KUR'AN'DA EĞİTİMCI - EĞİTİLEN İLİŞKİSİNE ÖRNEKLER
“Büyük pişmanlık duyan Âdem, Rabbinden bir takım kelimeler öğrenip onlara göre hareket etti.
Rabbine yalvardı. Allah da tövbesini kabul etti. Zaten O (cc) tövbeyi kabul eder, merhameti boldur.” (Bakara, 2/37)
Eğitim istektir. İstekli olmak edepli olmaktır. Değişim arzusu arayışı, arayış eğitimi getirir. Hz. Âdem’de eğitim sürecinde oluşabilecek olumsuz durumlarda tavrımızın nasıl olması gerektiğini bize gösterir. Yanlış yaptığımızda hatayı kendimizde aramalı, sürece veya eğitimciye hatayı yüklemeye çalışmamalıyız. Eğitimden vazgeçmemeliyiz.
“Allah, İblis'e: Secde etmeni emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan ne oldu? dedi. O da: Ben ondan üstünüm, beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın, dedi.” (A’raf, 7/12)
Şeytan’ın niçin secde etmediğini bilmesine rağmen Allah’ın yine de sebebini/mazeretini sorması eğitimcilere peşin hükümler vermemesini, niyet okumamayı öğretir.
Herhangi bir davranışın onlarca nedeni olabileceğini unutmamalıdır eğitimci. Zannettiği şeyle değil muhatabın belirttiği mazeretle karar vermelidir.
“Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz!” (Hud, 11/38)
Eğitilen için bazen eğitim pratikleri anlamsız gelebilir ama bilmelidir ki eğitim bir süreçtir, beklenilen/umulan değişim aniden gerçekleşmeyecek bir takım çalışmalarla bir süre sonra ortaya çıkacaktır. Bu nedenle şeriata aykırı olmayan talepleri yerine getirmeye bütün gücümüzle gayret etmeliyiz.
“Bir vakit de İbrahim: Ya Rabbi, ölüleri nasıl dirilteceğini bana gösterir misin? demişti. Allah: Ne o, yoksa buna inanmadın mı? dedi. İbrahim şöyle cevap verdi: Elbette inandım, lâkin sırf kalbim tatmin olsun diye bunu istedim. Allah ona şöyle dedi: Dört kuş tut, onları kendine alıştır. Sonra kesip her dağın başına onlardan birer parça koy. Sonra da onları çağır! Koşa koşa sana geleceklerdir. İyi bil ki Allah azizdir, hakîmdir (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir).” (Bakara, 2/260)
Eğitim veya değişim hem aklın hem kalbin ikna olması, iman etmesi ile gerçekleşir. Eğitimcinin sadece akla veya sadece kalbe hitap etmesi veya buna yönelik programlar geliştirmesi, uygulamalarda bulunması eğitimi eksik ve anlamsız bırakır.
Eğitilenin her türlü soruyu sorabilmesi, korkma, utanma gibi sebeplerle ikna olmadığı şeylerin peşinden gitmemesi gerekir. Eğitilenin, konumunun buna engel olmaması için kendisini denetlemesi lazımdır. Sorulmayan her soru kalpte ve akılda büyüyerek süreci olumsuz etkiler.
Eğitimcinin her türlü soruya açık olması gerekir. Soru eğitilenin isteğini, çabasını gösteren bir kanıttır. Süreci gizemden uzak, soru sormaya teşvik edici şekilde düzenlemesi gerekmektedir.
“Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona: Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin? dedi. O da: Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın, dedi.” (Saffat, 37/102)
Eğitim eğitimci ve eğitilenin karşılıklı rızası/isteği ile gerçekleşir. Zorlama ile bilinçsizce yapılan/öğretilen/gösterilen davranışlar hızla unutulur. Bereketi kaybolur. Ancak bu şekilde öğrenci öğretmenini geçer ve çıtayı yükseltir.
“Ey bizim Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını senin kutsal mabedinin yanında, ekin bitmez bir vadide yerleştirdim. Ey bizim Rabbimiz! Namazı gereğince kılsınlar diye böyle yaptım. Ya Rabbi! Artık insanların bir kısmının gönüllerini onlara doğru yönelt, onları her türlü ürünlerden rızıklandır ki Sana şükretsinler.” (İbrahim, 14/37)
Eğitim sadece bilgi ve teori aktarımı değil aynı zamanda hayattır. Uygulamaları ödevleri onu hayatın kendisi kılar. Pratikleri, sınavları süreklidir.
Gelişerek değişir eğitim çalışmalarımız.
