Yunus Emre Dilinde Dua
Cân u gönülden seversen yalvar kul Allâh’a yalvar
Maksûda ermek dilersen yalvar kul Allâh’a yalvar
Yûnus Emre
Yûnus Emre’nin Allah-İnsan münâsebetini anlatan en çarpıcı mısrâlarından biri de “Kul pâdişâhsız olmaz pâdişâh kulsuz degil” ifâdesidir. Hakîkat mâdem böyledir, öyleyse ikisi arasında bir iletişim vâsıtası olması îcâb eder. Bu da O’na seslenmeyi gerektirir. İşte bunun adı duâdır. Zîrâ duâ, “yalvarmak, istemek” mânâsıyla birlikte “çağırmak, seslenmek” mânâları da taşır. Çağırmak, seslenmek ise fizikî mânâda sözle gerçekleşir. Ama Allâh’ın bu çağrımızı duyması için söze ihtiyâcı yoktur. O, gönülden geçenleri de bilen bir varlıktır. Onunla münâsebette bir niyâzı kalpten geçirmek yeterlidir. Ne var ki gönüldeki bu hâlin dile dökülüp söylenmesi ardından fiilî olarak da gerçekleşmesi duânın geniş bir anlam boyutuna sâhip olduğunu da gösterir.
Mâdem ki duâ Allah’la iletişim kurmanın vâsıtası yâhud adıdır, öyleyse bunun bir yolu yöntemi de olmalıdır. Kaynaklarımız bu konuda bize hayli geniş mâlûmât verirler. “Allâh’a nasıl ve niçin duâ edilir?” şeklindeki temel sorunun cevâbını Kur’ân-ı Kerîm’de, Hadîs-i şeriflerde ve bizzat Peygamber Efendimiz’in (sav) örnek hayâtında görürüz. Çünkü Allah kulunu neyi niçin yapacağı konusunda yalnız bırakmaz, ona ‘duâ nedir’ konusunu da öğretir ve duânın fiil hâlini nasıl bileceğimiz konusunda da Peygamberimiz’i bir örnek olarak gösterir.
Şiir ve Duâ
Duâ konusunda örnek alınacak diğer isimler ise Hz. Peygamber (as) yolunun bağlısı ve tâkipçisi olan ilim ve irfan ehlidir. İşte bunlardan biri de Yûnus Emre’dir. Bu sebeple Dîvân’ının pek çok şiiri duâ lafızlıdır. Bunlar, başka şâirlerde de görüleceği gibi münâcât, tazarrunâme özelliği taşırlar. Kezâ tevhîd, ilâhî adı verilen şiirleri de bu kapsamda düşünmek mümkündür. Fakat adına edebî tür olarak ne dersek diyelim, duâ şâirin dilinde tesbîh yâhud vird, gönlünde ise ezkârdır. Doğrudan niyâz mânâsı belirtmeyen şiirleri bile konu Cenâb-ı Hakk olduğu için aslında duâ mâhiyetindedir. Bu yüzden Yûnus Emre şiirleri ilâhî, münâcât ve tevhîd adlı ve ilhamlı şiirler olduğu için birer duâ şiiri özelliğindedir. Ne var ki bunlar arasında doğrudan doğruya Allâh’a niyâz eden şiirler de bulunmaktadır. Yûnus Emre’de duâ derken daha çok bu şiirleri kastediyoruz. Bu şiirlerde şiir duâya, duâ da şiire dönüşür.
Duâ, Hakk’a ilticâdır
Bu şiirlerden akla ilk gelecek olanlardan biri “İy pâdişâh-ı Lem-yezel kıldum yönüm Senden yana/İş bu yüzüm karasıyla vasl isterem Senden yana” beytiyle başlayan şiiridir. Burada duânın kime ve nasıl yapılacağı ve gâyesinin ne olacağı belirtilir. Yine “Hak Çalabım Hak Çalabım sencileyin yok Çalabım/Günahlarımız yarlığagil ey rahmeti çok Çalabım” beytiyle başlayan şiir de böyle bir özellik taşır. Çünkü bu şiir de duânın muhâtabını, duâ edenin duâ edilen karşısındaki acziyetini ve en çok hangi konuda duâ edilmesi gerektiğini bildirir. Duâ edilen varlık Allah’tır.
