DİRİLERİN YAPTIKLARI AMELLERDEN ÇÖLÜLER FAYDALANIRMI?
Kur’an İslam ’ı adı altında Hadis-i Şerif inkârcılığı yapan çevreler, her gün yeni bir şey yumurtluyorlar. Sözde öze dönüş, bid’at ve hurafelerden arınma amaçlı yapıldığı iddia edilen bu söylemler esasında Müslümanların inanç ve amel yapısını takviye yerine tahrip etmektedir. Bu çevrelerin kafaları karıştırmak için tartışma alanına çekilen konuları -yeri geldikçe- inşaallah gündemimize alacağız. O konulardan birisi de ölülerin dirilerin yaptıkları amellerden faydalanıp faydalanamayacağı meselesidir.
Ölüler, dirilerin yaptıkları amellerden iki şekilde fayda görürler. Birincisi ölen kişi hayatta iken sebep olduğu birtakım amellerden faydalanır. İkincisi Müslümanların, ölen için dua etmeleri ve bağışlanmasını dilemeleri; onun adına sadaka verip hac ibadetini ifa etmeleri sebebiyle faydalanır.
“Onlardan sonra gelenler derler ki: ‘Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz! Sen çok şefkatli, çok merhametlisin!” (Haşir, 10)
Bu ayet-i kerimede Allah Teâlâ, geçmiş müminler için istiğfar mü’minleri övmektedir. Bu durum ölülerin, diriler tarafından onlar için yapılan istiğfardan faydalandıklarını göstermektedir.
Cenaze namazı için Resulullah (s.a.v.)’den rivayet edilen birçok dua vardır. Aynı şekilde ölüyü defnettikten sonra yapılması sünnet olan dualar da çoktur. Hz. Osman (r.a.) şöyle rivayet ediyor:
“Allah Resûlü (s.a.v.) ölüyü defnetme işinden sonra, üstünde dikilir şöyle derdi: ‘Kardeşinizin bağışlanmasını dileyin. Onun için sebatkârlık isteyin; zira o şu an sorgulanmaktadır.” (Hakim, 1/370)
Ölülerin kabirlerini ziyaret ederken de yapılması sünnet bazı dualar rivayet edilmiştir. Büreyde bin Huseyb (r.a.) rivayet ediyor:
“Allah Resûlü (s.a.v.), ashabına, kabir ziyaret etmeye çıktıklarında şöyle demelerini öğretirdi: ‘Allah’ın selamı üzerinize olsun, ey bu diyarların mü’min ve Müslüman halkı! Allah dilediği vakit bizlerde size katılacağız. Hem kendimize ve hem de size Allah’tan afiyet dileriz.” (Müslim, 249; Ebu Davud, 3237)
Sadaka sevabının ölüye varacağıyla ilgili olarak Buhari ve Müslim’de, Hz. Aişe’den rivayetle şu hadis yer alır:
“Adamın biri Allah Resûlü’ne gelerek: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Annem amansız bir hastalığa yakalandı, herhangi bir vasiyette de bulunmadı. Öyle zannediyorum ki konuşmuş olsaydı sadaka vereceğini söylerdi. Şimdi ben onun adına sadaka versem ona bir mükâfatı olur mu?’ dedi. Allah Resûlü: “evet” dedi” (Buhari, 1388)
Oruç sevabının ölüye ulaştığına dair Buhari ve Müslim’de Hz. Aişe’den rivayetle Allah Resûlü’nün şöyle dediği sabittir: “Her kim ölür de oruç borcu kalırsa, onun yerine velisi oruç tutabilir.” (Müslim, 1147)
Hac sevabının ölüye ulaştığına dair Buhari’nin Sahih’inde İbni Abbas’tan rivayetle şu hadis vardır:
Cüheyne kabilesinden bir kadın Allah Resûlü’ne gelerek: “Annem haccetmeyi adamıştı. Ancak haccedemeden öldü. Şimdi ben onun yerine haccedebilir miyim?” dedi. Allah Resûlü:
“Evet, onun yerine haccet. Söyler misin, eğer annenin borcu olmuş olsaydı, o borcu öder miydin? Allah’a ait borçları ödeyin. Zira Allah, borcu ödenmesi gerekenlerin başında gelir.” Buyurdu. (Buhari, 1852)
Ölünün, cenazede edilen dualardan faydalandığı, ümmetin ittifak ettiği meseledir. Yine Müslümanlar , ölünün borcunun eda edilmesi, o borcu üstünden kaldıracağı hususunda ittifak içindedirler. O borç, yabancı bir kişi tarafından veya kendisine ait olmayan bir maldan ödense bile. Buna, Ebu Katade’nin rivayet ettiği hadis delalet eder. Ebu Katade, bir ölünün borcu olan iki dinarı ödemeye kefil olur. Ebu Katade, o iki dinarı verince, Allah Resûlü: “İşte şimdi ölünün tenine serinlik saldın.” der. ( Evridetu’l Heysemi fi’l Mecma, 3/39)
Bu mesele, İslam hukuk kurallarına da uygun düşmektedir. Ve bu, tam bir kıyastır. Şöyle ki, sevap amel edenin hakkıdır, eğer amel eden sevabını Müslüman bir kardeşine hibe ederse bu engellenemez. Nasıl ki o, yaşarken kendi malını ona hibe etmekten ve öldükten sonrada malını ona bırakmaktan menedilemediği gibi. (el-Minhatu’l İlahiyye fi Tezhibi’t Tahaviyye, Ğuneymi, s. 248)
Ebu Hureyre’den rivayetle Allah Resûlü şöyle buyurur:
“İnsanoğlu öldüğünde, yaptığı ameller de ölümüyle beraber kesilir, ancak şu üçü hariç: Sadaka-i cariye (ardı arkası kesilmeyen sadaka), istifade edilen ilim ve ölen insana dua eden salih evlat.” (Müslim, 1631)
Âlimler sadaka-i cariyenin çok kapsamlı ve geniş bir kavram olduğundan bahsederler. Mescitler inşa etme, su kuyuları açma, medrese ve külliyeler inşa etme, faydalı ilimler neşretme, yetim ve dullara kefalet etme, ilim talebelerine sahip çıkma bunlardan sadece bazılarıdır.
“Ehl-i Sünnet ve cemaate göre, bir insan namaz, oruç Kur’an’ın okumak, zikir, hac gibi işlediği güzel amellerinin sevabını başkasına hediye edebilir. (İbni Abidin, Reddu’l-Muhtar, 2/263)