Ekip olmayı sağlayan unsurlar içermelidir eğitim. Bireysellikten ümmet anlayışına götürmelidir eğitileni. Ben yerine biz dedirtmelidir.
“İbrâhim ile İsmâil Beytullah’ın temellerini yükseltirken şöyle dua ediyorlardı. “Ey bizim Kerîm Rabbimiz! Yaptığımız bu işi kabul buyur bizden! Hakkıyla işiten ve bilen ancak Sen’sin.” (Bakara, 2/127)
Eğitimci ve eğitilenin beraber yapacakları işler samimiyeti ve güveni artıracaktır. Söyledikleri/istedikleri ile yaptıkları uyumlu olan bir eğitimci eğitilenin amaç ve sürece olan güveninin sağlamlaştıracaktır. Günümüzde sıkça söylenen hocanın dediğini yap yaptığını yapma anlayışı sürecin hatasını/başarısızlığını baştan kabullenmeye örnek iken Hz. İbrahim hem dediğimi hem yaptığımı yap özgüveni ile işin doğrusunu gösterir bizlere.
“Her ikisi de Allah’ın emrine teslim olup, İbrahim oğlunu şakağı üzere yere yatırıp, Biz de ona:
“İbrahim! Rüyanın gereğini yerine getirdin (onu kurban etmekten seni muaf tuttuk)” deyince (onları büyük bir sevinç kapladı). Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!” (Saffat, 38/105)
Sınav sonuçları dikkatle incelenmeli ve sonuç eğitilene bildirilmelidir. Böylelikle eğitilen motive olur veya nerede hata yaptığını fark eder.
“Mûsâ ona, “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi.” (Kehf, 18/66)
Eğitimci ve eğitilen arasındaki karşılıklı saygı tarafların sürece verdiği değeri gösterir. Allah için değişmeye, Allah için değiştirmeye çalıştığımızı edep ile hatırda tutarız. Edep vücudumuzu, nefsimizi eğitir. Edep ruhumuzu diriltir.
Eğitimciye karşı edepli olmak öğrenciyi kâinata karşı edepli olmaya hazırlar. Kâinata karşı edepli olana kâinat öğretmen olur. Edep nefsi küçültür, kibri engeller.
Bizim için eğitim Allah rızasına ulaştırıyorsa değerlidir. Doğruya iletici bilgi’nin peşinden koşarız sadece. Bunun dışında kalan bilgi, beceri asla hayatımızın gayesi haline gelmez.
“Bir de üzerine, sahte bir kan bulaştırılmış gömleğini getirdiler. Yakub dedi ki: “Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Anlattıklarınıza karşı yardımı istenilecek de ancak Allah’tır.” (Yusuf, 12/18)
Kardeşlerini kuyuya attıktan sonra karşısına çıkan oğullarına karşı Hz. Yakup’un tavrı eğitimcinin eğitimden vazgeçemeyeceğini, küsemeyeceğini, eğitimin aynı zamanda bir imtihan olduğunu sürekli hatırlaması gerektiğini gösterir. Öğrenciler hayal kırıklığına yol açsalar da bu çabanın nihai hedefi ve başarının kaynağının Allah olduğunu unutmamak gerekir.
Bazen, öğrencinin eğitimi bırakmaması için görmezden gelinmesi gereken davranışları olabilir.
Bu zor durum da sabır ve tevekkülle yola devam edilmeli, sıkıntılara tahammül edilmelidir.
“Yûsuf onlara şöyle dedi: Size bugün azarlama ve başa kakma yok. Allah sizi bağışlasın, affetsin. O merhamet edenlerin en çok merhamet edenidir.” (Yusuf, 12/92)
Kendisini kuyuya atıp ölüme terk eden kardeşlerine karşı Hz. Yusuf’un tavrı eğitimcinin affedici olmasını, merhametini, başa kakmayıcılığını gösterir.
“Mûsâ, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi.
Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim” dedi.” (A’raf, 7/143)
Eğitim ve soru ile ilgili yukarıda zikredilen başlıklarımızın dışında eğitilen şuna da hazır olmalıdır: her türlü soruyu sorabilirim ve açık bir şekilde cevap alırım ama bazen benim anlamayacağım veya bana söylenmeyecek cevaplar olabilir.
Eğitimci eğitimin bir süreç olduğunu öğrencinin seviyesi ve hızı göz önünde tutularak en verimli olacağı zaman en uygun verilerle beslenmesi gerektiğini, planlamayı da buna dikkat ederek hazırlamayı unutmamalıdır.
