Efendimiz (s.a.v.) ve ticaret
Kur'ân-ı Kerimin ifadesiyle " Muhakkak ki Rasulüllah sizin için güzel bir örnektir, …" (Ahzab Suresi 33/21) dediği efendimiz (sav) bizlere her hususta olduğu gibi ticari konularda da örnek teşkil etmektedir.
İslam'ın namaz, oruç, hac, zekat, cihat ve emri bil maruf nehy-i anil münker gibi farzlarını öğreten güzel insan (s.a.v), ticaretin kurallarını da bir ibadet gibi öğretmiş, ve o konudaki hal ve hareketleri ile de bizlere örnek olmuştur.
Efendimiz (s.a.v.) ticaretle geçimini sağlayan bir toplumda dünyaya gelmiş ve orada yaşamıştır. Yaz kış ticaret kervanları düzenleyen Mekke toplumu ki, Kur'anı Kerim'de onlar hakkın da şöyle buyurmaktadır: "Kureyş'e kolaylaştırdığı için, evet, yaz ve kış seyahatleri onlara kolaylaştırıldığı için, onlar kendilerini açlıktan kurtarıp doyuran, kendilerini her türlü korkudan emin kılan şu evin Rabbine kulluk etsinler." (Kureyş Suresi 106 /1-4)
İşte bu toplumda yaşayan O güzel insan daha 12 yaşlarında iken bizzat ticaretle tanışmış, Amcası Ebu Talip'le beraber Şam istikametine giden ticaret kervanına katılmıştır.
Akıp giden günler içerisinde çobanlığın yanında ticari yaşamına da devam etmiştir. Daha peygamberlik öncesinde sergilediği doğru, dürüst, güvenilir ve centilmence hareketleriyle etrafındaki insanların beğenisini kazanmıştır. 25 yaşlarına geldiğinde yörenin en zeki, en soylu ve en zengin tüccar hanımı olan Hz. Hatice Validemiz'le evlenirken de bu özelliği belirleyici olmuştur.
Kırk yaşlarına geldiğinde peygamberlikle şereflenen Efendimiz (s.a.v.) o fıtri güzelliklerine bir de vahyin güzelliğini katmış, Rabbimin yönlendirmesi ile insanlığa hayat iksiri olan bir sistem, bir nizam sunmuştur. İbadetlerden ticarete kadar, dünya hayatından ahirete kadar beşeriyetin ihtiyaç duyduğu her konuyu insanlığa öğretmiş, yaşantısıyla da örnek olmuştur. İlahi vazifesine başlamasından sonra cereyan eden pek çok olayda da onun bu sosyal hayattaki örnek tavırları devam etmiştir. Bunu bir hadise ile örneklememiz gerekirse, Mekke de dışarıdan gelen tüccarların mallarına hileli yollarla el koyan, çevreye saldığı korku ve baskı ile değerinin altın da fiyatlarla almayı adet haline getiren Ebu Cehil, Araş kabilesinden bir araptan da bazı şeyler satın almış, ve fakat kararlaştırılan ücreti ödememişti.
Bu yabancı tüccar da ümitsizlik içinde Kabe’nin önüne varıp dua edip şikayette bulunmaya başladı. O sırada Ebu Cehil Mekke de Efendimiz (s.a.v) in ve müslümanların en azılı ve en belalı düşmanı halindeydi. Kötü şakalardan da hoşlanan bir yapısı vardı. Araşlı yabancının bu halini görünce hemen yanına sokularak şaka yapıp onunla dalga geçmek istedi:
Muhammed'e gidip durumu anlatmasını, bu problemini ancak onun halledebileceğini söyledi.
Onun hakiki niyetinden habersiz Araşlı adam da doğruca Efendimize gidip durumu anlattı ve kendisine yardım etmesi için yalvarmaya başladı.
Efendimiz hiç vakit kaybetmeden hemen ayağa kalktı ve haksızlığa uğrayan adamı da yanına alarak doğruca Ebu Cehilin evine gitti.
O kibrinden ve küfründen çatlayan Ebu Cehil ziyaret sebeblerini öğrenince hiç itiraz etmeden hemen adamın borcunu ödedi.
Daha sonra Hz. Muhammedin önündeki bu tavrına şaşıran arkadaşlarına olayı haber veren Ebu Cehil durumu şöyle açıkladı: Kapısı vurulduğunda bunu bütün evi saran bir deprem sarsıntısı gibi duyduğunu, şaşkına dönüp son derece dehşete düştüğünü ve Muhammed le birlikte ağzından köpükler saçan dev gibi azgın bir devenin de gelmiş bulunduğunu ve "şayet Muhammedi teskin için ve adamın hakkını vermek için gecikseydim o azgın deve beni hırsla yiyip parçalayacaktı" demek suretiyle kendisini savundu.
