Ahlak Eğitiminin Vazgeçilmezliği
Neden ahlak ve neden ahlak eğitimi?
Öncelikle neden ahlak eğitimini konuşmamız gerektiğini düşünelim.
Bugün belki de en fazla şikâyet ettiğimiz konuların başında geliyor, ahlak. İçinde yaşadığımız toplumsal evrende, dine yakın veya uzak birtakım insanların, kendilerinden beklenmediği halde kötü ahlak olarak nitelendirilebilecek tutum ve davranışlarına rastlarız; kötü davranışlarını insanlığıyla ve dindarlığıyla bağdaştıramadığımız insanlar görürüz: Nasıl olur diye şaşırırız. Aslında bu tip insanlar, belki de bütün devirlerde, tüm zamanlarda vardır; ama sanki modern zamanlarda bu insanlarda daha fazla belirginlik söz konusu.
Bir başka husus, tarihe baktığımızda, birçok devletin veya siyasal düzenin kötü ahlakla yıkıldığını görmemizdir.
Bu hususlar, bizi ahlakın önemini daha iyi anlamaya itmektedir.
Şimdi isterseniz, önce kısaca ahlak üzerinde duralım, akabinde yukarıdaki iki sorunun cevabını arayalım:
Ahlak nedir?
Kısaca ahlak, kelime olarak huy, mizaç, tabiat, seciye, karakter ve alışkanlık gibi anlamlara gelir. Terminolojik anlamda ise ahlak, akıl sahibi kişinin iradi olarak, yani kendi özgür iradesiyle bilerek yaptığı davranışları ifade eder. Başka bir ifadeyle ahlak, insanın karakter yapısını, neyi yapıp neyi yapmayacağını belirleyen, insanın yaptıkları hakkında iyi ve kötü şeklinde değerlendirmelerde bulunulmasını sağlayan kurallar bütünüdür. Daha kısa ifade etmek gerekirse, ahlak, insanların uymak zorunda oldukları davranış kurallarıdır.
Neden ahlak?
1. Ahlakın toplum için hayatiliği
Öncelikle ahlakın, canlılardan sadece insana özgü olan bir inanç ve düşünce sistemi olduğunu unutmamak gerek. İnsanlar birlikte yaşamasalardı, ahlaktan söz edemezdik. (Güngör, 1995: 19) Bu tersinden de doğrudur, ahlak olmasaydı, toplumsal hayat olmazdı. O halde denilebilir ki, güzel/iyi ahlak, toplumsal hayatın vazgeçilmezidir.
Gerçekten de güzel ahlakî ilke ve değerler olmazsa, toplum hayatı diye bir şeyden bahsedemeyiz. İnsanların bir arada yaşaması, güzel ahlak ilkeleri ve değerleriyle mümkün olmaktadır. İnsanlar, hangi durumlarda nasıl davranmaları gerektiğini bilmeleri halinde ancak, sağlıklı ilişki kurabilirler; bu da ahlakla mümkün olur. Son çözümlemede şunu diyebiliriz: Gerçekten de milletlerin yaşaması bakımından ahlakın önemi büyüktür. Geçmişte ve günümüzde birçok toplumun geçirdiği bunalım ve huzursuzluğun, nihayet bir ahlakî çöküşe dayandığı söylenebilir. İyi ahlakın, toplumları yaşatan büyük bir güç olduğu, kötü ahlakın da toplumları çökerten bir zafiyet kaynağı olduğu, tarihi olaylarla ispatlanmıştır.
2. Ahlak-iman ayrılmazlığı
Ahlak, toplum hayatının temeli iken, ahlakın en önemli temeli dindir. Bizim toplumumuzun tarihî, sosyal ve kültürel gerçekliği açısından konuya yaklaştığımızda, toplumumuzun varlığının temeli olan ahlakın dinimiz İslam’dan beslendiğini görebiliriz. İslam’ın Müslüman’dan istediği ahlak ise, bilinçli dindarlıktan ayrı düşünülemeyecek olan güzel ahlaktır.
İslam, bilinçli dindarın sahip olması gereken güzel ahlakı, imanın bir boyutu olarak görmektedir.
Denilebilir ki İslam’da iman ile güzel ahlak, birbirinden ayrı düşünülemez.
2.1. Evvela Müslümanların hayat kitabı Kur’an-ı Kerim’de ahlakın imani bir mesele olarak ele alındığını hatırlamalıyız.
Elbette her dinin, birey ve toplumun davranışını, kendisinin açıkladığı hakikatlerle uyumlu hâle koymayı hedef alan ahlakî kaideler dile getirmesi doğaldır. Dindar toplum, düşünce ve davranışlarında din, iman ve ahlakı bir bütün olarak yaşar. İslam ahlakı söz konusu olduğunda, ahlakın kaynağının İslam dini ve Allah’a iman olduğu, hatta Allah’a imanın da güzel ahlakî bir eylem olduğu görülür. Kur’an, bunu açık bir üslupla ortaya koymaktadır:
“Yüzlerinizi doğudan ve batıdan yana çevirmeniz iyilik (birr) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlerine iman eden; ona olan sevgisine rağmen malı yakınlara, yetimlere, yoksullara, yol oğluna (yolda kalmışa) ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenler (in tutum ve davranışıdır). İşte bunlar doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.” (Bakara, 177)
Bu ayet, ahlak ile Allah’a iman arasında geçerli olan doğrudan ilişkiyi gözler önüne sermektedir. Hatta bu ayetten hareketle İslam’ın bütün emir ve nehiylerinin ahlak kapsamı içerisinde ele alındığını söylemek mümkündür.
