Sen Bir Kızını Vermezsin DE
Kûfe’de bir adam üçüncü Halife Hz. Osman için “Yahudi imiş” diye tutturmuştu. Herkes bunun asılsız olduğunu, imkânsız olduğunu söylüyor ama adam bir türlü ikna olmuyordu. Bu konu İmam-ı Azam’a da duyuruldu.
“Adamı bu saçma inancından kimse caydıramadı, sununla bir de siz görüşseniz!” dendi. “Hay hay” dedi İmam-ı Azam, bir akşam bu kıza dünürlüğe diye adamın evine gitti. Dereden tepeden konuştuktan sonra sözü esasa getirdi:
“Biz Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle kızına dünür geldik.”
“Kime istiyorsunuz kızımı, öğrenebilir miyim?”
“Kızını istediğimiz kimse son derece ahlâklı, dürüst çok zengin ve alabildiğine cömert, Kur’ân’ı ezbere biliyor ve sürekli okuyor...” (Hz. Osman’ın nitelikleri)
Adam sözünü kesti:
“Yeter, bunlardan bir tanesi bile kızımı vermek için yeterli meziyettir.”
“Ama bu damat adayının bir kusuru var, kendisi Yahudi.”
Adam parladı:
“Nasıl olur da benim kızımı bir Yahudi’ye istersiniz?”
İmam-ı Azam için artık taşı gediğine koymanın zamanı gelmişti:
“Sen bir kızını Yahudi’ye vermezsin de Hz. Peygamber iki kızını birden bir Yahudi’ye nasıl verir?” deyince adamın artık bir inat ve itiraza mecali kalmadı, bilinen gerçeği kabul etti.
(Hz. Osman, Peygamberimizin damadıydı. Önce bir kızıyla evlenmiş, o vefat edince diğer bir kızıyla evlenmişti. Bunun için Hz. Osman’a “Zinnûreyn / İki Nur Sahibi” denmiştir.)
Çarşı Pazar Ağalığı
Behlü’l-Dânâ, bir gün Harun Reşid’den bir vazife istedi. Harun Reşid de ona çarşı-pazar ağalığını (denetimini) verdi.
Behlül hemen işe koyuldu. İlk olarak bir fırına gitti. Birkaç ekmek tarttı, hepsi normal ağırlığından noksan geldi. Dönüp fırıncıya sordu:
“Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğunla ağzının tadı var mı?”
Adam her soruya olumsuz cevap verdi. Memnun olduğu bir şey yoktu.
Behlül bir şey demeden ayrıldı ve bir başka fırına geçti. Orada da birkaç ekmek tarttı ve gördü ki bütün ekmekler normal ağırlığından fazla geliyor, eksik gelmiyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sordu ve her soruya olumlu cevap aldı.
Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid’in huzuruna çıktı ve yeni bir vazife istedi. Harun Reşid:
“Behlül, daha demin vazife verdik sana ne çabuk bıktın?” dedi.
Behlül açıkladı:
“Efendimiz, çarşı-pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri tartmış, vicdanları tartmış, buna göre herkes hesabını ödemiş, bana ihtiyaç kalmamış.”