabu’n-Nebî, B. 9, Hds. 49. Sahih-i Müslim, Kitabu Fedailu’s-Sahabe, B. 4, Hds. 34. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-İlm, B. 10, Hds. 3661. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 9, Sh. 363, Hds. 13171. İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübra, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2011, C. 7, Sh. 437, Hds. 8093. Sh. 583, Hds. 8348.

16. 16) Bakara, 2/208.

17. Âl-i İmrân, 3/104.

    Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İlm, B. 6, Hds. 16.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Sünnet, B. 6, Hds. 4609. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İlm, B. 15, Hds. 2813.

Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B. 14, Hds. 203-207.

    İmam Muhyiddin en-Nevevî, Sahih-i Müslim Şerhi - el- Minhâc, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2014, C. 11, Sh. 70-71.
    Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İlm, B. 16, Hds. 2818.
    Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B. 15, Hds. 210. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İlm, B. 16, Hds. 2817.
    Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İlm, B. 19, Hds. 2825.
    Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvet’u’t-Tefsîr, çev. Prof. Dr. Sadreddin Gümüş – Dr. Nedim Yıldız, İst. 2016, C. 5, Sh.

397. (6. Baskı) 24. Nisa, 4/136.

25. Hicr, 15/94-99.

Kul Sadi Yüksel.