Müslüman Öğrencinin Sorumlulukları
Şanı pek yüce olan Rabbimiz Allah’ın, hiçbir insanı amaçsız yaratmadığını ve dolayısıyla da başıboş bırakmayacağını bilmeyenimiz yoktur. Herkesin dünyevî olarak yaşına, durumuna ve konumuna göre ucundan tuttuğu ya da tutacağı bir işi ve uyduğu ya da uyacağı bir anlayışı vardır. İnsan, uyduğu anlayışın ve ucundan tuttuğu işin izini sürerek hayatını idame ettirir. Müslümanın ise bunların harici olarak terki mümkün olmayan, şüphe içermeyen bir örneklik ve tebliğ vazifesi vardır. Hele bu Müslüman, bir de gençse ve hele hele bir de öğrenci ise bu örneklik ve tebliğ vazifesi, onun üzerinde nasıl da güzel duruyor olacaktır.
Müslüman gencin ve gençliğiyle birlikte öğrenci olan bir Müslümanın Rabbi için, inancı için yapacağı o kadar çok amel var ki saymakla bitirebilir miyiz, bilemiyorum. Rabbimizin güzel selamının hep üzerlerinde olmasını dilediğimiz aziz Peygamberlerimiz, hayatlarını idame ettirdikleri dünyevî mesleklerinin yanında, asıl üzerinde durdukları ve ömürlerini verdikleri uğraşları, peygamberliklerinin gereği olarak örneklik ve tebliğ görevleridir. Ve çok ilginçtir ki, kerim kitabımız Kur’an’da Peygamberlerimizin mesleklerine pek de değinilmez öyle. Birkaçının yaptığı iş anılır sadece. Ama genelinin yalnızca Allah’a ve onun yüce yolu olan İslam’a davetlerinin, bu davet yolundaki mücadelelerinin, örnekliklerinin, önderliklerinin gündem edildiğini görüyoruz Kur’an’ımızda.
Yüce Rabbimizin kendilerinden hep razı olmasını istediğimiz Sahabe efendilerimizin hayatlarına göz attığımız vakit de, dünyevî uğraşlarının pek gün yüzüne çıkmayıp hep Allah’ın dini uğrundaki gayret ve mücadeleleri ileri temayüz ettiklerine şahit olmaktayız.
Yine Yüce Allah’ın eşsiz ve mükemmel yoluna vakitlerini, mallarını, canlarını ve dahi bütün varlıklarını feda etmiş âlimlere, mücahidlere ve şehidlere dikkat kesildiğimizde de pek farklı bir tablo ile karşılaşmıyoruz. İlk insan, ilk peygamber, ilk davetçi, ilk örnek ve ilk önder olan Âdem’den (aleyhisselam) kıyamete değin bu durumun farklılık arz etmediğini, yalan söylemeyen tarih bize göstermektedir.
Bu sözleri serdetmemize sebep, Müslüman öğrencilere âcizane sorumluluk ve yükümlülüklerini hatırlatmaktır. Bizlere, örnekliğin ve önderliğin en muhteşemini sunmuş olan peygamberlerimizin, sahabe efendilerimizin, âlimlerimizin, mücahidlerimizin ve şehidlerimizin mirası olan yüce İslam davasını, yolunu sürdürme ve insanlara ulaştırma görevini üstlenecek potansiyele sahip olanlardır öğrenciler. Çünkü onlar için, muhatap kitle bulma sorunu yoktur. Her an, her yerde ve her şekilde Rablerinin benzersiz yoluna davet edecekleri insanları etraflarında hazır bulabilirler. A kişisi olmazsa B kişisine ulaşabilir; o da olmazsa C ya da D ve belki de E kişisi bekliyordur onu farkında olmadan. Aziz İslam’ın, Müslümanlık tarihimiz boyunca gençlerin omuzları üzerinde büyüdüğünü, yürüdüğünü okuyanlarımız ve dinleyenlerimiz çoktur. Bir Müslüman öğrenci, ister lisede olsun ister üniversitede, kesinlikle üstlendiği İslam davasının örnekliğini ve gücü yetebiliyorsa önderliğini yapabilmelidir, yapmaya gayret sarf edebilmelidir. Çünkü Müslümanların tarihi, buna işaret etmektedir. Eğer bugün dinimizin kaynak eserlerinden ve tarihten o yaşanmışlıkları okuyup dinleyebiliyorsak, aynı şeylerden bizlerin de mes’ul olduğunu idrak etmemiz gerekiyor. Özellikle de öğrenci kardeşlerimizin bu noktada sorumlulukları daha fazladır. Maddi kaygıları yoktur, birilerini geçindirmekle sorumlu değillerdir, evde bekleyenleri, özleyenleri, kendilerinden ekmek isteyenleri yoktur. Bu örnekleri çoğaltabiliriz ama buna gerek görmüyoruz; zira Müslüman öğrenci kardeşlerimizin bu sözlerle anlatılmak isteneni anlayacak kadar akl-ı selim sahibi olduklarına inanıyoruz.
Neler yapılabilir peki?
