Dua
Ey Muhammed) Kullarım sana benden sorarlarsa,
Ben, şüphesiz, onlara yakınım. Bana duâ edenin, duâ ettiği zaman, duasını kabul ederim-, o halde, onlar da Benim davetimi kabul etsinler ve Bana inansınlar. Ola ki doğru yolu bulurlar. (Bakara,186)
Bu ayet-i kerime gerçekte mü’minler için bir müjdedir. Yüce Allah’ın kullarına yakın olduğunu, dua edildiği takdirde duâ edenin duâsına icabet edileceğini beyan eden bir ayet-i kerimedir.
Tefsirlerde nakledilen haberlere göre, Hazret-i Peygamber’e "Rabbımız yakın mıdır? O’na sessizce yalvaralım yoksa uzak mıdır? bağırarak duâ edelim" diye sorulmuş olması, bu âyetin indirilmesine sebep olmuştur. Bir başka rivayette ise, Hazreti Peygamber, Hayber gazve- ’ sinde, müslümanların yüksek sesle dua ettiklerini işitince, “durun, bir sağıra ve gaibe duâ etmiyorsunuz. ten, yakın olan ve sizinle beraber bulunan Allah’a duâ ediyorsunuz" buyurmuştur.
(Hadis için bkz. Buhari, Sahih, VIII. 168; Müslim, Sahih, IV. 2076)
Allah Te’âlâ, kendisi hakkında soru soran kullarına, kendisinin onlara çok yakın olduğunu bildirerek cevap vermiştir. Bu yakınlık, şüphesiz, mekan ve zamanla ilgili ’ bir yakınlık değildir. O, belirli bir zamanda, belirli bir yerde bulunmaktan münezzehtir. Allah’ın kullarına yakınlığı, ilmiyle ve yüce sıfatlarıyla her şeyi kuşatmış olmasındandır-, kim ne söyler veya düşünürse, onu bilir; Kim ne yaparsa onu görür. Bu sebeple, kim duâ etmek isterse, doğrudan doğruya Rabb’ına yönelmesi ve dilediğini O’ndan istemesi yeterlidir. Allah’la kulu arasında her- ’ hangi bir perde yoktur-, yahut kul, duâsını Rabb’ına ulaştıracak herhargi bir vasıtaya muhtaç değildir. O, Rabb’ından ne dilerse, O’nun dilediği, Rabb’ının ilmi içindedir, ve onu bilir. İnsan Rabb’ına dua ettiği zaman, bu duaya icabet edecek olan da, bizzat Allah Teâlâ’nın kendisidir.
Allah katında makbul olan dua, dileğin sözle ifadesi sırasında kalben Allah’a yönelerek yapılan duadır. Dua esnasında yüksek sesle bağırmaya gerek yoktur. Yüksek sesle bağırmak duada haddi aşmaktır.
İşte, yukarıdaki ayet-i keri- me’de Yüce Allah, kullarının dua ettikleri takdirde, bu dualarını kabul edeceğini buyurduktan sonra, kullarının da kendi davetine icabet etmelerini ve kendisine iman etmelerini, böylelikle doğru yolu bulacaklarını beyan etmiştir.
Esasen dua ibadettir. Bu sebeple dua ederken Allah’a ibadet ettiğimizin şuurunda olmalıyız. Duanın hemen kabulu için acele etmemeliyiz. Dua ettimde kabul edilmedi" demek çok yanlıştır. Bir başka husus-, meşru olmayan, günah olan bir şeyi Allah’tan istememeliyiz.
Duaya başlarken önce Allah’a hamdetmeli, Peygamber (s.a.s.)’e salavat getirmeliyiz. Akabinde isteyeceğimizi Allah’tan istemeli, sonra kendi duamıza dinleyici gibi ’amin’ demeli ve ellerimizi yüzümüze sürmeliyiz. Bunlar duanın edepleridir. Faziletli vakitleri fırsat bilmeli, kandil gecelerini, cuma gecisi ve gününü, ezan ile kamet arasını ve diğer faziletli gün ve geceleri fırsat bilmeliyiz. Çünkü bu vakitler Cenab-ı Hakk’ın rahmetinin yeryüzüne tecelli ettiği zaman dilimleridir.
Dua ederken Allah’ın (c.c) güzel isimlerini okumak, onlarla dua etmek, bağırıp çağırmamak, gizlice dua etmek ayetlerle beyan edilmiştir.
Dua bizim için rahmet vesilesidir. Allah (c.c) ile kul arasında bir rabıtadır. Duâ ile Allah arasında bir vasıta yoktur. Duâ ile kul, doğrudan Allah ile irtibat kurar. Bu sebeple ibadetin özüdür.
O halde; rahmet, lütuf ve icabet vesilesi olan duâyı hiçbir zaman terketmemeliyiz.
Dua deryasında iki Cihan Peygamberini dinleyelim. "Allah’ım tasadan ve hüzünden sana sığınırım. Acizlikten ve tembellikten de sana sığınının. Korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borca mağlup olmaktan ve düşmanların kahrından sana sığınırım.” Şanlı Peygamber kutlu Nebi ve Rasul devam ediyor ve biz de iştirak ediyoruz bütün ruhumuzla. “Allah’ım ürpermeyen kalpten, doymayan nefisten, fayda vermeyen bilgiden ve kabul olmayacak duadan sana sığınırım." Aynen katılıyorum, aynı dileklerle delalet ediyoruz Yüce Mevla’ya.
Bayrak ve vatan şairi Arif Nihat ASYA ile dua ve niyazımıza nihayet verelim.
Biz kısık sesleriz., minareleri,
Sen ezansız bırakma Allah’ım!
Mahyasızdır minareler... Göğü de
Kehkeşansız bırakma, Allah’ımı
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma, Allah’ım!
Bize güç ver. Cihat meydanını
Pehlivansız bırakma, Allah’ım!
Kahraman bekleyen yığınlarını
Kahramansız bırakma, Allah’ım!
Bilelim hasma, karşı koymasın
Bizi cansız bırakma, Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma, Allah’ım!
Yarının, yollarında yılları da
Ramazansız bırakma, Allah’ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü
Ya çobansız bırakma, Allah’ım!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız
Ve vatansız bırakma, Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma, Allah’ım!
--------------------------------------------------
(1) Fatiha, 5.
(2) Tirmizi, Davet 69; Nesaî; Istiaze, 13.
(3) Bakara, 186.
(4) Bakara, 201.