Bu beyitlerin yer aldığı duâ şiirlerinde bahsi edilen konu öncelikli olarak günahlardır. Zîrâ günah, Allah’la kulun arasındaki yakınlığı ortadan kaldırır. Kulu yüzü kara eder. Böyle bir yüzle ise O’nun dergâhına yüz sürülmez.
Yûnus, Cenâb-ı Hakk’tan günahlı kulların günahlarını afvetmesini ve onları cennetine koymasını niyâz eder. Çünkü afv, burada bir bağış olarak kişiyi arındırır ve cennete girmeye lâyık hâle getirir.
Aşk Oduna Yanmak
Yûnus Emre’nin bu şiirde günahlardan kurtulabilmemiz için söylediği bir niyâz daha vardır. O da “Aşk odunda yanmak”tır. “Ben eydürem kim ganî nedir bu derdin dermânı/ Zinhar esirgeme beni aşk oduna yak Çalabım” beyti bu durumu ifâde der. Dîvân’ın başka yerlerinde de geçen bu ”aşk oduna yanmak” meselesi şu bakımdan önem taşır: Od yâni ateş maddî anlamıyla da temizleyici bir özellik taşır. Mânevî anlamıyla da yine mânevî bakımdan temizlenmeye işâret eder. Gönlün temizliği ise kişiyi günahlardan uzak tutan bir özellik taşır. Yûnus yolunun en önemli tâkipçilerinden Eşrefoğlu da bu durumu “Aşk oduna yanmayanın kalbi saf olmazmış” şeklinde belirtir. Demek ki gönül aşk oduna yanınca kirlerinden, günahlarından arınacak ve Rabb’e niyâz için yüz bulabilecektir.
Bu durumu çok önemli gören Yûnus Emre yine başka bir duâ şiirinde “İlâhî, bir aşk ver bana, ben benliğim bilmeyeyim/Yavı kılayım ben beni, isteyerek bulmayayım” der. Demek ki mesele aşkta düğümlenmektedir. Aşk ateşinde yanınca aslında nâr nûr’a dönüşmektedir. Tam da bu noktada Hz. İbrâhîm’in hikâyesi hatırlanmalıdır. Nasıl Allâh’a teslîmiyyetinden dolayı Nemrut’un ateşi serin kılınıp gül bahçesine dönmüşse aşk odunda yanan yâni gerçek mânâda âşık olan kişi için de bu ateş, saâdet mahalli olmakta, kişi azab değil huzûru tatmaktadır. Niyâzî Mısrî’nin ifâdesiyle “nar/ateş” “gülzâr”a dönüşmektedir. Böylesine değerli, önemli bir nesnedir aşk çünkü. Ondan dolayıdır ki Yûnus yârenlerine “İşitin ey yârenler/ Kıymetli nesnedir aşk” diye seslenir.
Bu durum aslında duâdaki samîmiyeti gösterir. Yâni duâyı önemli hâle getiren samîmiyettir. Bu yüzden Yûnus’un aşk dediği her mısrâında îman ve ihlâs kavramlarını dile getirmek istediğini düşünmek gerekir. Yâni onda aşk, îmânın öteki adıdır. Bundan olmalıdır ki mü’minlere de “aşk eri” diye hitâb eder ve “Ey aşk eri aç gözünü/Yeryüzüne eyle nazar” şeklinde, pek çok beyitte bu ifâdeyi kullanır.
Burada edebiyatta sıkça kullanılan “mum ile pervâne” sembolünü hatırlamak uygun olacaktır. Mâlûm, pervâne mumun etrâfında dönüp sonra kendini ateşin içine atarak yok olmaktadır. İşte burada yanmayı göze almak, samîmiyeti gösterir. Yanma netîcesinde gerçekleşen yok olma ise yanmanın ödülüdür. Kısacası nâr, nûra inkılâb etmiştir. Demek ki duâ makâmında olan kişi yokluk elbiselerini giymelidir ki bunu yaptığı/yapabildiği için varlık elbiseleriyle nîmetlendirilebilsin. Yâni pervânenin mum etrâfında dönmesi, kendisinde yok olmak istediği varlıkla ilgili hasreti ifâde eder. Zâten hasret de yakıcı bir duygu olduğu için gerçek ateşte yanma kaçınılacak bir durum olmaktan çıkmaktadır.