Kesinlikle ve özellikle Müslüman öğrencinin kendini iyi yetiştirmesi gerekmektedir. Bunu söylerken, onlarca tefsir, hadis, fıkıh, tarih vb. kitaplarını devirmesini kastetmiyoruz tabi. Bununla, taşımakla şeref duyduğu ve izzetlendiği inancını, salih amellerini, samimiyetini, heyecanını hep diri ve cevval tutmasını kastediyoruz. Pek çok şeyi bilmeyebilir, bilgi noktasında eksikliği çok olabilir; ancak ihlası ve samimiyeti her daim canlı olursa bu haliyle iyi bir örnek Müslüman olmayı başaracaktır Allah’ın izniyle. Bu yolda yürürken, eksiklerini tespit edecek ve zamanla kemale ermenin gayretinde olması gerekecektir. Ama yürürken… “Göç yolda düzülür” sözünden yola çıkarak konuyu değerlendirdiğimizde, durağanlığın, “şunları halledeyim de yola öyle çıkayım” düşüncelerinin Müslüman öğrenciyi zarara uğratacağını ifade etmeliyiz. Neden zarara uğruyor peki? Çünkü ömür çok kısa. Azrail meleğin (aleyhisselam), kişiye ne vakit “selam” vereceğini bilemiyoruz. Rasulullah Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem), kıyametin kopacağını görsek de elimizdeki fidanı dikmemizi istemesi, tam da bu noktada anlamını kavramaktadır. Hadis-i şerifteki fidanı, her bir insan teki olarak anlayabiliriz. O kişilere iman nurunu, Allah’a gerçek manada kul olmanın tariflere sığmaz lezzetini tattırabilirse Müslüman öğrenci, işte o vakit fidanı dikmiş demektir. İşte şimdi kıyamete hazır demektir. İşte şimdi kazançlı çıktı demektir. Allahu âlem…
Önce güzel ve daimi örneklik… Sonrasında bu güzellikleri saçacağımız muhataplarımız… Bunlar, sınıfımızda olabilir, fakültemizde olabilir, üniversitemizde olabilir, camide karşılaştığımız, birlikte aynı safa durduğumuz herhangi bir kişi olabilir. Ama muhakkak surette birileri olmak zorundadır. Asla unutulmaması gereken bir hakikat de şudur ki; “tarihte her hareket, bir kişinin ayağa kalkmasıyla başlamıştır.” Müslüman öğrenci de bulunduğu yer, temsil ettiği konum itibariyle hareketini başlatmalıdır Allah için. Küçük bir adım sadece. Bize düşen çaba. Başarıya ulaştırmak Rabbimizin elinde. İnsanlar, davetine icabet etmiyor diye kendini yiyip bitiren önderimiz ve öğretmenimiz Muhammed Mustafa’ya (sallallahu aleyhi ve sellem), “sana düşen tebliğ etmektir” diyen Yüce Rabbimizin bu ilahi uyarısını Müslüman öğrenci de dikkate almalıdır. Her kişi, üzerine düşeni yapmakla yükümlüdür. Ama yapmakla… Yapacağız, yapmak zorundayız. Üzerimize düşen şey, peygamberlerimizle başlayan ve kıyamete kadar asla dur durak bilmeyen tevhid mücadelesidir. Bu çağları aşan mirasın sürdürücüsü olmanın bahtiyarlığını hissetmelidir Müslüman öğrenci.
Daha başka ne yapılmalı peki?
Müslüman öğrenci, kendine dönük olarak her gün en az iki sayfa Rabbinin kitabı olan Kur’an’ı anlayarak okumalıdır. Anlayamadığı yerler için tefsirlere başvurmalıdır. Yolların en güzeli olan aziz İslam üzere en doğru şekilde nasıl yürüyebileceğini bilip öğrenmek için elçiler elçisi, önderler önderi Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hem hayatını ve hem de hadislerini günlük olarak bir program çerçevesinde okumalıdır. Müslüman öğrenci. Yine her gün “bütün kitaplar tek bir Kitabın daha iyi anlaşılması için okunur” sözünden ilhamla belirli oranda inancını ve bilincini pekiştiren kitaplardan faydalanmalıdır.
Takip ettiği ve tavsiye edeceği bir dergisi ya da gazetesi olmalıdır. Fikirsiz Müslüman öğrenci olamaz. Onun için de okumak en önemli alametifarikasıdır Müslüman öğrencinin. Ve bunların hepsini aynı davaya mensup olduğu kardeşleriyle birlikte yapmaya, bir ümmet, bir cemaat olmaya çalışarak sürdürmelidir.
Bulunduğu okulda, bölümde derslerini aksatmamalı ve çalışkanlığıyla da dikkatleri üzerinde toplamalıdır. Çalışkan bir öğrencinin sözü dinlenilirlik kazanacaktır. Özüyle, sözüyle bir olan Müslüman öğrenci, istemese de çevresine olumlu katkı sağlayacaktır. Bu katkıyı davası yönünde sağladığı zaman cennet onun olacaktır, cennetin nimetleri onu bekler olacaktır. Allahu âlem…
Buraya kadar üzerinde durduğumuz şeyler, bütün Müslümanları kapsamaktadır tabi. Yalnızca öğrencilere, gençlere münhasır değil. Ama buradaki sözlerle öğrencileri ön safa almak istedik.
Namazda ön safta durmanın ne kadar önemli olduğunu bilen bir Müslüman öğrenci, tebliğ ve örnekliğin ön safında olmanın önemini de biliyor olsa gerektir.
Rabbimiz, hakkıyla dininin künhüne vakıf olabilmeyi, hakkıyla bu güzel yükü taşıyabilmeyi, hakkıyla başkalarına ulaştırabilmeyi ve son anımıza kadar bunu sürdürebilmeyi nasip eylesin hepimize.
Amin.