Duanın Sırrı
Giyim kuşamından fakir olduğu anlaşılan bir kadın, bakkal dükkânına girdi. Kocasının hasta olup çalışamadığını, çoluk çocuğunun aç kaldığını söyledi. Bakkaldan yiyecek bir şeyler istedi. Bakkal, kadını tersledi bir şey veremem dedi.
Kadın, param olduğunda borcumu öderim dedi. Bakkal, seni tanımıyorum, üstelik müşterim de değilsin dedi. Kadının dükkândan çıkmasını istedi. Sırada bekleyen bir müşteri, kadının borcuna ben kefilim. Ver istediklerini dedi. İsteksiz bir şekilde kadına; bir listen var mı? diye sordu. Kadın; evet var efendim dedi. Listeni terazinin kefesine koy. Listenin ağırlığınca, ihtiyaçlarını vereceğim dedi.
Kadın çantasından çıkardığı bir kâğıdı terazinin kefesine mahcup tavırlarla bıraktı. Bakkal terazinin diğer kefesine kadının istediklerini koydu. Terazinin kefesi doldu –taştı, yerlere döküldü. Kâğıt bulunan kefe bir türlü yerinden oynamıyordu. Bakkal gözlerine inanamadı. Yere dökülenleri topladı, bir çuvala doldurdu kadına verdi.
Bakkal, terazinin kefesinden kâğıdı aldı, baktı. Liste değil, kâğıtta bir dua; “Allah’ım neye ihtiyacım olduğunu sen biliyorsun. Kendimi sana teslim ettim” yazıyordu. Bu durum karşısında bakkal taş kesildi. Sözün bittiği noktada kaldı. Kadın, teşekkür etti. Müşteri bakkala, yüz lira verdi. Bakkal teraziye baktı. Terazi sağlamdı. Düşündü…. “Duanın ağırlığını koyan Allah’tır” dedi o da Hakka teslim oldu.
Şık giyimli yaşlı bir adam; son model arabasıyla deniz kenarına geldi. Yeni aldığı olta takımlarıyla balık tutmak istedi. Balık tutmaktan öte keyifli bir zaman geçirmek istemişti. Denize attığı oltalar hep boş çıktı. Canı sıkılmaya başladı. Biraz sonra yanına üstü başı yırtık genç bir adam geldi. Oltaları eski, paslı, kamışı kırık döküktü. Ama her attığı oltayla kocaman balıklar yakalıyordu. Yaşlı adam hayretle ona bakmaya başladı. “Benim malzemelerim seninkinden yeni olduğu halde ben bir tane balık tutamadım. Senin oltaların eski, paslı, kamışın kırık yine de her attığında kocaman balık yakalıyorsun. Nasıl tutuyorsun, bunun sırrı ne bana da öğretir misin?” dedi. Genç adam oltalarını toplarken;
“Bu işin sırrı; balık tutmam için evdeki çocuklarımın Allah’a dua etmesidir, efendim. “Günlerdir boğazlarından, ekmekten başka bir şey geçmiyordu” diye cevap verdi.
Adamın gözleri görmüyordu. Gitmediği doktor, çalmadığı kapı kalmadı. Bir gün kendisine; dertsiz tasasız bir adam bul onun gömleğini gözlerine sür gözlerin açılır dediler. Adam, günlerce dertsiz, tasasız adam aradı bulamadı. Bir köyde rastladığı ihtiyar adam, gözleri görmeyen adama; falan dağda bir çoban var. Onun derdi tasası yok. Git onu bul.
Gömleğine gözlerini sür gözlerin açılır dedi. Adam gitti. Dağda çobanı buldu. Derdini çobana anlattı. Gömleğini ver de gözlerime sürüyüm, ben de senin gibi şu dünyayı bir seyredeyim dedi. Çoban bir müddet bekledikten sonra; gömleğim yok ki diye cevap verdi. Sen de bana dua et de benim de bir gömleğim olsun! Dedi.
Durmuş Göktekin