2.2. Hz. Peygamber’in sîretinde iman-güzel ahlak ayrılmazlığı
Hz. Aişe’nin “O (Hz. Muhammed) ahlakını Kur’an’dan almıştır” sözü ile Kur’an’ın “Şüphesiz sen, büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 4) ayeti, İslam’ın emir ve nehiylerinin ahlakın kapsamında ele alındığını ifade etmektedir.
Gerçekten de Hz. Muhammed (s.a.s.)’in güzel ahlakı bize, “iman etmiş Müslüman”da bulunması gereken iyi ahlaki özelliklerin en güzel örneğini sunmaktadır. İman-güzel ahlak ayrılmazlığının en ideal modelini, o güzel insanın hayatında, şahsiyetinde net olarak görebilmekteyiz.
İslam’ın yayılış biçimi ve hızına bakıldığında, onda Hz. Peygamber’in güzel ahlakıyla örnekliğinin birinci planda etkili olduğu görülür. İslam’ın kılıçla yayıldığını söylemek, bu tarihî gerçekliğe karşı insafsızlık etmektir aslında. Hz. Peygamber’in güzel ahlakı, insanları etkilemekte ve kendisine cezp etmektedir. (Berki-Keskioğlu, 1991: 212) Hz. Peygamber, en güzel ahlak timsalidir. Hz. Muhammed’in en önemli ve dikkat çeken eminlik yönü, onun güzel ahlakıyla doğrudan ilgilidir, daha doğrusu güzel ahlakının bir yansımasıdır. Kur’an’da İslam Peygamberi’nin “güzel örnek” (Ahzab, 21) olarak ifade edilmesi, bize Müslüman şahsiyetinde güzel ahlakın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Peygamber Efendimiz’in güzel ahlaka teşvik eden ve kötü hasletlerden men eden hadisleri ise ciltler dolusu kitaplar oluşturacak kadar çoktur. Hiç şüphesiz o, sadece bu sözleri söylemekle kalmamış, güzel ahlakı bizzat yaşayarak insanlara örnek olmuş ve öğretmiştir. Bu yüzden onun ahlakı, İslam imanı ve ahlakının en güzel tatbikatını oluşturmaktadır. Peki o zaman Peygamberimiz’in güzel ahlakını nasıl tasvir edebiliriz? Şöyle tasvir edebiliriz:
Özetle Peygamber Efendimiz; emin, adalet sahibi, eşitlikçi, güler yüzlü, mütevazı ve alçak gönüllü, nazik tabiatlı, ince ve hassas ruhlu, affedici, cömert ve çalışkandı. Katı yürekli, kaba ve kırıcı değildi. Teşekkür etmesini ve gönül almasını bilirdi. Son derece iffet ve hayâ sahibiydi. Yalan söylemezdi. Dürüsttü; verdiği sözü mutlaka zamanında yerine getirirdi. Emanete sonuna kadar sadıktı. Yardımseverdi. İnfak etmek, sadaka vermek, onun en önemli yönlerindendi. Haksızlıkla mücadelede ısrar eden bir yapıya sahipti. Hoşgörü sahibi, yapıcı, temizliğe önem veren, sevgi ve merhamet dolu bir insandı.
Peygamberimiz’in şahsında toplanan ve bizlerin de şahsımızda toplanmasını istediği bütün bu değerler ve güzel ahlaki düşünce, ilke, tutum ve davranışlar, imandan ayrı düşünülemez. Yapılması gerekenler üzerinde bir kez daha düşünmek, kendimizi bir kez daha tartmak ve hayatımızı, toplumumuzu daha da anlamlı kılmaktır.
2.3. Hz. Muhammed’in hadislerinde iman-güzel ahlak ayrılmazlığı
Buhari’nin Sahih’inde, Kitabü’l-İman bahsinde iman ve ahlakla ilgili hadisleri bir araya getirmesi son derece anlamlıdır.
