EĞİTİMDE MABED MEKTEP BERABERLİĞİ
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ : مَنْ جَاءَ مَسْجِدِى هَذَا لَمْ يَأْتِهِ إِلاَّ لِخَيْرٍ يَتَعَلَّمُهُ أَوْ يُعَلِّمُهُ فَهُوَ بِمَنْزِلَةِ الْمُجَاهِدِ فِى سَبِيلِ اللَّهِ وَمَنْ جَاءَ لِغَيْرِ ذَلِكَ فَهُوَ بِمَنْزِلَةِ الرَّجُلِ يَنْظُرُ إِلَى مَتَاعِ غَيْرِهِ
Ebû Hureyre radıyallahuanh'ten demiştir ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinledim:
“Öğreneceği veya öğreteceği bir hayr (ilim ve amel) için benim şu mescidime gelen, Allah yolunda cihad eden mücahit hükmündedir. Bunun dışında bir şey için gelen ise, başkasına ait eşyaya bakıp duran kişi (seyirci, turist) durumundadır.”[1]
İnsanlığın ilk öğretmenleri hiç şüphesiz peygamberlerdir. Onların eğitimi ve öğretimleri de dinîdir. Vahyi getirip duyuran, anlatan ve öylece muhataplarını eğiten peygamberler, aynı zamanda ümmetlerine belli bir hayat görüşünü de kendi şartlarında öğretiyorlar tam anlamıyla uygulamalı yani pratik bir din eğitimi veriyorlardı.
Bir yandan Allah, âhiret gibi teorik konular hakkında açıklamalarda bulunan peygamberler, diğer yandan beşerî ilişkiler, davranış biçimleri yeme-içme gibi pratik ve günlük mevzularda, “iyi insan” yetiştirmek için gayret sarf ediyorlardı. İnsanoğlunda yaratılıştan mevcut olan güzellik, gelişme ve estetik duygularının canlandırılmasına; zararlı duyguların terbiyesine çalışıyorlardı. Onlar bu sürekli eğitimi, her yaştaki insana, yaşına ve anlayışına göre değişik seviye ve yerlerde, genellikle de mâbedlerde uyguluyorlardı. İlk peygamberden son peygambere kadar hemen bütün peygamberler böylesi bir eğitim-öğretimin başında ve peşinde olmuşlardır. Herkese açık tam anlamıyla yaygın bir eğitim. Bu kısa tarihî tespit göstermektedir ki, insanoğlunun aldığı ilk eğitim, din eğitimidir. Bir başka ifade ile din eğitim ve öğretimi peygamberlik müessesesi kadar eski, tabiî, gerekli ve faydalıdır. İnsanlık tarihi bunun şahididir.
Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa bu vahiy öğretmenlerinin sonuncusu, görev alanı en geniş, görev zamanı en uzun olanıdır. Çünkü o, evrensel bir peygamberdir. Öğretileri (tebliği) de bu yüzden evrenseldir. O sallallahu aleyhi ve sellem bütün hayatı boyunca çevresindekileri ve onların şahsında kendisine kıyamete kadar inanacak olanları eğitmiş, aydınlatmış, iyi Müslüman olabilmeleri için gerekli her türlü tedbiri almış, her çeşit örneği bizzat vermiştir. Kadın-erkek, yaşlı-çocuk, herkesi belli bir eğitilmişlik kıvamına getirmek için sürekli ve fakat gerekli dozda ve tarzda eğitim-öğretim uygulamıştır. Bu yaygın ve başarılı eğitim-öğretim sayesindedir ki, kısa zamanda bedevî Arab topluluğundan İslâm medeniyetinin çekirdeğini oluşturacak bir millet meydana gelmiştir.
Bilinen bir gerçektir ki, medeniyetler iyi eğitilmiş insan (beyin-yürek) gücünün eseridir. Bu sebeple, sağlıklı bir insanlık eğitiminden yani din eğitiminden geçmiş insanların kısa zamanda ne büyük işler başardığına ihtiyar tarih şahittir. Hemen belirtelim ki tarih, bir başka şeye daha, sağlıklı bir din eğitim ve öğretiminden geçmemiş ya da bunu kabullenmemiş kafaların, ne asılsız gerekçelerle peygamberlere ve öğrettikleri gerçeklere karşı çıktıklarına ve tabiî eninde sonunda perişan olduklarına da şahittir.[2]
Bugün güya cehaleti ve eğitimsizliği kınayan ve ama ne gariptir ki din eğitimine de karşı çıkan bazı okur-yazarlar, aslında kendi eğitilmemişliklerini ilan etmektedirler. Çünkü din eğitim ve öğretimine tabi tutulmamış insan, temel ve en gerekli eğitimden mahrum bırakılmış insandır. Bir tür “eğitilmiş cahil” ya da “diplomalı cahildir.” Diplomalarını ya da unvanlarını öne sürerek, din eğitim ve öğretimine karşı çıkmaları bile onları bu temel noksanlıktan kurtaramaz.
