* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İNSANIN KIYMETİNİN MİKYASI - DUA  (Okunma sayısı 172 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı anadolu

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 819
    • www.fanidunya.net
İNSANIN KIYMETİNİN MİKYASI - DUA
« : Eylül 27, 2022, 02:01:04 ÖS »
İNSANIN KIYMETİNİN MİKYASI - DUA

Her şeyin maliki, Yüceler Yücesi Rabbe yakarışta bulunmak; O’na hâlini arz etmek; işlerini O’na havale etmek diye tanımlanan dua, Allah’ın azameti ve kibriyası karşısında kulun aczini itiraf etmesi, muhabbet ve tazim duyguları içinde Allah’ın lütuf ve yardımını talep etmesidir. “Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 50/16.) buyuran Rab ile iletişim kurabilmenin, O’na yaklaşmanın en kestirme ve en özel yolu duadır. Bu yüzden meramını vasıta kullanmadan arz eder. Bu yönüyle dua; sınırlı, sonlu, aciz bir varlığın; sınırsız, sonsuz, kudret sahibi ile kurduğu en metin köprüdür.
Kâinata şöyle bir baktığımızda bütün mahlûkatın tabiatında Allah’a doğru bir yöneliş ve niyazın bulunduğunu müşahede ederiz. “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih ederler. Her şey O’nu hamd ile tesbih eder. Ancak, siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O, Halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.” (İsra, 17/44.) ayeti gibi birçok ayette, canlı ve cansız bütün varlıkların, Allah’ı andığı vurgulanır. Yaratılan varlıkların en mükemmeli olan, “eşref-i mahlûkat” olarak kıymet verilen insan ise özü itibarıyla yaratıcısına ulaşma, O’na sığınma ve O’nu tanıma arayışı içinde yaratılmış; insanlık tarihinin hiçbir döneminde duadan uzak kalmamıştır. Fıtratına dercedilen acizlik, fakirlik, muhtaçlık, hakiki dost ve huzur arayışı insanı hep duaya sevk etmiş; onu, kudret-i sonsuzun kapısında gönüllü bende kılmıştır.
Aklın alamayacağı büyüklükteki kâinatta, zerre hükmünde olan dünyadaki yedi milyar kişiden biri olan insan, mahlûkatın en üstünü olmasına rağmen Allah’ın gücü karşısında son derece acizdir. İstediği her şeyi elde edemediği gibi kendi başına her ihtiyacını da karşılayamaz. Deprem, sel, fırtına, yıldırım gibi semavi ve arazi felaketlere karşı eli kolu bağlı, mikroskopla zor görülen bir mikrobun tasallutuna karşı çaresizdir. Bu yüzden acze düştüğü ne varsa yaratıcısından ister, O’na dua ve niyazda bulunur. Dağların bile ağırlığından parçalandığı büyük bir emanetle sorumlu tutulan insan, yaşadığı her andan, yaptığı/yapmadığı her şeyden hesaba çekileceğini idrak ettiğinde ne kadar zayıf ve çaresiz kaldığını hisseder; hâl-i pür melâlini, zayıflık ve acziyetini Allah’a arz eder. Bu yönüyle dua; kulun kendi haddini bilip Allah’a sığınması; Allah’ın yüceliğini, O’nun her şeye kâdir olduğunu, kendisinin ise aciz olduğunu, Allah’ın desteği olmadan hiçbir şey yapamayacağını itiraf etmesidir.
İnsan; ihtiyacı olan herhangi bir şeyi elde etmeyi istediği hâlde, çoğu kere ona ulaşmada aciz, güçsüz ve yetersizdir. Böyle zamanlarda Rabbinin katında her şeyin mevcut olduğunu, hazinesinde eksik ve kusurun bulunmadığını, hikmeti iktiza ederse ihtiyacını gidereceğini bilirse mutlaka matlubuna erişir. Mühim olan, acze düştüğünde kimin kapısına gideceğini bilmektir. Ne mutlu bize ki acziyetimizi ikrar edip huzuruna çıktığımızda Rahman ve Rahim isminin tecellisi olarak şefkat edip niyazımızı dinleyen, kudretine istinat ettiğimizde dualarımıza icabet eden bir Rabbimiz var. Böyle bir Rabbe, İbrahim b. Ethem’in seslenişiyle seslenmek gerekmez mi: “Ey Allah’ım! Senin asi kulun, günahlarını kabul ve itiraf ederek sana geldi, sana dua ediyor. Eğer sen beni affedersen (ancak sen affedersin çünkü) buna ehil ancak sensin. Eğer beni kovarsan bana senden başka kim merhamet eder?”
Rabbimiz Kur’an’da: “Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizlersiniz. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir ve mutlak kemaliyle hep övgüye layık olan O’dur.” (Fatır, 35/15.) buyurur. İnsan fakirdir, kendisine ait hiçbir şeyi yoktur. Ne bedeni, ne organları kendisine aittir. Eğer organlar insana ait olsaydı âmâ biri göz çukuruna istediği zaman bir göz takabilirdi. Bacağı aksayan biri, istediği zaman sağlam bir bacak takamıyorsa, işitme engelli biri istediği zaman işitme yeteneğine sahip olamıyorsa, konuşamayan biri istediği zaman dilini çalıştıramıyorsa bu, insanın bedenine bile sahip olamayacak kadar aciz olduğunun en bariz göstergesidir. İnsan fakirdir, lakin çoğu zaman Allah tarafından lütfedilmiş, ikram edilmiş güzelliklerin kendisine ait olduğunu zanneder. Hatta onlarla böbürlenmeye, gururlanmaya başlar. Ne zaman ki o lütuf ve ikramlar geri alınır, ancak o zaman fakirliğini iliklerine kadar idrak eder. Zatında, sıfatlarında, işlerinde hiçbir zaman, hiçbir surette, hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeyin kendisine muhtaç olduğu tek zengine iltica eder. O’nun bitmek tükenmek bilmeyen hazinesinden ister.