İman ile güzel ahlakın birbirinden ayrılmayacağını anlamak için Hz. Muhammed’in bazı hadislerine bakmak faydalı olabilir:
“Müminin iman bakımından en mükemmeli, ahlakı en güzel olandır ve en hayırlınız, kadınlarına karşı hayırlı olanınızdır.” (Tirmizî)
“Şüphesiz sizin en hayırlınız ahlak bakımından en güzel olanınızdır.” (Buharî ve Müslim)
“İyilik, güzel ahlaktır. Kötülük ise kalbini rahatsız eden ve insanların haberdar olmalarından hoşlanmadığın şeydir.” (Müslim, el-Birr 15)
“Şüphesiz ben iyi ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” (İmam Malik; Muvatta, Husnu’l Hulk, 8, II/904)
“Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kimsedir.” (Buhari, Sahih, Kitabu’l-İman)
“Mümin güzel ahlakıyla, hiç ara vermeden akşama kadar oruç tutar, sabaha kadar namaz kılan kimsenin derecesine yükselir.” (Ebû Davud)
“Güzel ahlak; güler yüzlülük, cömertlik, ve kimseyi üzmemektir.” (Tirmizi)
“Bir kimse Rasûlullah’a, “İslamın en hayırlısı hangisidir” diye sorduğunda Rasulüllah "Yemek yedirmen, tanıdığına tanımadığına selam vermendir." cevabını verdi.” (Buhari, Sahih, Kitabu’l-İman)
“Sizin hiçbiriniz kendiniz için arzu ettiğinizi, kardeşiniz içinde arzu etmedikçe iman etmiş olamaz.” (Buhari, Sahih, Kitabu’l-İman)
“Güzel ahlak güler yüz hayırlı işlerde el açıklığı, bir de kimseye eziyet etmemektir." (Tirmizi)
Gerek yukarıda verilen ayet ve benzerleriyle, gerekse bu hadislerle Hz. Peygamber’in hayatı birlikte düşünüldüğünde, iyi ahlak sahibi dindar insanın, dininin emirlerini yerine getirirken, Yaratıcı’sı, kendisi ve toplumla ilişkilerinde denge ve adalet temelinde hareket etmesi ve biriyle ilişkisini öncelerken diğerlerini ihmal etmemesi gerektiği de anlaşılmaktadır.
Bir ahlak sistemi olarak İslam’ın ahlaka verdiği önem, birey ve toplumu korumaya ve onların geleceğini sağlamaya yöneliktir. İslam, ahlaki düzeni, birey ve toplumdan başlayarak yukarı doğru çekmiş, nihayet sosyolojik çerçeve ile yetinmemiş, onu külli ve mutlak düzene uydurmak istemiştir. Bu anlam çerçevesinde Kur’an ahlaki ilke, norm ve değerler üzerinde ısrarla durmuş ve ahlakı toplumsal hayatın ana kaynağı olarak görmüştür.
Bütün bunları düşündüğümüzde, güzel ahlakın Müslümanlar için ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz. Güzel ahlakın Müslüman toplum için hayatiliğini, Kur’an ayetlerinin pek çoğunda bulmak mümkündür. Diyebiliriz ki Kur’an’da birey ve toplumun iyi ahlak sahibi olması birinci plandadır. Kur’an’ın yaklaşımında güzel ahlak, inanç ve ibadetin ayrılmaz bir parçası olarak görülür. Kur’an’da güzel ahlakın olmadığı yerde iman ve ibadetin anlamsızlığı vurgulanır. Kur’an, insanın Allah’a, kendine ve topluma ilişkin güzel ahlaka dayalı sorumluluk alanlarını belirleyen bir Kitap’tır. Ahlak kavramının bir insanın bütün davranışlarını kapsadığı hesaba katılırsa, onun inanç, ibadet ve insanın diğer boyutlarıyla ayrılmaz bağı anlaşılır.
Neden ahlak eğitimi?
“Neden ahlak?” sorusunun cevabını ortaya koyduktan sonra şimdi de “Neden ahlak eğitimi?” sorusunun cevabı üzerinde durarak konunun önemini anlamaya çalışabiliriz.
Ahlak eğitimi, insanların toplumda birbirleriyle ilişkilerini, birbirlerine nasıl davranmaları gerektiğini öğreten bir eğitim biçimidir, aynı zamanda bir davranış bilimidir.
Ahlak eğitimi, toplumun her alanında, bilimsel, teknik, kültürel, zihinsel, siyasal ve toplumsal boyutların tamamını içine alacak şekilde yapılmalıdır.
Ahlakın birey ve toplum açısından önemini, imanla ayrılmaz bir bütün olduğunu ve de Hz. Peygamber’in güzel ahlak yönünün ağırlığını anladığımız zaman, ahlak eğitiminin birey ve toplum için ne kadar önemli olduğunu da anlamakta gecikmeyiz.
Ahlak eğitimi, Müslüman toplumun imanını, Müslümanlığını besleyen, güçlendiren ana damardır.
Ahlak eğitiminde toplumumuzun bütün kesimleri, hedef kitle içinde yer alır, camiye ve kursa gelen, müftülüklere gelen, sokakta karşılaştığımız, evine ziyarete gittiğimiz ve evimize ziyarete gelen herkes, ahlak eğitimimizin kapsamındadır:
Çocuklar, ergenler, gençler, yaşlılar, erkekler, kadınlar, aileler, işçiler, memurlar, yönetenler, yönetilenler, suçlular, suçsuzlar, cezaevinde olanlar, hastalar, engelliler ve sağlıklılar, örgün eğitime katılanlar, yaygın eğitime katılanlar, yani herkes. Hedef kitleyi böyle belirlersek, hem formel eğitimde hem de informel eğitimde söz ve davranışlarımızın ahlak eğitimi açısından ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar.