Müslüman İnsan Mal varlıgına Sahip Olmalı Mıdır?
İslamiyete hizmet etmek için zengin olmak istenebilir. Ancak nefsin desisesine kapılıp hırs göstermemek gerekir. Zengin olacağım diye bir lokma dahi haram yemek en büyük fakirliktir.
Zenginlik bazı dinî sorumlulukları gerektirir; zekât, hacc, kurban, sadaka, hayır-hasenât gibi. Bu tür ibadetlere ve insanlara yardıma vesile olacağı için helal olsa da gereği yerine getirilmeyen zenginlikler ise yerilmiştir.
Diğer taraftan İslâm sadece dünya malına dayanan, geçici ve yok olucu olan mal zenginliğini değil, belki bundan daha çok, gönül ve davranış zenginliğini (takva ve güzel ahlak) tavsiye etmiştir. İmtihan için insanları farklı yapı ve kabiliyetlerde yaratan, onlara farklı nimetler veren Allah Teâlâ, servetin sadece zenginler arasında dolaşan dar bir mülkiyet haline gelmemesini, tabana yayılmasını (Haşr, 59/7) tavsiye etmiş, bunu temin için de zenginlere zekât, sadaka yardım gibi şeyleri emretmiştir. Bu tedbirler, zenginlerle fakirler arasındaki maddi ve manevi farklılıkların azalmasını, yardımlaşma ve insanların birbirine yaklaşmasını ve böylece sağlam bir toplum yapısının oluşmasını sağlar.
Dinî vecibeleri yerine getirse de zenginler, kazandıklar malı lüks ve israf içinde, başkalarını kıskandıracak bir şekilde harcayamazlar. Kazanmada olduğu gibi harcamada da meşruiyet çizgisinden ayrılmamak gerekir. Her nimetin şükrü kendi cinsiyle olacağından, zenginliğin şükrü, muhtaçlara yardım etmek suretiyle yerine getirilir.
Diğer taraftan iddihar, yani mal ve paraların bloke edilmesi ve üretim, ticaret, harcama vb. ile ekonomiye sokulmaması da dinen doğru değildir. Allah, çalışıp kazanan, kazancını verimli ve hayırlı yerlerde harcayan kullarını sever.
Zenginlik hem yatırımlara yöneltilerek yeni iş sahaları açılmasına hem de infak edilmek suretiyle sosyal mutluluk ve refahın artmasına, böylece şükrün yerine getirilmesine vesile olmalıdır.
Arif Köten