YAŞADIĞIMIZ DÜNYA
Gelin! Önce dünyaya bakalım,
Tefekkür edelim, ibret alalım.
Boşlukta dönen bir gezegendeyiz,
Her an uzayın başka yerindeyiz.
Kaptansız, yakıtsız bir gemideyiz,
Şu anda kim bilir, nerelerdeyiz.
Dünya denilen bu uzay gemisi;
Yalandır, fânidir gerçek simgesi.
Çekim gücüyle bağlamış bizleri,
Gün gelir, altına alır bizleri.
Ne yapalım! Başka bir dünyamız yok!
Başka gezegenlerde bize hayat yok!
O güzelim cennetten sürgün geldik,
Öz vatanımızdan gurbete geldik.
Gerçek mü'minler, dünyayı sevemez,
Dünya'yı, cennete tercih edemez.
Çünkü, hubbul vatan minel-imân'dır
Öz vatanın sevgisi imândandır.
Yalan dünya bir an durmadan döner,
Yolcuları sürekli iner, biner.
Hani..? Nerde..? bizden önce gelenler,
Dövüş, kavga birbirini yiyenler!
Nerede Firavun, Şeddat, Nemrutlar,
İlâhlık davasına kalkışanlar?
Sultan Süleyman'a kalmadı dünya,
Lokman Hekim'i de yuttu bu dünya.
Demek ki, bu dünya gerçekten yalan,
Sonunda pişman oluyor aldanan.
Gel kardeş! sen aldanma bu dünyaya,
Secde et, yalvar o güzel Mevla'ya.
Allah dostları "Yalan dünya" demiş,
Âhiret azığına önem vermiş.
İnşâAllah bizde öyle yapalım,
Yalnızca Rabbimize kul olalım..
EVDEN MEZARA
Duyulunca senin ölüm haberin,
Koşuşur dostun, komşun, yakınların.
Bir anda evin düzeni bozulur,
Yavruların gözyaşına boğulur.
Sen öldün, adın cenaze oldu,
Eşin dul, yavruların yetim oldu.
Bak! Sen ölünce her şey altüst oldu,
Eşin dostun senden ürperir oldu.
Gelenler hepsi baş sağlığı diler,
Sana da Rabbimizden rahmet diler.
Kimi der ki, ne iyi bir insandı,
Kimi der ki, dağ gibi bir aslandı.
Kimileri kefen, tabut peşinde,
Kimileri mal kaçırma derdinde.
Gerçi bunlar hep olağan şeylerdir,
Her insanın başına gelen şeylerdir.
Sen sırtüstü hareketsiz yatarsın,
Gelenlere şaşkın şaşkın bakarsın.
Bilincin var, bedene sözün geçmez,
Organların sana itaat etmez.
Ah! Elin, ayağın hareket etse,
Onlara bir kez daha sözün geçse.
Ağlayarak saçın, başın yolarsın,
Boşa geçen ömrün için yanarsın.
Gece gündüz demeden çalıştığın,
Helal haram demeden kazandığın,
Dostuna mı, Düşmana mı kalacak?
Hesabını Allah sana soracak!
İhtirasla sarıldıysan dünyaya,
Namazların kaldı ise kazaya,
Pişman oldun ama, iş işten geçti,
Tevbenin yalvarmanın vakti geçti.
Kefenin biçilip hazır olunca,
Cenazen dışarı çıkarılınca,
Teneşir üstünde yıkarlar seni,
Bembeyaz kefene sararlar seni.
O kefen ki, son gömleğin olacak,
Kabre giden tek servetin olacak.
Son bineğin tahta tabut olacak,
Lüks oton, kim bilir kime kalacak?
Sen bunları ürpererek izlersin,
Ah! Benim başıma da geldi dersin.
Ne hayal! Ne rüyâ! Bunlar bir gerçek,
İşte o an, kuvvetli imân gerek.
Kefeni giyip, tabuta binince,
Cenazemiz hazırdır denilince,
Hoca dua eder, herkes âmin der,
Sonra, hakkınızı helal edin der.
Artık yavaş yavaş yola çıkılır,
Yavruların tabutuna sarılır.
Hazin bir çıkışın olur evinden,
Çocuğundan, yakınından, eşinden.
Duygusal anlar yaşanır orada,
Kalp yanar, gözler yaşarır o anda.
Son kez evine, eşine bakarsın,
Dünyanın yalan olduğun anlarsın.
Dünyaya tek geldin, tek gidiyorsun,
Ah! Kapkaranlık kabre gidiyorsun.
Yolun önce câmiye uğrayacak,
Ve cenaze namazın kılınacak.
Câmileri seven bir kişi isen,
Beş vakti kılan gerçek mü'min isen,
Câmi sana huzur, güven verecek,
Korkuların yavaş yavaş gidecek.
Câminin yanında musallâ taşı,
Yatırırlar seni kıbleye karşı.
Namazın kılar cemaatle imam,
Bu işinde olur böylece tamam..
Ahmet Tomor.