* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: KALPLERİN MÜHÜRLENMESİ  (Okunma sayısı 665 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
KALPLERİN MÜHÜRLENMESİ
« : Aralık 10, 2017, 10:58:55 ÖÖ »
KALPLERİN MÜHÜRLENMESİ

Peki, mühürlenmiş olan kalp nasıl çözülür?

Onu da Resulullah bize anlatmıştır. “Mümin bir günah işlediğinde onun kalbinde bir nokta oluşturur. Kul tövbe eder, günahı terk eder ve pişmanlık duyarsa kalbinden o lekeyi siler; aksine günaha devam eder ve arttırırsa leke de artar, sonunda bütün kalbini kaplar ve kilitler. Allah’ın “Hayır! Doğrusu şudur ki, yapıp ettikleri kalplerini kaplayıp karartmıştır.” (Mutaffîfîn 83/14) buyruğundaki “karartma”dan maksat budur.”

* Tasavvuf anlattığınız eylemi gerçekleştiren bir formüldür değil mi hocam?

Doğru. Benim üzerinde en çok tefekkür ettiğim ayetlerden birisi de bu ayettir. Yani Allah’ın kalbi mühürlemesi! Bir dönem kaderi, iradeyi araştırıyordum. O zaman çok hayretler içinde kalmıştım. Ama gözümü o hadis açtı. O zaman kafamdaki tüm soruların cevabını buldum.

* Allah kalbi ve gözü niye mühürler?

Çünkü kul günah işlemiştir ve bu günahlar kalbi karartmış ve en sonunda tüm kalbin kararmasına neden olmuştur. Bu nedenle artık kararacak yer kalmamış ve asi bir kalp olarak mühürlenmiştir. Tıpkı dolan şişenin ağzını kapatmamız gibi. Fakat ayetin devamı durumu aslında bize izah ediyor. Ayeti iyi okursak “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürler” diyor. Peki neden? Çünkü onların gözlerinde perde vardır. Perde olduğu için gerçekleri göremezler ve sürekli günah işlerler. Peki, perdeyi kim koydu? Perdeyi biz yani nefsimiz koydu. Konun başında da belirttim. Allah’la bizim aramızda perdeler vardır ve bu perdeleri nefsimiz koyar. Bizim görevimiz bu perdeleri kaldırmaktır. Aslında herkes ilahi sese muhatap olur. Fakat birçoklarının alıcısı kapalı olduğundan bu sesi alamaz.

* Pekala hocam, Allah’a âşık kimseler görüyoruz. Bu kimseler şeriatsız işler yapıyorlar. Bunları Allah sevgisi de yalan mıdır? Yalan değilse nasıl bir sevgidir?

İslam şeriatsız olmaz. Şeriat bu işin gövdesidir. “Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun ayetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.”(enfal 2) Kimin ameli yoksa sünnete aykırı bir hayat yaşıyorsa o Allah’ın evliyası değildir. “İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O hâlde, siz şeytanın evliyalarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.” (nisa 76)

* Kararan kalp nasıl kurtulur?

İman bir nurdur ve kararan kalbi aydınlatarak o karanlıktan kurtarır. İman nuru kalbe girerse o perdeyi aralar ve kalpteki karartıyı parçalar. Ayetin başına dikkat edersen kalpleri mühürlenmiş olan kişilerin mühürlenmesine neden olan onların inkârıdır. Yani burada kul inkârı seçer ve Allah da o kalbi mühürler. Mühürler derken kulun tercihinden kaynaklanan kalbin tamamen kararması işlemini sonuçlandırmış olur, yoksa kulun iman etmesinin önünü kapatır anlamında değil. O anlamı verirsek kulun inkârı cebri olmuş olur ki bu durumda irade ve mükellefiyetlik devre dışı kalmış olur.

Ama hadis ayeti tefsir eder ve kalpteki bu mühürleri tövbe havuzu ve gözyaşı çeşmesiyle yıkar ve kalp arınmaya başlar...

