* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Ticarî Alacakların Tahsili ve Borç Verme  (Okunma sayısı 583 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

anadolu

  • Ziyaretçi
Ticarî Alacakların Tahsili ve Borç Verme
« : Ağustos 16, 2017, 03:24:29 ÖS »
Ticarî Alacakların Tahsili ve Borç Verme

Hesap gününe hazırlanan her mükellefin; yeryüzünün halifesi olduğunu unutmaması ve kendisine ihsan edilen her malın tasrrufundan hesaba çekileceğini bilmesi zaruridir. Rızkını helâl yoldan elde etmeyen bir mükellefin, imtihanı kazanabilmesi mümkün değildir. Muhakkak ki, cemiyet halinde yaşayan insanların birbirlerinin yardımına ihtiyaçları vardır. Yardımlaşma yollarından birisi de kendi aralarında borç alıp vermeleridir. Karz-ı hasen, deyn ve âriyet gibi terimler ile ifade edilen muâmeleler, hayati öneme hâizdir. Herhangi bir karşılık beklemeden veya dünyevi menfaat ummadan verilen borca “Karz-ı Hasen” denilir. Karz-ı hasen; deyn ve âriyet (ödünç) terimleriyle ifade edilen borçtan farklı olan bir muâmeledir. Muteber kaynaklarda “Karz-ı hasen’ muamelesinin sadaka vermekten daha efdal olduğu” belirtilmiştir. Alış-veriş sebebiyle ortaya çıkan ticarî borca deyn, ödünç olarak verilen mala da âriyet denilir. Zengin olan bir müslümanın, borç olarak verdiği paranın bir kısmını veya tamamını bağışlaması mümkündür.

Ticarî Alacakların Tahsili ve Borç Verme Muâmelesi

‘İnsanların dünya malını kazanmaları ve kazandıkları malı doğru olarak kullanmaları gerekir. Bazı kitaplarda Hz. Lokman’ın oğlu Saran’a nasihat ederken ‘Sakın dünya malını elde etmek için çalışmayı ihmal etme! Sonra fakir düşersin ve insanların sırtına yük olursun’ dediği ifade edilmektedir. Bazı İslâmi eserlerde ‘rızkın ve ecelin tegayyür etmeyeceği’ ifade edilmektedir. İmtihan vesilesi olduğu için, malın bir fitne haline gelebileceği izah edilmektedir. Hatta bazı tasavvuf kitaplarında zenginliğin değil, fakirliğin tercih edilmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. Bunun sebebi hikmeti nedir? Dünya malının elde edilmesi ile imtihan hadisesi arasındaki münasebeti nasıl anlamamız gerekir? Zenginlerde görülen cimrilik hastalığı ile şeytanın telkinleri arasında zaruri bir münasebet var mıdır? (.) Hayatı boyunca ticaretle iştigal eden rahmetli babam cömert bir insandı. Kendisinden borç isteyenleri geri çevirmez, alacakları konusunda da hiç acele etmezdi. Ticari alacakları, bize miras bıraktığı mallarının değerinden daha fazladır. (..) Kardeşlerim vadesi dolan borçların tahsil edilmesi için her yola başvurmamız gerektiğini söylüyorlar. Gerekirse mahkeme yoluyla tahsil edelim diyorlar. (..) Zengin olan bir müslümanın, borç olarak verdiği paranın bir kısmını veya tamamını bağışlaması caiz midir? Tahsil edilemeyen ticari alacaklar, sadaka ve infak hükmünde midir? Zengin olduğu halde borcunu ödemeyen kimse için zalim denilebilir mi? Borçlunun ve alacaklının nelere dikkat etmesi gerekir?“

