Sadaka Ömrü Uzatır mı?
“Sadaka ömrü uzatır, belaları defeder” ifadesinin bir hakikati varmı dır? Bu durumda Islam'ın bir esası olan “ ecelin değişmeyeceği gerçeği” ile nasıl bağdaşabilir?
Cevap: Evet sadakanın ömrü uzatmasının ve belaları def etmesinin bir hakikati vardır. Çünkü bu ifade, vahiyden başka hiçbir şey terennüm etmeyen ve her sözü mutlak doğru olan ve Allah namına konuşan Hz. Peygambere aittir. O zat (a.s.m) “Sadaka vermekte acele edin, çünkü bela sadakayı geçemez.” (Fey'zül Kadir, 3 / 195) ve “Sadaka ömrü uzatır, kötü ölümden korur, kibri ve tefahürü de giderir.” (Taberani) gibi ifadelerle, bu gerçeği bizlere haber vermiştir. Dolayısıyla sadaka, hem ömrü uzatır ve hem de belaları defeder.
“Sadakanın ömrü uzatması ve eceli değiştirip değiştirmemesi, belaları defetmesi” konusu hakkında bazı açıklayıcı bilgiler verildiği takdirde, akıl ile bağdaşmayan karanlık noktalar da aydınlanmış olacaktır. Şöyle ki,
•Allah'ın ilmi ezelidir ve her varlığın hayatının başlangıcı ile sonunu tamamen bilir. Allah'ın ilmindeki eceli kainatta değiştirebilecek herhangi sebep mevcut değildir. Çünkü Allah'ın takdir ettiği bu ömür müddeti sabittir ve değişmeyen ecel budur. Bu ömür, hem ezeli ilimde hem sabit, daimi ve değişmez olan levh-i mahfuzda kayıtlıdır.
•Allah'ın şartlara göre belirlediği sonuçlar vardır. Her ne kadar Allah her hadisede son sözü ve hükmü verse de, yine de gerekli şartların yerine gelip gelmediğine göre Allah'ın sonuçları takdir ettiği de islami ve kur'ani bir gerçektir. Mesela, sabreden bir insanın veya ordunun zafere ermesi, gerekli sıhhi tedbirleri alan insanların hastalıklardan ve bazen mukadder ölümlerden muvakka ten kurtulması, çalışan talebelerin tembellere göre daha başarılı olması, tıb uzmanlarına göre sigaranın ömrü kısaltması gibi durumlar gösteriyor ki, alınan tedbirlerin ve şartlara uymanın veya uymamanın sonucu olumlu etkilediği bir hakikattir. Işte biz buna “muallak kader” diyoruz. Yani şartlara bağlı olan kader diyoruz. Şartların yerine gelip gelmemesine göre Allah'ın verdiği hüküm ise “ mutlak kader” dir.
İşte sabit olan ve değişmeyen ecel, gerekli şartların yerine gelip gelmemesine göre, Allah'ın takdir ettiği eceldir. Ama biz Allah'ın ömrümüzü neye göre belirlediğini bilemediğimizden Hz. Peygamber (a.s.m) manen “siz sadakayı Allah için verin, umulur ki ömrünüz maddi olarak ta uzar, bereketli bir hayat sürersiniz” diye ümmetine ders vermektedir. Bu konu hakkında şöyle bir örnek vermek, konuyu aklımıza yakınlaştırmamız açısından çok ehemmiyetlidir.
Mesela Cenab-ı Hak “filan adam sadaka verirse, ömrü 70 sene, vermezse 60 sene olacak” diye muallâk kaderde şart koyduğunu farz edelim. Bu adamın sadakayı verip vermediğini Allah, ezeli ilmiyle bildiğinden bunun sonucunu levh-i mahfuzda yazmıştır. Bu ecel sabittir ve değişmez. Bir ayet-i kerimede Cenab-ı Hak (c.c) 'ecel geldiğinde ne bir an öne alabilirler ne de arkaya erteleyebilirler'. (Yûnus Suresi, 49) bu hakikati ifade etmektedir. Ama insanlar bu durumu bilemediği için Allah için sadaka verecek, neticeyi de Allah'a bırakacaktır. Belki de ömrünün maddi olarak uzamasını sebepler noktasında temin eden, eliyle verdiği bu sadakadır.
Sadakanın bela ve musibetlere sed ve zırh olması konusu ise, çoğunlukla gaybda kalan bir konudur. Yani Allah'ın sadaka vasıtasıyla bizden hangi musibet ve belayı kaldırdığını bilemiyoruz. Bazen çok açık bir şekilde de Allah, gelecek musibeti peşimizden kaldırdığını alametlerle göstermektedir. Bir trafik kazası veya iş kazası gibi bir durumda, bizi sıyıran ve teğet geçen ciddi bir felaketten kurtulduğumuzu apaçık görebiliyoruz. Bazen sadaka sevdiğimiz birilerinin başına gelecek musibetleri de bertaraf edebilir. Ama her halükar- da sadakayı Allah için vermek lazımdır. Şayet başka niyetler ve beklentiler araya girse, ihlâs kaybolur.