İnsan fıtrat olarak kâinatta her şeye muhtaç olarak yaratılmıştır. Hayatını devam ettirmesi, bütün kâinat çarklarının işlemesine bağlıdır. Doğmak için anne babaya, yaşamak için hayvansal ve bitkisel gıdalara, hareket etmek için organlara muhtaçtır. Güneşe, aya, yıldızlara muhtaçtır. Bedenen yeme ve içmeye muhtaç olduğu gibi ruhen de dua etmeye, yalvarıp yakarmaya muhtaçtır. Bu yüzden hiçbir şeye muhtaç olmayan bir zatın hazinesinden ister.

“İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa bir vadiyi daha ister. İnsanoğlunun karnını topraktan başka bir şey doyurmaz.

Ve Allah tövbe edenlerin tövbesini kabul eder.” hadisi bu durumu izah eder. İnsandaki bu isteme fıtratı, insanın fâni ile tatmin olmaması, yetinmemesi, ebede namzet olduğu içindir. Bu meyil insana geçici güzelliklere meftun olup malayani işlerle meşgul olmasın, ebedî güzelliklere kavuşmak için var gücüyle çalışsın diye verilmiştir. İnsan bu fıtratı iyi yönde kullanıp ahirini abad edebilir.

Unutmayalım ki insanların dostluğu, belli bir yere kadardır. İnsanlar genellikle iyi gün dostudur. Birinin kapısına derdinizi anlatmaya, borç istemeye en fazla birkaç defa gidebilirsiniz. Sürekli gidemezsiniz. Bazen surat asar, bazen vermek istemez, bazen de huzurundan kovar. Verse bile başa kakar. Ama Allah’ın huzuru 24 saat açıktır. Sekretersiz, randevusuz, aracısız, torpilsiz o huzura çıkıp istediğinizi söyleyebilirsiniz. Bin defa tövbenizi bozsanız ve nedametle huzura varsanız “Buyur kulum!” der. O huzur hep açık. Yeter ki o huzura çık! Alvarlı Hace Muhammed Efe’nin dediği gibi…

“Sen Mevla’yı sevende, Mevla seni sevmez mi?
Rızasına erende, rızasını vermez mi?
Sen Hakk’ın kapısında canlar feda eylesen
Emrince hizmet etsen Allah ecrin vermez mi?
Sular gibi çağlasan, Eyyub gibi ağlasan
Cihergâhı dağlasan ahvalini sormaz mı?”