“Musa ile otuz geceliğine sözleştik, buna on gece daha ekledik, böylece Rabbinin belirlediği buluşma süresi kırk geceye ulaştı. Musa kardeşi Harun'a dedi ki; «Soydaşlarım arasında benim yerimi tut, kötülükleri düzelt, bozguncuların yoluna girme.” (A’raf, 7/142)
Hz. Musa kardeşine yaptığı uyarılarla eğitimin asla tek yönlü olmadığını ve hiçbir insanın asla ben artık eğitimimi tamamladım dememesi gerektiğini bize öğretmektedir. Eğitimcilerin net ve anlaşılır görev tanımları organizasyonun sağlıklı işlemesi için gereken bir unsurdur.
“Ey anamın oğlu! dedi Harun: Lütfen sakalımdan, saçımdan beni çekiştirip durma. Ben, senin “İsrailoğullarının içine ayrılık soktun, sözümü dinlemedin!” diyeceğinden endişe ettim.” (Taha, 20/94)
Eğitimciler uyum içerisinde çalışmalı, nefislerini, kişisel arzularını, görüşlerini sürece dâhil etmemelidirler. Ortak amaç, ortak bir yöntemi ve uyumlu çalışmayı gerektirmektedir. Eğitimci bunun bir imtihan olduğunu ve bazen de imtihanın diğer eğitimciler eliyle gerçekleşebileceğini kendine hatırlatmalıdır.
Eğitimci organize bir çalışmada bazen kendi görüşlerinin bazen de diğer eğitimcilerin görüşlerinin uygulanabileceğini bilmeli ve bu durumu bir rahmet olarak karşılamalıdır.
Hz. Harun bir peygamber olmasına ve doğruyu yapmasına rağmen Hz. Musa’nın öfkesine karşılık vermemiş, haklı iken de bazen alttan almanın gerektiğini bize göstermiştir. Sıcak ve samimi bir üslup ile Hz. Musa’yı uyararak hem öfkesinin dinmesini, hem de nihai amacın büyüklüğünü hatırlamasını sağlamıştır. Kendilerini izleyen İsrail Oğullarının “bunlar birbirlerine girdi” diyerek fitne çıkarmalarına engel olmuştur.
“Musa ona: Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı? dedi. Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin. (İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin? Musa: İnşaallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem. (O kul:)
Eğer bana tâbi olursan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma! dedi. Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Hızır) gemiyi deldi. Musa: Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! dedi. (Hızır:) Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi. Musa:
Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme; işimde bana güçlük çıkarma, dedi. Yine yürüdüler.
Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın! (Hızır:) Ben sana, benimle beraber (olacaklara) sabredemezsin, demedim mi? dedi. Musa: Eğer, dedi, bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Hakikaten benim tarafımdan (ileri sürebilecek) mazeretin sonuna ulaştın. Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa:
Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi. (Hızır) şöyle dedi: “İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim.” (Kehf, 18/66-78)
Eğitim, eğitimci ve eğitilenin bilinçli, açık, net olması ayrıca hedef ve metotlarının belli olması ile gerçekleşmelidir. Düşünmeyi, sorgulamayı teşvik eden eğitimciler ve metotlar ile çalışılmalıdır.
Eğitimci her söylediğinin sorgusuz kabul edilmesini istememeli, beklememeli, engellemelidir.
Eğitilenin aynı zamanda eğitimci, eğitimcinin de aynı zamanda eğitilen olduğu ve bu süreçte önemli olanın birey ve içerik olduğu hatırlanarak hiç kimsenin körü körüne takip edilmemesi gerekmektedir.
Hesap verilecek nihai merciin Allah olduğu ve O’nun rızasına uygun olmadığını düşündüğümüz hiçbir işte eğitimcinin veya çoğunluğun takipçisi olmamamız gerekmektedir. Hz. Musa’nın bu tavrı bizlere itaat, soru sorma, edep, sabır vb. konularda tavrımızın nasıl olması gerektiğini öğretmekte.
“Bunun üzerine Musa: Ey Samiri, peki senin amacın neydi? dedi.” (Taha, 20/95)
Eğitimci, hatası ne olursa olsun eğitilenin yaptığı işlerdeki niyetini sormalı sadece kendi görüşüne, gözlemlerine, duyumlara göre hareket etmemelidir.
“Defol! dedi Mûsâ, artık ömür boyunca sen: “Bana dokunmayın, benden uzak durun!” diyeceksin, yalnız yaşamaya mahkûm olacaksın. Ayrıca senin asla kurtulamayacağın bir ceza günü var. Şimdi tapınıp durduğun tanrına bak! Biz onu yakacağız, sonra da ufalayıp denize savuracağız.” (Taha, 20/97)
Eğitim sürecini, diğer eğitilenleri olumsuz etkileyecek davranışlara izin verilmemelidir.