Ayet, bir anlamda cebri ispatlayan bir ayet iken açıklandığında cebri (cebriyecilerin delillerinden olan bir ayettir. İlk başta da cebri izlenimi verir. Cüzi iradeyi yok ediyormuş gibi algılanır. İnsanın ilahi irade elinde rüzgârın önündeki bir çöpmüş gibi yansıtılır. Ama açıklamasını salim kalple yapınca, Resullah’ın mihmandarlığında delalet çukuruna girmekten kurtulur.) bir ayet olmaktan çıkıp tamamen nefs eğitimine yönelik bir durum arz etmiş olur. Cüz’i iradeyi yok ediyormuş gibi görünse de bunun öyle olmadığı anlaşılır. Bu nedenle Kur’an’ı âlimlerden dinlemeyenlerin ayakları her an sürçebilir. Allah âlimlerimizi başımızdan eksik etmesin.

Kalplerine mühür vurulmuş olanlarla ilgili ayet, tevhidi kabul etmeyen bazı Yahudi ve Müşrikler için inmiştir. Bu ayet aynı zamanda batılda inat edenlerle fazla uğraşmamamızı onlarla zaman yitirmememizi de anlatmaktadır. Bazı kişilere siz ne kadar anlatırsanız anlatın onların kalpleri ve kulakları mühürlü, gözlerinde perde oldukları için bir türlü göremezler. Ama yukarda belirttiğim gibi kalplerini kendileri yaptıkları amellerle mühürlemişlerdir. Biz bu ayetten bazı kimselerle uğraşmanın faydasız olduğunu da anlıyoruz.

İdrak etmek ve anlamanın merkezi kalptir. Bazı arkadaşlara biz bunu anlattığımızda bizi küçümserler, kalp beyin değil ki nasıl anlasın? Derler. Onlara sorarız, peki beyin nedir? Et parçası değil midir? Ona anlamayı ve düşünmeyi veren, kalbe de veremez mi? Belki de kalpte olan idrak özelliği şu anki bilgilerimizle anlamadığımız bir şeydir. Eğer kalpte o özellikle olmasaydı seven kalpten bahsetmezdik. “Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir.” (Araf Suresi 179)

Kendini seven bir kalb bütün sevgilere kapalı olan sahtekârdır.

* Nasıl yani insan kendini sevmemeli mi?

Kendini severken aslında nefsini sevmiş oluyorsun. Nefsini ilahlaştırmış oluyorsun. Nefsini ilahlaştıran bir ruh ise aslında özgür değil, nefsinin kölesi olmuştur. Özgürleşmek istiyorsa nefsinin esaretinden kurtulmalı, kalbindeki tüm sevgileri çıkarmalı yerine onun Yaratıcısını koymalıdır. Yaratıcıya olan sevgiyi koyduğunda tüm sevgiler yeniden konumlanır. Bundan sonra o “el-hubbu fillah vel buğzu fillah” (Allah için seven ve Allah için buğzeden olur) Allah sevgisi onu enfusi ilahlardan kurtarmış olur.

* Dünyaya rağbet nedir?

Aslında yolcunun hayatında bir lokma bir hırka yoktur. Sadece burada asl olan aza kanaat etmektir. Bu kavramda mecazî bir kavramdır. •

ZEMMİ DÜNYA (Dünyayı kötülemek), dünyayı Yaratanın sanatkârlığına ve ilmine saygısızlıktır. Dünyayı kötülemek, ona kapılmamaktır.
EY YOLCU ÖNCE NEFSİNİ TANI, ONA HÜKMET

Bu yola çıkıp da sonunda nefsine teslim olan nice bedbahtlar görürsün.

Ey Salik! Nefsinin dizginleri senin elinde. Dizginleri gevşetme...

Ey yolcu!

Bu yola çok çıkan oldu. Ama yolu tamamlayan az kişi oldu.

Bilmediğin bu yola çıkarken elinde kılavuzun olan kitap-sünnet ve asa olarak zikirlerini eksiltme.

İbrahim Halil Er.