Fedakâr İnsan Yetiştirmek
Şahsi menfaatlerini bir yere atabilen, kutsi değerler için şahsi menfaatlerini hiçe sayabilen kişiye fedakâr denir. Feda etmek konusunda; elde edilmek istenen bir şey için başka bir şeyden vazgeçme; bir kimseyi esaret ve hapisten kurtarmak için verilen bedel, fidye; ibadet noksanlarını gidermek için fakirlere verilen şey ve kurban gibi ifadelerle sözlükler konuyu bize biraz daha izah etmektedir.
Bu dünyayı bir oyun ve eğlence hayatından ibaret görenlere ve asıl hayatı sonsuz ahiret hayatı olarak idrak edenlere, Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz ki Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, onlara (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır…” (Tevbe, 111) Biz inananları bir alışverişe, başka bir ifade ile dünya menfaatlerini feda etmeye (onlardan vazgeçmeye), fidye vermeye, kurban etmeye davet ediyor. Kurban olanlara, edebilenlere ne mutlu!
Fedakârlık etmek, hakkı olan bir şeyden vazgeçmektir. Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, Arafat’tan Cuhfe’ye indiğinde hastalandı. Canı balık çekmişti. “Canım balık yemek istiyor. Benim için bulamaz mısınız?” dedi. Aradılar, sonunda bir taneden başka bulamadılar. Onu alıp Abdullah’ın hanımı Safiye b. Ebi Ubeyd’e getirdiler. O da pişirip onun önüne koydu. O sırada bir fakir gelerek Abdullah’ın yanına oturdu. Abdullah O’na, şu balığı al da ye, dedi.
Bunun üzerine oradakiler “Sübhanellah! Bizi o kadar yordun; bu balığı güç bela bulabildik, onu sen ye; bu adama da başka bir şey veririz, dedilerse de O, ben bu balığı çok istedim. Öyle ise onu sadaka vereceğim, dedi.
Kaybetmeyecek şekilde kazananlar fedakâr olamayacaklardır. Fedakâr olabilenler en sevdiğini, en çok istediğini gönülden (Allah rızası için) verebilenlerdir. Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Rızâsını dileyerek sabah akşam rablerine dua edenlerle olmak için elinden gelen çabayı göster. Dünya hayatının çekiciliğine meylederek gözlerini onlardan çevirme! Bizi anmaktan kalbini gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme!” (Kehf, 28)
Gayret edenlere, feda edenlere, feda olanlara bakıp sadece hayret etmek erdemli bir davranış değildir. Serden geçen o yiğitlere elden geldiğince destek ve en önemlisi dua ile yanlarında olabilecek bir gayret ortaya koymak gerekmez midir? Musab bin Umeyr radiyallahu anh bize fedakâr insanı fedakâr muallim olarak en güzel şekliyle vaaz etmektedir.
Peygamberimiz aleyhisselam: “Dünyayı bütün ahalisiyle değiştirebilen Allah’a hamd olsun! Şu genç (Musab bin Umeyr) adamı görüyor musunuz? Önceden anne ve babasının en sevgili varlığı idi. Allah ve Resulünün sevgisi, anne ve babasının sevgisine galebe çaldı. O da Allah’ı ve Resulünü babasına tercih etti. Hakikaten her şeyini Allah ve Resulü uğrunda feda etmişti (evini, şaşalı hayatını, vazgeçmesi zor olan zevk ve lezzetlerini, annesini, babasını). Bu fedakâr zat bütün bunlara mukabil bitmek tükenmek bilmeyen bir zenginliğe kavuştu. Medine muallimi, muhacirlere ev sahipliği yapan fedakârlığın zirve insanları ensarın, onun vesilesiyle unutulmayacak ibret vesikalarıyla gerçek, pörsümeyen hayatı bulduğunu unutmayalım!
Feda edenlere en yüce örnek şehitliktir. Onların tek arzusu dirilip şehit olmaktır. “Şehit gördüğü mükâfat ve ikramdan dolayı dünyaya dönmeyi ve Allah yolunda on defa öldürülmeyi temenni eder.” (Hadis) Malını, zamanını, hayatını ve sonunda canını feda eylemek Allah yolunda has kulların ikram edildiği lezzetlerden olsa gerek…
Gecesinden feda edebilen, seherleri ihya edenler de vardır ki bir savaş dönüşünde Allah Resulü aleyhisselam şöyle buyuruyor: “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.” Bugün müreffeh bir hayatın içerisinde bulunan bizlerin geceden başlayarak bir fedakârlık girişimine başlaması Allah’ın yardımını hayatımızda hissettirebilecek girişimlerdendir. Rahat yataklardan vazgeçerek gecenin derinliğinden nasiplenenlere selam olsun.
Asr-ı saadetin muhacirlerinin; evladı, vatanı, toprağı bırakıp gitmeden önce belli bir dönem gece ibadetlerine zorunlu devam ettirilmeleri sıradan karşılanacak bir uygulama değildir.
Fedakârlığın bir ev meselesi hatta bir anne meselesi olduğunu da anlamalıyız. Özlediğimiz nesli ancak fedakâr anneler yetiştirebilecektir. Çünkü temel değerler, eğilimler ve unutulmayacak dersler annelerden, evlerden öğrenilenlerdir.
Merhum Zeki Soyak hoca efendi ders ve sohbetlerinde özellikle şu konu başlıklarını sıkça işlemektedir; muhabbet, itimat, muavenet, diğerkâmlık, hizmet, itidal, istişare, sırdaşlık, itaat, birlikte hareket ve uhuvvet. Bunlar ancak fedakârlığı hayat eyleyecek insanların şahsında ve hayatında toplayabileceği meziyetlerdir.
Emsali olmayan veya temsili bulunamayan bir meziyetin, ahlakın fedakârları yetişmeyecektir. Bilmek, yaşamak ve yaşatmaktan ibarettir.