Muhakkak ki insanlar sosyal hayatta madde ile iç içe yaşamaktalar. Maddi güç ve mali imkanlarla çözülecek pek çok problemlerle karşı karşıyalar.
Toplumda fakirliğin giderilmesi, ihtiyaçların karşılanması , mukaddesatın korunması, cihad ordularının hazırlanması, ilim ve irfan yollarının kurulması, toplumda muhtaç duruma düşmüş yaşlı, hasta ve sakatların korunması, fitne ve fesadın önlenmesi için tedbirlerin alınması, ve hasetten evliliği teşvik edici yardımların yapılması, işsizlere iş imkanı hazırlanması gibi mali imkanlarla çözülecek pek çok problem vardı.
Rabbü'l Alemin göndermiş olduğu ilahi nizam da, Kur'anı Kerim'de bu tür problemlerin halli için çeşitli yollar göstermişti. Alimlerimiz ve fakihlerimiz tarafından da zamanla bizim anlayabileceğimiz şekle ve kıvama getirilen bu yolların bazısını şöyle sıralamak mümkündür.
Alış veriş hukukunu oluşturmak, Zekat sistemini çalıştırmak, Sadaka fonları ve Vakıf sistemini oluşturmak, Nafaka ve kefalet sistemini belirlemek, Ganimetlerin dağılımı, (Humus) beşte bir sistemini uygulamak
Borçlanma durumunda vadeli borçları yazma ve rehin alma sistemini geliştirmek,
Bu ve benzeri konulara da insanların düşüncesini ve bakış açısını düzeltmek, onları teşvik etmek ve onlara güzel örnek olmak Efendimizin şiarı olmuştur.
Sağlıkı, huzurlu ve istikrarlı bir sosyal hayatın tesisi bu mali müesseselerin düzgün çalışmasından geçmektedir. Ticari hayatın dürüstlüğünden geçmektedir.
Kılık kıyafetimiz de, yaşantımız da ve dış dünyamız da özen gösterdiğimiz kadar, iç alemimiz de, ruh dünyamız ve ticaret anlayışımızda da Peygamberimizi kendimize örnek almamız gerekmektedir. Yalandan, aldatmadan, hileden ve her türlü yanlıştan uzak bir ticaret anlayışı sergilememiz gerekmektedir.
Zira peygamberimiz bize bunu öğretmiştir. Alimlerimiz bunu vurgulamıştır.
Hanefi mezhebinin büyük imamlarından, Ebu Hanifenin yetiştirdiği değerli insan, İmamı Muhammed mezhebin ana kaynaklarını kaleme almıştır. İmamı Azam Ebu Hanifenin ortaya koyduğu içtihatları, İmam Ebu Yusuf'un kaideleştirdiği fıkhi hükümleri kitaplaştırmıştır. Bu gün okuduğumuz, öğrendiğimiz Hanefi mezhebinin kaynak kitaplarının çoğunu o yazmıştır. Bu büyük müellife çevresindekiler bir gün bir hususu hatırlatırlar ve derler ki Ey imam! Bu kadar değerli kitaplar yazdınız, ömrünüzü İslami kaynakları toplamak, ortaya çıkarmak ve Efendimizin yaşantısını insanlara anlatmakla geçirdiniz, ama kitap yazan diğer alimlerin adeten yaptıkları gibi zühd ve takva üzerine bir kitap yazmadınız, acaba bunun sebebi nedir? Dediklerinde, o büyük imam şu müthiş cevabı veriyordu: “Alışveriş hukukunu yazdım ya” der.
Çevresindekiler,bunun zühdle, takvayla ne alakası var dercesine birbirlerine bakışınca, gelen cevap daha da ibret vericiydi.
Şöyle diyordu büyük imam: “Esas derviş, zühd ve takva sahibi çarşı pazarda, insanlarla olan ticaretinde, alışverişinde ve muamelesinde belli olur, bende ticaretin kurallarını belirten kitabımı alışveriş hukukunu yazdım” diyordu.
İşte bu ahlakın güzel örneğini bizlere sunan, hayatımızın her merhalesin de bizlere örnek olan Efendimiz (s.a.v) e sonsuz salatü selam olsun.
Prof. Dr. Mehmet Soysaldı.