Hakiki dost, yalnız Allah’tır. Dost odur ki mizan terazisinde kötülükler ağır bastığında affetsin. Dost odur ki hesap verirken hesabı kolaylaştırsın. Dost odur ki cehennemi hak etsen de görevli meleğe “Dur!” desin. Bu manada tek dost Allah’tır. Ama Allah’ın orada beni tanıması için benim burada onunla ibadetle, dua ile tanışıklık kurmam lazım. Hakiki dostun dostluğuna yaraşır bir kul olmam lazım.

Mümin dua ettiği, Allah’tan yardım dilediği zaman gerçek huzuru yakalar. Kendi gücünün hiçbir şeye yetmediğini, gücü her şeye yeten Rabbin kendisini koruyup gözettiğini hissettiğinde hakiki mutluluğa erişir. ABD’de kalp ameliyatı geçiren hastalar üzerinde yapılan bir incelemede, inançlarından huzur bulduklarını ve güç aldıklarını söyleyenlerin, böyle düşünmeyenlere oranla üç kat daha fazla yaşama ihtimallerinin olduğu anlaşılmış. Yine yaşlılar üzerinde yapılan bir araştırmada, uzun süre düzenli olarak dua ve ibadetlere katılanların, katılmayanlara oranla daha az depresyon geçirdikleri ve bedenlerinin daha sağlıklı kaldığı ortaya çıkmış. İntihar olayları üzerinde yapılan bir incelemede ise ibadethanelere gitmeyenlerin, gidenlerden dört kat daha fazla intihara teşebbüs ettiği anlaşılmış. Ayrıca Allah’ın varlığına inanan hastaların, diğerlerine oranla daha dirençli oldukları ve vücutlarında iyileşmelerin daha çabuk olduğu görülmüş. Çünkü dua, insana yüksek moral ve zorluklarla mücadele azmi verir. İnsanı huzura kavuşturur.

Öyleyse “Kullarım sana beni sorduklarında bilsinler ki şüphesiz ben yakınım, bana dua ettiğinde dua edenin dileğine karşılık veririm. Şu hâlde benim davetime gelsinler ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulabilsinler.” (Bakara, 2/186.) buyuran Rabbimizin davetine icabet edelim. Namazlarımızda her gün tekrarladığımız “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım isteriz.” (Fatiha, 1/4.) ayetinde ifade edildiği gibi isteğimizi Rabbimize aracısız ve doğrudan ulaştıralım. “(Ey Muhammed!) De ki: ‘Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin!’” (Furkan, 25/77.) ayetini başımıza taç yapıp duanın kulluk faaliyetlerinin esas unsuru olduğunu unutmayalım. Allah Resulü’nün: “Allah’a dua eden herkese Allah icabet eder. Bu icabet, ya dünyada peşin olur ya da ahirete saklanır yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek suretiyle olur. Yeter ki günah talep etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun. Ya da acele etmemiş olsun.” (Tirmizi, Deavat 145.) hadisini şiar edinip duamızın kabulüne dair en küçük bir tereddüt yaşamayalım. “Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.” (Enbiya, 21/90.) denilen kimselerden olmak için acizliğimizi bilerek, bütün benliğimizi Allah’ın huzurunda yerlere sererek, Allah karşısında küçülerek ve boynu bükük bir hâlde iken onu görüyor gibi dua edelim. Duanın sevgiliye yazılmış bir mektup olduğunu, zarfın içerisine yüreğini koyanın duasının kabul edileceğini aklımızdan çıkarmayalım.

Ayşe Polat

RADYO DİNLEME LİNKİMİZ
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]