* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Ehl-i Beyt ve Kerbelâ  (Okunma sayısı 40 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Ehl-i Beyt ve Kerbelâ
« : Dün, 10:49:31 ÖÖ »


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ

‘Ev halkı’ anlamına gelen ‘Ehl-i beyt’ terkîbi, ev sâhibiyle onun eşi, çocukları, torunları ve yakınlarını kapsama alanına alan bir tâbirdir. Dar anlamıyla ev sâhibini, eşini ve çocuklarını ifâde eden bu tâbir, genişletilmiş anlamıyla ev sâhibinin torunlarını ve yakınlarını da içine alır. Câhiliye devri Arap toplumunda kabîlenin hâkim âilesini ifâde eden Ehl-i beyt tâbiri, İslâmî dönemden îtibâren günümüze kadar sadece Hz. Peygamber Efendimizin âilesi ve soyu mânâsına gelen bir terim olmuştur. Şîî kaynaklarda Ehl-i beyt tâbiri yerine daha çok ‘ıtre’ kelimesi kullanılır. Osmanlıca bir terkîb olan ‘Ehl-i beyt’ Arapçada ‘Ehlü’l-beyt’ şeklinde telaffuz edilir.

‘Ehlü’l-beyt’ terkibi, Kur’ân-ı Kerîm’de üç yerde geçer. Bunların birinde Hz. İbrâhim’in hanımı, birinde Hz. Mûsâ’nın annesi, birinde de Hz. Peygamber’in hanımları kastedilmiştir. Yüce Allah, Hz. Peygamber’in hanımlarına hitap ettiği âyette, onları kendi emirlerine itaat etmeye çağırmış, sonra da kendilerini günahlardan temizlemeyi dilediğini beyân etmiştir. Bu âyetin meâli şöyledir:

“(Ey Peygamber hanımları!) Evlerinizde oturun. Önceden câhiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Rasûlüne itaat edin. Ey peygamber’in ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzâb sûresi, 33/33.)

‘Ehl-i beyt’ tâbiri hadîs-i şeriflerde de geçmektedir. Bunların bir kısmında ashâbın, birçoğunda da Hz. Peygamber’in ev halkından bahsedilmiştir. Bu hadîs-i şeriflerden birinin meâli şöyledir:

“Ey insanlar! Ben de bir insanım. Yakında Rabbimin elçisi bana da gelecek ve ben onun dâvetine uyup gideceğim. Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri, insanı doğruya götüren bir rehber ve nûr olan Allah’ın kitabı Kur’ân’dır. Ona yapışın ve sımsıkı sarılın. Size bir de Ehl-i beyt’imi bırakıyorum. Allah’tan korkun da Ehl-i beyt’ime saygılı davranın! Allah’tan korkun ve Ehl-i beyt’ime saygılı davranın!”[1]

Hz. Peygamber’in kendisinden sonra, ümmetine sımsıkı sarılmayı tavsiye ettiği şeylerin başında Kur’ân-ı Kerîm gelir. Bazı rivâyetlerde Kur’ân-ı Kerîm’den sonra sünnete sarılmayı tavsiye etmiş[2], bazı rivâyetlerde de Ehl-i beyt’ini tavsiye etmiştir[3].

Hz. Peygamber’in Ehl-i beyt’i denilince bütün hanımları, kızları ve oğulları, torunları ve yakın çevresi akla gelir. Hz. Peygamber’in, Hz. Hatice ve Hz. Mâriye’den çocuk sahibi olduğu bilinen bir gerçektir. Mâriye’den olan oğlu İbrâhim, küçük yaşta vefat etmiştir. Hz. Hatice’den olan oğulları Kâsım ve Abdullah da küçük yaşta vefat ettiler. Kızlarından Rukiyye, Zeyneb ve Ümmü Gülsüm de Hz. Peygamber hayatta iken vefat etmişlerdi. Rukiyye ve Zeyneb’den olan iki erkek torunu da Hz. Peygamber hayatta iken küçük yaşta vefat ettiler. Zeyneb’in kızı Ümâme’den olan çocukların nesli devam etmedi. Ümmü Gülsüm’ün de hiç çocuğu olmadı.

Yani Hz. Peygamber hayattayken üç oğlunu, üç kızını ve iki de torununu kendi mübârek elleriyle mezara indirmiştir. Bilindiği gibi Hz. Peygamber, mahzûn bir peygamberdir. Kendisi hayatta iken vefat eden çocuklarından ve torunlarından ayrı olarak iki de eşini (Hz. Hatîce ve Hz. Zeynep bint Huzeyme) mezara koymuştur. Uhud savaşında şehîd olan amcası Hz. Hamza’nın ve halasının oğlu Abdullah b. Cahş’ın başucunda gözyaşı dökmüştür.

Hz. Peygamber’in kendinden sonra vefat eden kızı Hz. Fâtıma’dır. Peygamberimizin güzel ve pâk soyu da Fâtıma kanalıyla devam etmiştir. Yani Hz. Peygamber’in hanımlarının, Fâtıma’nın dışındaki çocuklarının, Hasan ve Hüseyin’in dışındaki torunlarının vefatlarından sonra “Ehl-i beyt” tâbiri, Hasan ve Hüseyin ve bir de bunların devam eden nesilleri için kullanılır hâle gelmiştir. Aslında Hz. Peygamber, bunun böyle olacağına yıllar önce şu şekilde işâret etmişti:

Bir rivâyete göre yukarıda mânâsını yazdığımız âyet (el-Ahzâb, 33/33) Hz. Peygamber’in hanımlarından Ümmü Seleme’nin odasında iken nâzil olmuş, Rasûlullah (s.a.v.) da orada bulunan veya sonradan gelen Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin’i abâsının altına alarak “Allah’ım, bunlar benim Ehl-i beytimdir, bunları günahlarından temizle!” diye duâ etmiş, bunun üzerine Ümmü Seleme, kendisinin ehl-i beyt’ten olup olmadığını sormuş, Hz. Peygamber de ona “Sen, zaten kendi yerindesin; sen hayır üzeresin” şeklinde cevap vermiştir[4].

