Nasiplilerin Kur’ân Duası!
Rabbenâ âtinâ fid-dünya haseneten ve fi’l-ahireti haseneten ve gınâ azabennâr!
Rabbimiz! Bize hem dünyada güzellikler hem de ahirette güzellikler ver. Bizi ateşin azabından koru.
Kur’ân Duaları
Hayat düsturumuz Kur’ân, bizlere pek çok dua örneği sunar. Bundaki asıl amaç bizlere doğru dualar öğretmektir. Zira pek çok insan, dua ederken bir kısım yanlışlara düşebilir. Yüce Allah’tan isterken başka şeyleri araya koyarak yahut yanlış şeyler isteyerek, dua edebine riayet etmeyerek hata edebilir. Bunun için Kur’ân bize doğru dualar öğretir.
Kur’ân’da yer alan dualar, ağzı dualı peygamberler ve sâlih kişilerin dualarıdır ve çok daha önemlisi kabule şayan dualardır. Biz bu duaları etmekle sâlihlerin tertemiz ağzıyla dua etmiş oluruz. Onun için dualarımızda ayet ve hadislerde geçen duaları öncelikli olarak öğrenmeliyiz. Tabi ki onları ne dediğimizi bilerek yapmalıyız.
Hikmetli Kur’ân’ın duaları, derin anlamları olan dualardır. O duaları tekrar tekrar okurken bu derin manaları düşünmeye çalışmalıyız. Zira duaların hikmet ve anlamları kavrandıkça dua bilinci de artacaktır.
Büyük sahabî Enes b. Mâlik’in rivâyet ettiğine göre Rabbenâ duası, Peygamber Efendimizin en çok okuduğu dualardandır. Hz. Enes de dua edeceği zaman bu dua ile iltica ederdi.
Tîbî isimli âlim şöyle der: “Peygamberimiz bu duayı çokça tekrarlardı. Çünkü bu dua dünya ve ahiret ile ilgili tüm hayırları bağrında barındıran bir duadır.”
Anlamlı, hikmet ve hayırlarla dopdolu olan bu dua, en fazla dualara icabetin ümit edildiği namazlarda, namazların sonunda okunmaktadır. Nitekim Peygamberimize; hangi duanın daha fazla icabete layık olacağı sorulmuştu da O şöyle buyurmuştu: “Gecenin son yarısında ve farz namazların arkasında yapılan dualar.” İşte biz de, o duaların Yüce Allah tarafından en fazla icabeti umulan bir yer ve zamanda, namazlarımızın sonunda, Efendimizin çokça okuduğu ve tekrar tekrar okumakla sanki biz ümmetine çokça okumamızı tavsiye ettiği, derin manaları ihtiva eden bu kutlu duayı okumaktayız. Elbette bu dua namazlarda okunduğu gibi, namaz dışında da okunur / okunmalıdır.
Duanın namazın sonunda okunmasının özel bir anlamı vardır. Şöyle ki bizler, Fâtiha duamızda “Ey Rabbimiz, yalnızca sana ibadet eder ve yalnızca senden yardım dileriz” demiştik. Bu sözümüz üzerine namaz kılarak ibadetimizi O’na hasrettik, şimdi de namazın sonuna doğru O’ndan isteyebileceğimizi düşünerek dua etmekteyiz.
Rabbenâ Duası Neler Söylüyor?
“Rabbenâ âtinâ: Ey Rabbimiz, ver bizlere.”
Bu duanın geçtiği ayetlerde Rabbimiz şöyle buyuruyor: “...O insanlardan kimi ‘Ey Rabbimiz bize nasibimizi dünyada ver’ der. O kişi için ahirette bir nasib yoktur. Onlardan kimi de ‘Ey Rabbimiz bize dünyada da hasene ver, ahirette de hasene ver ve bizi cehennem azabından koru.’ İşte onların kazandıklarından nasipleri vardır. Allah hesabı çok çabuk görendir.” (Bakara, 200-202)
Ayete göre nasipsizlerden olmamanın yolu, nasibi olanları örnek alarak onların yakarışı ile yakarmaktır. Duanın, diğer pek çok dua örneğinde olduğu gibi Rabbenâ ifadesi ile başlaması ve çoğul kalıpla yapılması dikkatimizi çekmektedir. Yüce Yaratıcımızın “sahip olan, terbiye eden ve yöneten” anlamlarına gelen Rab ismi, en kapsamlı isimlerindendir. Bu isimle O’na yalvarırken, O’na ait olduğumuzu, O’nun denetim ve yönetimi altına girdiğimizi itiraf etmiş olmaktayız. Dolayısıyla diliyle Rabbenâ diyen bir kimsenin, Yüce Allah’tan başkasının denetim ve yönetimi altına girmesi düşünülemez.
Duanın çoğul kalıpla gelmesi ise, O’ndan isterken yalnızca kendimiz için değil, tüm Müslümanlar için istememiz gerektiğini bize hatırlatır ve bizi bencillikten kurtarır. Zira yalnızca kendimiz için istediğimizde günahlarımız dualarımızın kabulüne engel olacaktır. Ancak mü’min kardeşlerimizle birlikte istediğimizde dualarımız kabule şayan olacaktır.
Fi’d-dünya haseneh: Bize dünyada hasene ver.
