GÖNÜLLERİN HUZURU DUA
Ebû Hureyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi kalbimi günahlardan arındır, hatalarımı kar ve dolu suyuyla temizle…” (Buharî, Ezân 89; Müslim, Salât 40 ; İbn Mâce, Dua, 3)
Ey Rabbim! Senin mübarek ismini anarak ve rahmetinin gölgesine sığınarak ve Senden mağfiret dileyerek söze başlarım. Şüphesiz alemlerin sultanı Sen olduğun gibi, sözlerin sultanı da elbet Sen’sin!
Sana hamd eder, her işimde Senden yardım dilerim. Sana hakkıyla hamd etmekten acizim.
Ya Rabbi, Ya Rabbi! Sen herkesin deyişlerini duyarsın. Sen her canlının rızkını verir, her düşküne acırsın.
Her insan, günah işleyebilir veya hata edebilir. Ancak iman sahibi mümin, günah işlememeye çalışır, işlediği günah veya yaptığı hatadan, pişmanlık duyarak hemen Yüce Rabbine sığınır ve O’ndan af dileyerek tevbe eder. O günah ve hatada, bile bile ısrar etmez. Tevbeleri kabul edenin Allah olduğunu bilir ve O’na yönelir.
Bu itibarla Allah’a kul olmanın manevî zevkine ererek hata ve kusurlarını itiraf eden, işledikleri günahların farkına vararak tevbe ve istiğfarda bulunanlar ilâhî rahmete nail olurlar. Çünkü şefkat ve merhametini, rahmeti ve bağışlamasını kelimelerle ifade edemeyeceğimiz Yüce Rabbimiz, kendisine samimiyetle yönelen gönülleri, dua eden elleri boş çevirmez.
Bize bizden daha yakın olan Rabbimiz: “Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm.” (Bakara, 186) buyurarak, bizden kendisine dua etmemizi ister.
Dua; kulun ümit dalı ve Rabbine bağlılığının en güzel ifadesidir. Dua, ümit gecesinde hayırlı bir sabah, belâ, şiddet ve felaket çemberinden kurtuluş ve felahtır. Dua; gönüllere ışık saçan bir nur, kul için bir tükenmez huzurdur.
Dua sınırlı, sonlu ve âciz olan varlığın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu bir köprüdür.
Dua, kulun aczini ve muhtaçlığını saygıyla Rabbine arz etmesi ve O’ndan yardım dilemesidir.
Dua; inanma, dayanma ve isteme ihtiyacı içerisinde bulunan insanı; rahmeti sınırsız, mutlak kudret sahibi olan Allah’a bağlayan, manevî bir bağdır.
Dua, manevî dertlerin devası, gönüllerin sefasıdır. Dua, ümit ve huzur kaynağıdır; yaşama aşkını dirilten bir rahmettir.
Duasız gönüller, huzursuzdur ve dinmez bir ızdırap içerisindedir. Gerçek huzura, ancak Allah’a dua edip O’nun rahmet kapısını çalmak, O’nun izzet ve azameti karşısında secdeye kapanıp ibadet etmek ve O’nu anmakla kavuşulur. Nitekim Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim’de: “...Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 28) buyurmaktadır.
İnsanlar, çevrelerinde meydana gelen olaylardan etkilenebilir ve işlerinin düzensiz gitmesinden de üzülüp sıkılabilir. Ancak bu gibi üzüntü ve sıkıntıların geçici olduğunu bilinmeli ve bütün hayatı sarsacak bunalımlara ve strese düşmekten kişi kendini korumalıdır. Çünkü o, hayatın ağır yükleri altında acze ve sıkıntıya düştüğünde, kendisine şah damarından daha yakın, onun en gizli sırlarını bilen ve her şeye gücü yeten Yüce Allah’a güvenir. O’na dua ve niyazda bulunur, O’nun engin lütuf ve keremine sığınır. O’ndan başka, sıkıntılara çare, dertlere deva, hastalıklara şifa ihsan edenin olmadığını bilir. Çekilen sıkıntıları, ebedî mükafat vesilesi bir imtihan olarak değerlendirir ve teselli bulur.
Öyleyse; gönüllere huzur, dertlere deva, dertlilere şifa veren Yüce Allah’a gönül açalım, ibadetleri yerine getirelim ve verdiği nimetlere de şükretmeyi ihmal etmeyelim.
Gönüllerimizin tabibi Allah Resulü’nün sunduğu reçeteyle bir kez daha Rabbimize dua edelim: “Allah’ım! Beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi kalbimi günahlardan arındır, hatalarımı kar ve dolu suyuyla temizle.”