İşte duâ da gurbet diyârı olarak gönderildiğimiz bu dünyâda rûhumuzun ezelî ve ebedî Sevgili’ye duyduğu özlemdir. Duâ ile bu firkat acısı bir ölçüde hafiflemektedir. Bundandır ki samîmiyetle yapılan her duâ kişiye huzur vermektedir. Çünkü vuslat dünyâ ölçeğinde gerçekleşmiş olmaktadır. Burada Yûnus’un “Kişi âşık olmak gerek/Mâşûkunu bulmak gerek/Aşk oduna yanmak gerek/Ayruk oda yanmaz ola” dörtlüğü de elbette hatırlanmalıdır.
Duâ, Mü’minin Mîrâcıdır
Bu dörtlükte duâyı aşk ateşinde yanarak arınma olarak bilenler için öte dünyâ ve cehennem algısı da başka bir boyutta gerçekleşmektedir. Buna göre aşk ateşinde yananı başka ateş yakmaz. Duâ işte böylesine muhtevâlı bir fiil olduğu için mü’minin mîrâcı olmaktadır. “Mü’minin mîrâcı namazdır” anlayışına zıt değildir bu söylem. Zîrâ namaz, kulun asıl duâ hâlidir. Namazda okunan âyetler, zikirler hep duâ ifâdeleridir çünkü. Fâtiha’nın her rekâtta okunması namazı duâmız olarak anlamaya sevk eder bizi. En temel vurgu ise sûrenin “Ey Allâh’ım! Biz yalnızca Sana ibâdet eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet. Kendilerine nîmet verdiğin kimselerin yoluna ilet, gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil.” bölümüdür. Demek ki namaza Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyla başlayan kul böyle bir niyâz cümlesiyle O’nunla iletişim sürecini tamamlamaktadır.
Aşk, duâ kavramı açısından bu kadar kıymetli olduğu için Yûnus başka bir niyâz şiirine de şöyle başlar: “Cân u gönülden seversen yalvar kul Allâh’a yalvar/Maksûda ermek dilersen yalvar kul Allâh’a yalvar.” Burada yalvarmayı seküler dildeki hâliyle düşünüp olumsuz bir fiil olarak göremeyiz. Zîrâ bizim kadîm lügatlerimizde bu kelime “Birinden bir şey isterken saygılı bir ısrarla istediğini söylemek” mânâsındadır. Yâni kişiyi aslında onurlandıran bir durumdur.
Zîrâ kul, kimden neyi istemesi gerektiğinin bilgi ve bilinç katındadır duâ ederken. Âcizliğini anlayıp kudret önünde diz çökerek gerçek hürriyeti tatmaktadır. Hür olan insan ise ne nefsinin ne de başka birinin önünde aslâ eğilmez. Demek ki Yûnus Emre’de şiir, niyâz hâlinde bir duâ diline dönüşmekte ve böylece şâir, bir anka misâli sonsuzluğa kanat çırpmaktadır. Bu ise vuslat yolunda yolcu olmak demektir.
HAK ÇALAB’UM HAK ÇALAB’UM
Hak Çalab’um Hak Çalab’um sencileyin yok Çalab’um
Günâhluyam yarlıgagıl iy rahmeti çok Çalab’um
Kullar senün sen kullarun günâhları çok bunlarun
Uçmaguna sal bunları binsünler Burâk Çalab’um
Ben eydürem kim iy Ganî nedür bu derdün dermânı
Zinhâr esirgeme beni ışk odına yak Çalab’um
Ne yohsul u ne baydasın ne köşk ü sarâylardasın
Girdün miskînler gönline idindün turak Çalab’um
Kogıl beni hoş yanayın kül oluban uşanayın
Ol sevdügün Muhammed’e olayın çerâk Çalab’un
Ne ‘ilmüm var ne tâ‘atüm ne gücüm var ne tâkatüm
Meger kıla ‘inâyetün yüzümüzi ak Çalab’um
Yûnus’ı sen yarlıgagıl bu günâhlu kullarıla
Eger yarlıgamazısan key katı firâk Çalab’um
Yûnus Emre
Mustafa Özçelik