Dua İle Gelen Bereket
Hz. Peygamber (s.a.s.), ahiret saadeti için gönderilmesinin yanı sıra dünya hayatının huzurunu tesis etmek için de gönderilmiştir. Bu meyanda iyiliğin, güzelliğin, hayrın ve nihayet bereketin Müslümanların hayatında olması için sürekli telkinlerde bulunmuş ve Cenab-ı Hakk’a ilticada bulunulmasını öğütlemiştir. Nitekim İslam dininin nihai çağrısı bekâ âlemi için olsa da dünya hayatını da önemsemiş ve en güzel biçimde şekillendirilmesinin yollarını göstermiştir.
Bereket, “iyi ve hoş karşılanan şeylerin süreklilik arz etmesi”ne denilmiştir. Söz konusu olan şey maddi olduğunda “mevcudiyetini devam ettirmesi, bol ve verimli olması”, manevi anlamda ise “saadet, kutlu olmak, mübarek” gibi anlamlara gelmektedir. Bereketin olduğu her şeyde ilahi bir yardım ve hayrın bulunduğuna inanılmıştır. Bereketteki çokluk ve genişlik somut anlamda maddi bir bolluk olabileceği gibi özünde manevi bir hayrın bulunduğu artma ve çoğalma kastedilir. Hatta bunların da ötesinde bereketin, içine girdiği her şeyde yarattığı tatmin duygusu ve kanaat hissi, bu kavramın en mümeyyiz vasıflarındandır.
Ebu Hureyre’nin (r.a.) anlattığına göre, “Ashab, mevsim başında ilk yetişen meyveyi Peygamberimize (s.a.s.) getirirdi. Efendimiz de o meyveyi aldığında şöyle dua ederdi: ‘Ey Allah’ım! Bizim meyvelerimize, memleketimize, müdd ve sa’ (adındaki ölçeklerimize) bereket ihsan eyle. Ey Allah’ım! İbrahim (a.s.) Sen’in kulun, dostun ve elçindir. Ben de Sen’in kulun ve Resulünüm. O, sana Mekke için dua etmişti. Ben de Sana onun Mekke için yaptığı duanın benzeri ve bir misli fazlası ile Medine için dua ediyorum.’ Sonrasında çevrede görebildiği en küçük çocuğu çağırır ve meyveyi o çocuğa verirdi.’ (Müslim, Hacc, 85)
Hz. Peygamber (s.a.s.), dualarında bereket kavramına sık sık yer vermiştir. Bu hadis-i şeriflerde de görüldüğü üzere yılın ilk mahsulü kendisine getirildiğinde Medine yani içinde yaşadıkları şehir ile çıkan mahsuller için ve kullandıkları ölçü birimlerinin bereketine yönelik dua etmektedir. Malumdur ki yaşamın idamesi için güvenli bir mesken ve yiyecek-içecek gerekmektedir. Buradaki hadiste Hz. Peygamber’in (s.a.s.) şehre, mahsullere ve bunları ölçen ölçüm birimlerine yönelik ettiği dua, bereket kavramının önemini kavramamıza yardımcı olmaktadır. Zira berekette görünenin ötesinde manevi hayırlar ve kanaate yol açan itminan vardır.
Resulüllah’ın (s.a.s.) bereket için ettiği duanın akabindeki davranışı da son derece önemlidir. O, duadan sonra çevresindeki en küçük çocuğu çağırarak getirilen mahsullerden ona ikram ederdi. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) çocuklara merhameti, ilgisi, sevgisi ve ayrıcalıklı davranışlarına dair sayısız örnek bulunmaktadır. Ancak burada dikkat çeken husus, bereketin inmesi için Cenab-ı Hakk’a ilticasının hemen akabindeki bu davranışı, âdeta duanın makbul olması için yapılmış en latif ikram mahiyetindedir.
Hadisten çıkarılacak bir diğer hikmet ise Hz. Peygamber’in (s.a.s.) zımnen doğal yaşam alanlarının devamına yönelik ettiği duadır. Bu bağlamda hayatı boyunca çevresini yeşillendirmek için ağaçlandırılması ile yakından ilgilenmiş ve toprağın ekilip biçilmesine teşvik etmiştir. Bir hadisinde: “Bir kimse, bir ağaç diker de o ağacın meyvesinden bir insan veya bir yaratılmış yerse, bu yediği o ağacı diken için sadaka olur.” buyurmaktadır (İbni Hanbel, VI, 444). Buna göre bereketin hasıl olmasından evvel, ürünün topraktan mahsul elde edilecek hâle getirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle tüm canlıların yararlanması için toprağın ekilip biçilmesi ve yeşil bir çevre oluşturmak için ağaçlandırma faaliyetleri sadaka-i cariye hükmündedir. Hatta öyle ki insana, kıyametin kopacağını bilse dahi elindeki fidanı dikmesi öğütlenir (Buhari, Edebü’l-müfred, 168).
Hayatının her alanını dua ile bezeyen Efendimiz (s.a.s.), burada da bereketli bir hayatın sırrını vermektedir. Barındığımız ve güvende olduğumuz şehirlerimize maddi ve manevi bereketlerin yağması için edilen dualar toplum huzurunu sağlar. Bu ise bireylere, diğer canlılara ve çevreye sirayet eder. Bunun yanında toprağın sürekli işlenmesi ile dünyanın imar edilerek sonraki nesillere verimli bir çevre bırakılması sağlanmış olmaktadır. Alınan mahsulleri doğru ve dürüst yollarla ölçmek suretiyle bolluk niyazında bulunulması öğütlenir. Nihayet elde edilen gelirden ikram etmek ve bunda da önceliği çocuklara, ihtiyaç içinde olanlara vermek hiç şüphesiz bereketin artmasına vesile olacak amellerdendir.
Arş. Gör. Ayşe Sağlam.