Dua reddedilmez ama
Dualara icabet edilmemesinin, yani gelen bir dilekçe gibi ona bir işlem yapılmamasının mümkün olmadığını söyledik. Ama dualara verilen karşılığın ciddiyetle içtenlikle, ihlasla, günahlardan ve haramlardan kaçınmakla, kulun kendi yapması gerekenleri yapmasıyla alakasının olduğu da açıktır.
Resulüllah (sa) buyurur ki, “Ey insanlar, Allah temizdir (tayyib) ve ancak temiz olanı kabul eder. Allah peygamberlerine ne emretmişse müminlere de onu emretmiştir. Peygamberlere buyurmuştur ki, 'ey peygamberler, temiz (tayyib) şeyler yiyin ve salih/Allah'ın rızasına uygun ameller yapın. Ben sizin ne yaptığınızı iyi bilirim (Müminun 23/51). Müminlere de demiştir ki: 'Ey müminler size verdiğim rızıkların temiz (tayyib) olanlarından yiyin (Bakara 2/172)”. Sonra Resulüllah buna bir örnek verdi; “adam uzun bir yolculuk yapıyor, üstü başı toz toprak. Ellerini semaya kaldırıyor, Ya Rab, Ya Rab diye yakarıyor. Ama yediği haram, içtiği haram, giydiği haram. Hep haramla beslenmiş. Peki, bunun duası nasıl kabul olsun!”. (Müslim).
O halde duaların kabulünde en etkili yol haramlardan şiddetle kaçınmaktır. Farz ibadetleri yapmamak da en büyük haramlardandır.
Allah'ı çok iyi tanımak, O'nu eksikliklerden, şirkten tespih ve tenzih etmek de duanın kabulünde etkilidir. Onun için anlamını düşünerek esmâ ile dua etmenin önemini anlattık. Çünkü bu yolla kul Allah'ı doğru tanıdığını O'na arz etmiş olur, dedik.
Allah'ın şiarlarına, yani O'nun değer verdiği, O'nu temsil eden sembollere saygı ve tazim de duanın kabulünü kolaylaştırır. Onun için Kur'an-ı Kerim'i okuyup bitirince, ayrıca farz namazların ardından, mukaddes zamanlarda, mukaddes beldelerde; Arafat'ta, Mültezem'de, gecenin karanlıklarında ve öncelikle anne babaya ihsandan, muhtaç insanlara bir iyilik yaptıktan sonra yapılan dualar kabule daha yakındır.
Başta dosdoğru kılınan namazlar olmak üzere bütün ibadetler günahların kefaretidirler. Onun için mesela namazın arkasından yapılan dua önemlidir. Çünkü huşu ile kılınan bir namazla bizim Allah ile aramızı açan günahlarımız silinmiş ve biz Allah'a yaklaşmış oluruz. Bunun içindir ki, duaya başlarken önce bir tövbe istiğfar okunur, ondan sonra dua edilir. Ama bizler bunu genellikle bilinçsiz ve anlamını düşünmeden yaptığımız için karşılığını bulamayız.
Bela ve musibetler anında yapılan dualar da kabule daha yakındır. Çünkü böyle anlarda kul Allah'a daha içten, daha ihlasla, yani dini sadece O'na has kılarak dua eder. Bunun için şair, 'alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste' demiş. Çünkü mazlumun Allah'tan başka kimsesi yoktur.
Acele edip, duam kabul olmadı demeden, duada sürekli ve ısrarlı olma duanın kabulünde bir başka sebeptir. Demiştik ki, her dua kalitesine göre bir puandır, sermayedir. Biz bir ekmek alabilmek için 20 dakika, bir araba alabilmek için 20 ay çalışırız. Bir günlük kazancıyla bin araba alanlar da vardır. Bütün kabul şartlarını toplamış samimi bir dua da böyledir.
Bir kutsi hadiste Allah (cc) buyurur ki, “Birisi benim bir velime/dostuma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulum bana farzlar kadar hiçbir şeyle yaklaşamaz. Farzların ardından nafilelerle yaklaşmaya devam eder, nihayet ben onu severim. Ben onu sevince de onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Artık benden bir şey isterse onu kesin veririm, bana bir şeyden sığınırsa onu ondan kesin korurum…” (Buhari).
Dualarda devam ve ısrar Allah'a karşı sadakatin, ihlasın, mutlaka vereceğine dair sağlam bir imanın, O'na güvenip dayanmanın, yani tevekkülün göstergesidir. Çünkü imanı çok zayıf olanlar bile bir an, Ya Rab, bana şunu ver diye dua edebilirler. Ama güçlü bir tevekkülleri olmadığı için arkasını getirmezler, yani ya tutarsa kabilinden söyler geçerler. Böyle bir talep kabul edilir mi?
Allah cömertlerin cömerdidir, kerimdir. Sıradan bir insan bile ısrarla yapılan bir isteği sonunda kabul eder de Allah ısrarı hesaba katmaz mı? Verecekse neden ısrar etmemizi istiyor diye düşünülebilir. Ama O 'insan için ancak yaptığının karşılığı vardır' buyurmuyor mu? Kul Allah'a imanında samimiyetini ispat etmelidir ki, bir şey yapmış ve kabulü hak etmiş olsun.
Eğer Allah duamızın karşılığını veriyorsa, bunun sebebi sadece bizim dua etmemiz değildir. Çünkü O bizi zaten tanıyor ve ihtiyacımızı bizden iyi biliyor. Öyleyse bizden istenen şey, imanımızdaki ve Allah'a bağlılığımızdaki samimiyetimizi göstermemizdir. Yani istediğimiz şeyi hak etmiş olmamızdır. Bu da ancak görevlerimiz yaptıktan sonra duadaki ısrar ile olur. İnsan duada, istediğini hemen alamadığı hallerde bile ısrar ederse Allah'a, O'nun Rahman ve Kerim olduğuna gerçekten inandığını, kendisini
Faruk Beşer.