Dürüst Ticaret – Helal Kazanç
Dünya hayatı, insanın doğumla başlayan ve ebedî hayata uzanan yolculuğunun önemli bir durağıdır. Allah’ın rızasına uygun ve kulluğun gereği bir hayat yaşamak ise bu yolculuğun asıl gayesidir. Kendisinin ve ailesinin rızkını temin etmek üzere çalışmak hayatın bir gerçeğidir. Kazancın meşru yollardan temin edilmesi ise bu çabayı değerli kılacak en önemli unsurdur. Rızık temin etmenin önemli vasıtalarından biri olan ticaret üzerinde Kur’an ve sünnette önemle durulmuştur. Ticarette uyulması gereken ilkeler belirlenmiş, kaçınılması gereken hususlar özellikle vurgulanmıştır. “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret müstesna, mallarınızı, batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin...” (Nisa, 4/29.) ayeti ticaretin meşru bir kazanç vesilesi olduğunu ve bunun karşılıklı rıza temeline dayanması gerektiğini göstermesi yanında helal kazancın önemini de ortaya koymaktadır. Ayette kastedilen haksız ve haram yollar ise hırsızlık, aldatma, gasp, kumar ve faiz gibi dinen yasak kılınan kazanç yollarıdır. Ayrıca ayette yer alan “kendinizi öldürmeyin” şeklindeki ikaz, haksızlıkla insanların mallarını yemenin ne denli büyük bir vebal olduğuna da bir işarettir. Öyle ki malını haksızlıkla almak suretiyle bir başkasına zulmetmek kişiyi helake götürecek bir günahtır. (Nesefi, Medariku’t-Tenzil, 1/351-352.)
Hiç şüphesiz ticaretin temelinde dürüstlük vardır. Kendileri alırken tastamam ölçüp insanlara verirken eksik verenleri özellikle uyaran Kur’an’ın (Mutaffifin, 83/1-3.) “Ölçüyü tam/eksiksiz tutun. Eksilterek (insanları zarara uğratanlardan) olmayın. Dosdoğru bir terazi ile tartın.” (Şuara, 26/181-182.) şeklindeki ikazları ölçü ve tartının düzgün yapılması yanında ölçü/tartı aletinin de doğru olması gerektiğine yönelik önemli bir vurgudur.
Kur’an-ı Kerim’in önemle üzerinde durduğu haramlardan biri de faizdir. Ticari faaliyetlerde faiz konusunda hassasiyet gösterilmemesi, dahası faizin ilave bir gelir kapısı olarak görülmesi Kur’an’ın ticaret konusunda getirdiği temel ilkelerle taban tabana zıttır. Zira insanların karşılıklı olarak birbirlerinden istifade etmeleri esasına dayalı bir faaliyet olan ticarete faiz ve tefecilik gibi haksız kazanç unsurları bulaştığı zaman artık bu ticaret insanların yararına olmayacaktır. Tam aksine, insanların sömürülmesine, insanlar arasında güven duygusunun yok olmasına, haksız kazancın gelir kapısı hâline gelmesine vb. neden olacaktır. Bütün bunların toplumsal birlik ve beraberliğe zarar vereceği ise muhakkaktır. Oysa fakirin, zorda olanın, ödeme güçlüğü çekenin her zaman yanında olan, “Eğer borçlu darlık içindeyse ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin.” (Bakara, 2/280.) buyruğuyla bu durumda olanlara kolaylık gösterilmesini emreden İslam’ın bu ilkeleriyle, faiz ve tefecilik gibi sömürü araçlarının yan yana gelmesi söz konusu olamaz.
Ticaret ahlakına uymayan, haksız kazanca vesile olan hususlardan biri de karaborsacılık ve fırsatçılık yapmaktır. İnsanların ihtiyacı olan ürünleri saklamak, bu sayede fiyatların yükselmesini beklemek şüphesiz ki temelinde daha fazla kazanma arzusu yatan kötü bir huydur. Oysa bizim dışımızdaki insanları da düşünmek, kanaatkâr olmak, az ve helal olanla yetinmesini bilmek hem insani hem vicdani hem de ahlaki bir sorumluluktur. Aynı şekilde, haksız kazanç elde etmek için rüşvet vermek de Kur’an’da yasaklanan (Bakara, 2/188.), ticaret ahlakında yeri olmayan kötülüklerden bir diğeridir.
Kur’an-ı Kerim’de insanlara öğüt vermek, ibret almalarını sağlamak gibi gayelerle peygamber kıssalarına, geçmiş kavimlerin hayatlarından kesitlere yer verilmektedir. Bunlardan biri de Hz. Şuayb’ın kavmi olan Medyen halkının hayatına dair anlatılanlardır. Hz. Şuayb’ın Medyen halkına yönelik, bir olan Allah’a kulluk etme yönündeki tavsiyesinin peşinden “Ölçüyü tartıyı eksik tutmayın... Ey kavmim! Ölçüyü tartıyı adaletle tam yapın; insanların mallarının değerini düşürmeyin...” (Hud, 11/ 84-85.) şeklindeki ikazları aynı zamanda günümüze yönelik de önemli mesajlar ihtiva etmektedir. Akabinde Hz. Şuayb’ın “Eğer müminseniz Allah’ın bıraktığı (meşru) kazanç sizin için daha hayırlıdır.” (Hud, 11/ 86.) şeklindeki beyanı da ölçü ve tartıyı doğru bir şekilde yapmak suretiyle elde edilecek olan helal kazancın hile ve aldatma yoluyla elde edilecek olandan daha hayırlı olacağı (Celaleyn Tefsiri, s. 231.) yönünde bir uyarı mahiyetindedir.
O hâlde; insan için ancak çalıştığının karşılığının olacağı yönündeki Kur’ani beyan (Necm, 53/39.), hayatın sağlık, güven ve huzur içerisinde devam etmesi için çalışmak ve rızık peşinde koşmak gerektiğini vurguladığı gibi dürüstlükle çalışıp çabalamanın, alın teriyle kazanmanın Allah nezdindeki değerine de bir işarettir aynı zamanda. (Kur’an Yolu, c.5, s.175.) Çalışmadan kazanmak, kısa yoldan zengin olmak gibi düşünceler kişinin hata yapmasına, daha çok kazanmak için meşru olmayan yollara sapmasına, kazancına haram bulaştırmasına neden olabilecek zaaflardır. Oysa elde edilecek rızkın helal, kazancın meşru olması dünya ve ahiret huzuru için bir gerekliliktir. İnsanların sömürüldüğü, haram ile helalin birbirine karıştığı, haksız kazancın âdeta normal kabul edildiği bir toplumda insanlar arasında güven duygusunun kalmayacağı, toplum huzurunun temelden sarsılacağı bir gerçektir. Bütün bunların İslam’ın; helal rızık için çalışmak, kanaatkâr olmak, başkalarını düşünmek, kendisi muhtaç olduğu hâlde başkalarını öncelemek, zekât ve sadaka vermek, paylaşmak, yardımlaşmak vb. pek çok insani ve ahlaki öğretisiyle taban tabana zıt olduğunu unutmayalım. Geçici dünyanın zevk ve süsüne kapılmak suretiyle kalıcı olan ahiret yurdumuzu heba etmeyelim. Unutmayalım ki Cenab-ı Allah (c.c.) “Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; kalıcı olan iyi davranışlar ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha layıktır.” (Kehf, 18/46.) buyurmaktadır.