Hasene, sevinç ve hoşnutluğa sebep olan her türlü iyilik ve güzelliktir. Asıl güzellik ise geçici bir güzellik değil, güzelliği devamlı olandır. Hakiki güzel, başında güzel gözükmese bile sonu mutlaka hoş olan şeydir. Örneğin, cihad ve şehidlik, Allah uğruna katlanılan eziyet ve işkenceler dış görünüşleri itibarı ile güzel görünmeyebilir, ama onlar sonları itibarı ile en güzel şeylerdendirler. İşte bu inceliği kavrayamayan nasipsizler sadece dış görünüşe aldanıp hemen bu dünyada ‘ver, ver’ diyenlerdir. Nasipliler ise, hangi şeyin kendileri için güzel ve hayırlı olacağını kestiremediklerinden, işin en güzelini tayin ve takdir etmeyi Allah’a bırakarak, tüm güzellikleri içine alan haseneyi istediler.
Onlar isteklerini ‘şunu, bunu ver, bunları istiyoruz’ diyerek belirlemediler de genel olarak haseneyi istediler. Acele de etmediler. Dünyada hayırlı ise, dünyada; ahirette hayırlı ise ahirette; iki dünyada da hayırlı ise iki dünyada da hep hayırlısını istediler. Bu, “Sen en güzelini, en iyisini, en uygununu bilirsin, en güzeli neyse onu ver, Ya Rabb” demektir. Onlar önce dünyada hasene istediler, sonra da ahirette haseneyi istediler.
İyi-kötü, güzel-çirkinde ölçü, İslam olmalıdır. Nefsin, toplumun, çoğunluğun güzel dediği değildir her zaman iyi-güzel olan. Hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlı olabilir. Sevip arzuladığınız bir şey de sizin için şer olabilir. Her şeyin en iyisini, en hayırlısını en iyi Yüce Allah bilir, ama siz bilemeyebilirsiniz.
Dünyada hasene; faydalı bilgi, sağlık, yeterli rızık, israfa kaçmadan yeterli yiyecek, içecek, giyecek, mesken, sığınak, salih bir eş, başlanılan işlerin hayırlı bir şekilde başarı ile sonuçlanması, iyi-güzel hal... kısaca bütün hayırlardır. Bu kapsamlı ifade ile bütün şerler dışarıda bırakılmış oldu.
Ve fi’l-âhirati hasene: Ve sonra ahirette hasene ver bizlere.
Ahirette hasene, tüm korkulardan emin olmak, ancak kendisi ile cennete girilebilecek olan Allah’ın Rahmeti, sevaplar, cennet nimetleri, huriler, cennet hizmetlileri gibi şeylerdir. Bunların hepsi, bu ifadenin içerisinde, bu dua ile istenmektedir.
Duada hasene kelimesi nekre (belirlenmemiş) bir kelime olarak iki kere tekrar edilmiştir. Belağat kâidesine göre, nekre bir kelime, bir cümlede iki kere tekrar edilirse, birinin manası diğerinden farklı demektir. Buna göre birinci hasene ile istenen, Allah katında kabul olacak şekilde ibadet ve iyilikleri kazandıran Allah’ın yardımı, O’nun başarıya ulaştırması ve diğer sebeplerdir. İkincisi ile kastedilen ise, ahirette kazanılacak olan cennet/nimet ve Allah’ın Rızasıdır. Elbette dünya haseneleri geçici ve sonlu, ahiret haseneleri ise kalıcı ve sonsuzdur.
Duadaki bu ifade ile İslam’ın hem dünya hem de ahiret dini olduğu vurgulanmaktadır. Evet, Allah’ın dini hem dünya, hem ahiret içindir. Onda ne dünyevileşme vardır ne de ruhbanlık (dünyadan el etek çekip, ondan yüz çevirmek). O hem dünya işlerini tanzim eder, hem de ahiret işlerini tarif eder. Allah’ın dinini dünyadan ayırmak insanlık ve din için en büyük cinayettir. Müslüman için dünya, ahireti kazandıran bir vasıta, ahiret için bir tarla durumundadır. Ahireti kazanmak dünya ile mümkündür, ama dinin emrinde, dinin yönetiminde, tüm problemlerine dinin ışık tuttuğu bir dünya ile. Kısaca din, dünya için gelmiştir. Dünya işlerine karıştırılmayan bir dinden, ahiret mutluluğu beklenemez. Onun için İslam dini, dünya ve ahiret mutluluğunu birlikte kazandıran hayat nizamının adı olmuştur.
Ve gınâ azâbe’n-nâr: Bizi cehennem azabından koru!
Rabbimiz bize dünya ve ahiret güzellikleri ver. Lakin bu güzellikleri bozabilecek küçük-büyük şeytanî bir günahtan bizi koru. İnsan olarak bizden sadır olabilecek günahları da affet ve onlar sebebiyle bize azap etme! Bizi cehennem azabına götürecek olan haram, günah ve şüpheli olan bütün çirkinliklerden uzak tut ve bize cennetin yollarını kolaylaştır. Elbette dilimiz “bizi ateş azabından koru” diye dua ederken, söz ve davranışlarımız bizi cehennemliklerin amelleriyle meşgul etmemelidir. Cennete talip olan, cennetliklerin amellerini işler. Beşer olarak sadır olabilecek kusurlarından dolayı da bağışlanmak diler.