Hz. Peygamber efendimiz, bu hadîs-i şerifi ile Ehl-i beyt’in kimden ve kimlerden oluştuğunu ve bu güzel neslin kıyâmete kadar hangi kanaldan devam edeceğini bildirmiştir. Evet, ‘Ehl-i beyt’ denilince akla ‘Âl-i abâ’ gelir. Hz. Peygamber’in, Necranlı hristiyanları mübâheleye[5] davet etmesi sırasında yanına sadece Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin’i alması da Ehl-i beyt’in bunlar kanalıyla devam edeceğinin bir işâretiydi.

Ehl-i beyt’in kimlerden oluştuğu hakkında ve bunların statüsü hakkında sünnî ve şii âlimler arasında görüş ayrılıkları vardır. Biz, bu ayrılıklardan, ihtilaflardan ve değişik görüşlerden söz etmeyeceğiz. İki tarafın ittifak ettiği noktaları gündeme getirmenin daha uygun olduğu kanaatindeyiz. Bize düşen, Ehl-i beyt sevgisini ve onlara karşı saygılı ve hürmetli olmayı yaygınlaştırmaktır. Ehl-i beyt’i sevdiğimiz gibi onları sevenleri de severiz; onlara saygı duyanlara da saygı duyarız. Onların hakkını gasb edenlere de kin ve nefretle bakarız.

Ne acıdır ki, Hz. Peygamber’in abâsının altına aldığı dört güzel insandan yalnız Hz. Fâtıma, normal ölüm ile ölmüş; diğer üçü kendilerine yönelik sûikasd ile hayatlarını kaybetmişlerdir. Hz. Ali, bir sabah namazına giderken hâricî İbn Mülcem[6] tarafından yaralanmış, iki gün sonra da vefat etmişti. Bilindiği gibi ikinci halife Hz. Ömer de sabah namazını kıldırırken Fârisî bir köle olan Fîrûz tarafından yaralanmış ve üç gün sonra hayatını kaybetmişti. Görüldüğü gibi kâtiller, her zaman karanlıktan meded umuyorlar.

Hz. Hasan, Ehl-i beyt’e saygısı olmayan gizli güçler tarafından zehirlenmiş (28 Safer 49/7 Nisan 669); Hz. Hüseyin de Yezid’in adamları tarafından 10 Muharrem 61/10 Ekim 680 tarihinde hunharca ve kalleşçe şehîd edilmişti.[7] Bu olaylar, İslâm tarihinin kanlı sayfalarıdır; Müslümanların bağrında devamlı kanayan yaralardır. Bize düşen mazlûmları rahmetle anmak, zâlimleri de Yüce Allah’a havâle etmektir.

Emevîler döneminde zulüm gören Ehl-i beyt, Abbâsîler döneminde de rahat yüzü görmedi. Onlara gereken saygı ve hürmeti Selçuklular ve Osmanlılar gösterdi. Özellikle Osmanlılar döneminde layık oldukları saygı ve hürmeti gördüler.

İslâm tarihinde Hz. Hasan neslinden gelenlere şerif, Hz. Hüseyin soyundan gelenlere seyyid adı verilmiş, kendilerine hürmet ve muhabbet göstermek Hz. Peygamber’i sevmenin bir tezâhürü olarak kabul edilmiş, halk arasında tanınmaları için farklı kıyafetlerde dolaşmaları sağlanmıştır. İsimlerini, şecerelerini ve sosyal durumlarını tespit eden teşkilatlar kurulmuştur. Zekât ve sadaka almaları haram olduğu için kendilerine beytülmalden tahsîsât bağlanmış, menfaat elde etmek amacıyla Peygamber soyundan geldiklerini iddia eden yalancılar ise cezalandırılmıştır. Osmanlılar döneminde, Şeyhülislamlık makamına bağlı olarak çalışan “Nakîbü’l-eşrâflık” müessesesi işte bu işler için kurulmuştur.

--------------------------------------------------------------------------------------------------

[1] Müslim, Fedâilü’s-sahâbe 37.

[2] Ebû Dâvûd, Menâsik 56; İbn Mâce, Menâsik 8; Muvatta, Kader 3.

[3] Müsned, V, 181.

[4] Tirmizî, Menâkıb 31.

[5] Mübâhale, iki tarafın birbirine lânet okuması ve Allah’ın lânetinin yalancılara olmasını dilemesi demektir. Hz. Peygamber, Hicretin dokuzuncu yılında Medine’ye gelen Necrân bölgesinin hristiyanlarını yüce Allah’ın emriyle mübâhaleye dâvet etmiş, fakat onlar böyle bir şeye cesâret edememişlerdi. Geniş bilgi için bakınız: Kurân-ı Kerim, Âl-i İmrân, 3/61-64.

[6] Hz. Ali, aldığı yaradan dolayı vefat edince kâtil İbn Mülcem’e de kısas tatbîk edildi ve öldürüldü.

[7] Hz. Hüseyin’i ve çevresindekileri şehid edenlerin âkibetleri çok fena olmuş ve her biri kötü bir ölüm ile ölmüşlerdir.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]