Sadakanın ömrü uzatmasının bir anlamı da, ömrün manen bereketlenmesi anlamında olabilir. Yani bir insanın ömrü, süre olarak bellidir. Belli olan bu ömür süresi değişmez. Çünkü “ecel birdir, tagayyür etmez.” Demek sınırlı ve kısa bir ömür içinde, uzun bir ömürde alınacak neticeyi sadaka vasıtasıyla elde etmek mümkündür.
Mesela bir insanın ömrünün altmış sene olduğunu farz edelim. Bu kişi altmış senede yapabileceği ibadet bellidir. Işte bu adam sadaka vermek suretiyle altmış sene içerisinde, yetmiş senelik hasenat işleyebilir. Dolayısıyla maddi olarak ömründe bir değişiklik olmamakla beraber, altmış senede yetmiş sene yaşamış ve ibadet etmiş gibi bir manevi ömür kazanabilir. Dolayısıyla sadaka ömrü manen uzatmış oldu.
Sadaka insanı manen mutlu kılar. Bir insanın muhtaç birisinin elinden tutması ve onun ihtiyacını karşılaması, tarifi mümkün olmayan bir saadet kapısıdır. Işte bir yılda kazanılmayacak bir sevinç ve mutluluk, bazen sadaka vasıtasıyla bir günde kazanılabilir. Insanın aynı zaman dilimi içerisinde mutluluğunu artıran sadaka, ömrü manen ve saadet itibariyle uzatmış olur. Bir ayette “Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayan var ya, onların Rabblerin katında mükafatları vardır. Onlara korku yoktur, onlar mahzun da olacak değillerdir.” (Bakara suresi; 274), bir diğer ayette de “yaptıklarınıza karşılık olarak onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilmez.” ( Secde; 17) buyurulmakla, sadaka verenlerin maddeten ve manen, dünyada ve ahirette mutlu olacakları bildirilmektedir.
Sadaka ayrıca insanın rızkını da artırır. Bu zaviyeden bakıldığında rızkın artmasıyla sanki manevi ömür de artmış olur. Cenab-ı Hak, “Malları nı Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz dane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfü geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Bakara Suresi; 261) ayetinde bu hakikati bize müjdelemektedir. Burada sadaka tohum, başak ise maddi ve manevi artış olarak anlaşılabilir.
Sadaka, devam eden cinsten olsa insanın vefatından sonra da devam ettiğinden, insanın sevap kazanmasına vesile olur. Dolayısıyla insan günah cihetiyle ölür, ama sevap cihetiyle hayatta olur. Bu açıdan sadakanın sağlamlığı, barındırdığı ihlası ve hayra vesile oluşuna göre, insan ömrü sevap ve hayır itibariyle artmış olur.
Mesela Müslümanlara cami yapan birisinin ömrü, caminin ömrü ile aynıdır. Kendisi belki de elli sene yaşamış, ama eseri vasıtasıyla yüzlerce sene yaşamış olur. Bahsettiğimiz bu konuları destekleyen bu hadis-i şerifleri nakletmek yerinde olacaktır. “Bir Müslüman bir ağaç diker de, onun meyvesinden bir insan yahut bir hayvan yerse, ağacı diken için sadakadır” (Sahih-i Buhari Muhtesarı, c. 12, sayfa 129) “Inanan kişinin hayatta iken öğrenip neşrettiği ilim, geride bıraktığı salih bir evlat, miras bıraktığı bir Kur'an-ı Kerim, inşa ettiği bir mescit, yolcular için yaptırdığı misafirhane, yaptırdığı bir çeşme hayatta ve sağlıklı iken verdiği her şey sadakadır." (Kütüb-ü Sitte Muhtesarı, c.16 s. 547 H. no. 6059)
Malum olduğu gibi, sadaka sadece mal ve para ile değildir. Bir âlimin vaazı, sohbeti, yazdığı kitabı da sadakadır. Bunlarda insanın ömrünü bereketlendiren birer unsurdur. Dolayısıyla kısa bir ömürde, çok uzun bir ömür semeratı ve faydası sağlayabilir. Peygamber Efendimiz (a.s.m) bu hususta şöyle buyurmuşlardır. “Insanoğlu öldüğü zaman amel defteri kapanır. Üç şey onun amel defterinin açık kalmasını sağlar:
1. Sadaka-i Cariye, (hayrı devam eden iyilikler)
2.Yararlanılan ilim. 3. Kendisine dua eden hayırlı evlat" (Buhari; Tevhid, 50)