Eğitimci bu tür durumlarda alması gereken sert kararları verebilmelidir. Ceza açık ve anlaşılır olmalıdır. Eğitilenler niçin ve hangi durumlarda ceza verildiğini bilmelidir ki kendilerini bu davranışlardan uzak tutabilsinler.
Ceza suç ile orantılı olmalıdır. Aynı suçun bir daha işlenmesine engel olacak kadar. Eğitimci süreç boyunca aynı suça aynı cezayı vermesi gerektiğini bilerek dikkatli davranmalıdır. Hatalı davranış devam ettiği halde bir süre sonra vazgeçeceği cezai uygulamalardan sakınmalıdır.
“Musâ dedi ki: Ey Rabbim! Benim göğsümü genişlet. İşimi kolaylaştır, dilimin düğümünü çöz ki sözümü anlayabilsinler.” (Taha, 20/25-28)
Eğitilenin kendini tanıması, eksikliklerini bilmesi ve bunları itiraf etmekten çekinmemesi gerekir ki eğitim bunlara göre şekillensin ve en fazla faydayı sağlasın. Eğitilenin tanınması eğitimin süresi, hızı, yoğunluğu gibi unsurların belirlenmesi için yani eğitimin planlanması için gereklidir.
Eğitilen eğitimcide her türlü sıkıntısını dillendirebileceği bir samimiyet ve güven bulmalıdır.
“Talut ordusunu harekete geçirip sefere çıkınca askerlerine şöyle dedi: “Allah sizi, bir ırmakla imtihan edecektir. İmdi onun suyundan içen benden sayılmayacak; Sadece avucuyla aldığı miktar muaf olmak üzere, Kim onun suyunu içmezse o da benden sayılacaktır.” Derken onların pek azı hariç, varır varmaz ondan içtiler. Talut ile yanındaki müminler ırmağı geçince O vakit beri yanda kalanlar: “Bugün bizim Câlut ve ordusuna karşı duracak takatimiz yoktur.” dediler. Ölümden sonra diriltilip Allah’ın huzuruna çıkacaklarını bilenler ise şöyle dediler: “Nice küçük topluluklar vardır ki, Allah’ın izniyle, büyük cemaatlere galip gelmiştir. Doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 2/249)
Eğitimci eğitileni süreç konusunda bilgilendirmelidir. Bilgi, beceri ve duygusal yönlerden eğitilene destek olmalıdır. Eğitilenin süreci ve gereklerini bilmesi kendisini buna hazırlaması açısından önemlidir.
“Davud dedi ki: And olsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır, dedi. Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı. Derken Rabbinden bağışlama diledi, eğilerek secdeye kapandı ve Allah’a yöneldi.” (Sad, 38/24)
Hz. Davud iki şey göstermekte; Her olayı imtihan bilmek ve ona göre davranmak. Öğretmenin aynı zamanda öğrenci olduğunu hatırlaması ve kendini eğitim sürecinin dışında görmemesi gerekir.
Ve yine taraflardan sadece birini dinlemekle karar verilmemesi gerektiğin, bunun diğer taraf için haksız karar verebileceğimize neden oluşturacağını.
“Bir de kuşları teftiş etti de: Hüdhüd’ü neden göremiyorum, yoksa kayıplara mı karıştı? dedi.” (Neml, 27/20)
Eğitimci her öğrencisine aynı dikkat, rikkat ve sevgi ile yaklaşmalıdır. Her öğrenciye aynı şekilde adaletli davranmalı, her öğrenci kendinin diğerlerinden daha farklı olmadığını hissetmelidir.
İnsanlardan, hayvanlardan, cinlerden oluşmuş bir ordu içerisinde tek bir kuşun eksikliğini fark etmelidir eğitimci. Vurdumduymazlık, boş vermek eğitimcide olmaması gereken özellikler.
Eğitimcilik hak edilmelidir, her bir öğrencinin hangi seviyede hangi halet-i ruhiye de olduğunu bilmek ve onları takip etmek ve sürekli kendini geliştirerek öncü olmaya çalışmaktır.
“Onu mutlaka ağır bir cezaya çarptırırım veya boynunu keserim ya da bana muhakkak mazeretini gösteren açık, kesin bir gerekçe getirir, dedi.” (Neml, 27/21)
Eğitim sadece gönül işi değil, disiplin ve yaptırımlarla dolu uzun ve zor süreçtir. Eğitimci diğer öğrencileri veya süreci olumsuz etkileyecek davranışlara karşı net tutumunu göstermelidir.
Öğrenciyi bekleyen uzun ve zorlu mücadele için gerekli olan donanımın bazen ceza ile sağlanabileceğini unutmamalıdır.