Kim ne derse desin, “Âlimler peygamberlerin mirasçılarıdır. Peygamberlerin mirası ise ancak ilimdir.” beyanında bulunan;mescidde dua ile meşgul olanların değil, ilim öğrenmeye çalışanların yanına oturan, böylece kesin olarak ilimden yana tavır koyan ve “Ben de muallim olarak gönderildim.” buyuran[3] Hz. Muhammed Mustafa, bu beyanı ve hayatı ile eğitim ve öğretimin “din”den soyutlanamayacağını, asıl eğitimin vahy kültürü ile yoğrulmak demek olduğunu ortaya koymuş bulunmaktadır. O halde bir anlamda peygamber mesleği demek olan öğretmenliği, ona asıl manasını kazandıran dinden tecrit ederek yaşatmaya çalışmanın herhangi bir anlamı ve faydası yoktur. Bu tam anlamıyla bir sapmadır. Her sapmanın da bedeli vardır. Sanırım, önlenemeyen anarşi, eğitimdeki bu temel sapmanın bedelidir. Bunu göre göre hâlâ dini eğitim-öğretime ve bunun kurumlarına ve görevlilerine karşı çıkanların neyi savundukları anlaşılmaktadır.
Ya Öğrenci veya Öğretici
Hadisimizdeki “öğreneceği veya öğreteceği bir hayr” ifadesi, namaz dışındaki hayırlar için geçerlidir. Yani namaz kılmak için mescide gitmek, zaten tabii ve yüce bir maksada mebnidir. Mescidlerin temel görevi de ibadet yeri olmalarıdır. Öğreneceği veya öğreteceği bir hayr (ilim) için mescide giden ile Allah yolunda cihad eden mücahidin aynı hükümde olması, her ikisinin dei’lâ-yıkelimetullah için çalışıyor olmalarından kaynaklanmaktadır. Öte yandan ilim ve cihad, her ikisi de faydası bütün Müslümanlara yönelik birer ibadettir. Ayrıca ilim ve cihadın aralarındaki farz-ı ayn veya duruma göre farz-ı kifaye olma bakımından da bir beraberlik bulunmaktadır.[4]
“Benim şu mescidime” ifadesi, ilk anda hükmün, sadece Peygamber Mescidine ait olduğu izlenimi vermekte ise de o ifade, Hz. Peygamber’in bu açıklamayı yaptığı yer anlamında olup hükmün, diğer mescidleri de kapsadığı açıktır. O halde mescidler herkese açık, ilim yani eğitim-öğretim yerleridir. Mescidlere ya öğrenci ya da öğretici olarak girmek, mescidlerden faydalanmak için şarttır. Bunun dışında bir maksatla mescidlere gitmek, sadece başkasına ait eşyayı seyretmek, turistik bir gezide bulunmaktan ibaret kalmaktadır. Oysa mescidlere ibadet dışında, ilim için gitmek Allah yolunda cihad etmekle eş değerdedir. Bütün bunlar açıkça göstermektedir ki, halk eğitiminde mescidlerden yararlanmak caiz ve gereklidir. Yani eğitimde mâbed ve mekteb beraberliği idealdir. Eğitim ve öğretimin dinîlik vasfı bu ideal beraberliğin gerçekleşmesinin en emin yoludur. Yani mektebe mâbed, mâbede mektep havası gerekmektedir.
Mescid gibi tam anlamıyla dinî bir mekâna gittiği halde sadece bir başkasına ait eşyayı seyreden ya da turistik bir gezi yapmaktan öte bir şey yapmayan kişiler durumuna düşmemek için dinî eğitim ve öğretimi,mâbedlerden başlamak üzere toplumun her müessesesine ve her kesimine yaygınlaştırmak gerekmektedir. Günümüzün en temel cihadı ve hadisimizin asıl çağrısı budur.
Bu yazı Hadislerle Gerçekler adlı eserinden alınmıştır.
-------------------------------------------------------------------------
[1]İbnMâce, Mukaddime 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11. 418.
[2] İbret verici misaller için bk; M. Solmaz, İ.L. Çakan, Kur'an-ı Kerim'e Göre Peygamberler ve Tevhid Mücadelesi. Birinci Cild, İstanbul, 1986.
[3] Bk. İbnMace, Mukaddime 17.
[4] Değerlendirmeler için bk. Aliyyu'l-Karî, Mirkatü'l-Mefatih,I, 472.
Prof Dr. İsmail Lütfi ÇAKAN.