Zerre miktarı iyiliğin de, zerre miktarı kötülüğün de hesabının sorulacağı güne hazırlanan her mükellefin; yeryüzünün halifesi olduğunu idrak etmesi ve kendisine ihsan edilen her malın bir imtihan vesilesi olduğunu bilmesi gerekir. Bu hakikat, muhkem nassla sabittir:”Sizi yeryüzünün halîfeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi imtihan etmek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Doğrusu Rabb’in, cezası çabuk olandır ve O, bağışlayan, esirgeyendir.” (El En’am Sûresi: 165) Kavmi, rengi, dini ve dili ne olursa olsun her insanın hayatını devam ettirebilmesi için ihtiyaç duyduğu malları temin etmesi gerekir. Hanefi fûkahasından İbn-i Nüceym “Yeryüzünde neler varsa hepsini sizin için yarattı” (El Bakara Sûresi:29) ayetini esas almış ve malı şöyle tarif etmiştir: “Allah (cc) tarafından, insanların ihtiyaçlarını karşılamak için yaratılan ve istenildiği zaman elde edilip kullanılabilen, insanlardan maâda (gayri) şeylere mal denilir.’’(1) Bunun dışında, malın başka tarifleri de vardır. Bazı muteber fıkıh kitaplarında “insan tabiatının meylettiği, ihtiyaç için toplanan ve biriktirilen şeylere mal denilir” şeklinde ifade edildiği malûmdur. Rızkını helâl yoldan elde etmeyen bir mükellefin, imtihanı kazanabilmesi mümkün değildir. Rızkı tamamlanıncaya kadar insanın ölmeyeceğini haber veren Hadis-i Şerif, meâlen şöyledir: “Rızkı tamamlanıncaya kadar hiç kimsenin ölmeyeceği bana vahyedildi. O halde Allah’a (cc) karşı gelmekten sakınınız. Rızkınızı elde ederken güzel bir yol tutunuz.’(2) İslâm âlimleri ‘farz, mübah ve mekruh’ olan kazancın keyfiyetini izah ederken, genel hatlarıyla şu tesbitte bulunmuşlardır: “Bir mükellefin; kendisine, ailesinin nafakasını temine ve borçlarını ödeyebilmesine yetecek kadar kazanması farzdır. Muhtaç olan mü’minlerin ihtiyaçlarını karşılamak ve akrabalarına ikramda bulunmak için, bundan fazlasını kazanmaya gayret etmesi mübahtır. İnsanlara karşı tekebbür etmek niyetiyle ve zenginlik ihtirasına kapılarak mal elde etmesi mekruhtur.”(3) Dünya malını elde etme gayreti ile dünyevileşme fesadını birbirine karıştırmamak gerekir. Zira bu ikisi arasında zaruri bir münasebet yoktur. Meselâ: Mekke’nin zenginlerinden olan Hz. Ebû Bekir (ra) malını Allah’ın rızasını kazanmak için harcamıştır. Buna mukabil yine Mekke’nin zenginlerinden olan Ubey b. Halef; şirkin, fitne ve fesadın yayılması için malını telef etmiştir. Bu tesbitten sonra ‘zenginlerde görülen cimrilik hastalığı ile şeytanın telkinleri arasında zaruri bir münasebet var mıdır?’ sualinize geçebiliriz. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan, dünya malına ihtirasla bağlanan ve şeytanın telkinlerine kapılan mükellefin, değişik ruhi hastalıklara tutulması mümkündür. Şeytan mâlî ibadetlerini edâ etmeye hazırlanan mükellefe; “Malını fakir olduğunu zannettiğin birisine verebilirsin. Belki de o fakir değildir. Dünyanın birçok hali vardır. Vereceğin mala, ileride senin ihtiyacın olabilir” gibi telkinlerle tuzak kurmaya gayret eder. Mükellef bu telkinlere kulak verdiği zaman, cimrilik hastalığına tutulur. Başkalarına cimriliği tavsiye etmesi de mümkündür. Bu hakikat, muhkem nassla sabittir: “Kendileri cimrilik yapıp, insanlara cimriliği emredenler, bir de Allah’ın hazinesinden kendilerine verdiği nimetleri gizleyenler yok mu? Biz o nankörlere hor ve hakiyr edici bir azab hazırlamışızdır. Allah’a ve ahiret gününe inanmadıklan halde mallarını insanlara gösteriş için sarfedenleri (de Allah sevmez). Şeytan kime arkadaş olursa, o ne kötü bir arkadaştır.”(En Nisa Sûresi: 37-38) İmam-ı Serahsi (rh.a) zengin olan kimselerin imtihanını izah ederken şu tesbitte bulunmuştur:’ Peygaygamberimiz Efendimiz (sav); “Çok malı olanların helâk olması mümkündür. Ancak malıyla infakta bulunanlar (tasadduk edenler) felâha kavuşurlar. Şeytan şöyle der: ’Mal sahibi benim üç tuzağımın birinden kurtulamaz. Ya malı onun gözünde süslü gösteririm ve onu helâl olmayan yollardan toplar, ya malı onun gözünde küçültürüm (hakir gösteririm) ve onu helâl olmayan işler için harcamasını telkin ederim. Ya da malı ona sevdiririm, o da Allah’ın (cc) mal üzerindeki hakkını vermez” buyurmuştur.(4) Mali ibadet olan zekât, mükellefin cimrilik sıfatından kurtulması için rahmânî bir vesiledir.

Cemiyet halinde yaşayan insanların birbirlerine ihtiyaçları vardır. İnsanların birbirleri ile yardımlaşma yollarından birisi de kendi aralarında borç alıp vermeleridir. Karz-ı hasen, deyn ve âriyet gibi terimler ile ifade edilen muameleler, hayati öneme hâizdir. Herhangi bir karşılık beklemeden veya dünyevî menfâat ummadan verilen borca “Karz-ı Hasen” denilir. Karz-ı hasen; deyn ve ödünçten (âriyet) farklı bir muameledir. Muteber kaynaklarda “Karz-ı hasende bulunmanın, sadaka vermekten daha efdal olduğu” belirtilmiştir.(5) Bilindiği gibi karz, geri almak üzere verilen malı ifade eden bir terimdir. Fukaha “Misli olan maldan, benzerini (aynısını) geri almak üzere başkasına vermeye karz denilir” tarifini benimsemiştir.(6) Kur’an-ı Kerim’de karz-ı hasenin, Allah’a (cc) borç vermeye benzetildiği sabittir: “Hakikat sadaka veren erkeklerle, sadaka veren kadınlar ve Allah’a karz-ı hasenle borç verenler (yok mu?) Onların mükâfâtı kat kat artırılır. Onlar için çok şerefli (başka) bir mükâfât da vardır.” (El Hadid Sûresi: 18) Çarşıda misli bulunan her çeşit mal veya para, karz-ı hasen muamelesi için bir vesiledir. Hem karz veren, hem alan kimsenin, herhangi bir zarara uğramaması için bazı tedbirlerin alınması mümkündür. Allah (cc) rızası için borç veren kimsenin, herhangi dünyevi bir menfaat beklemesi câiz değildir. Hz. Abdullah İbn-i Mes’ûd, Hz. İbn-i Abbas ve Hz. Abdullah İbn-i Selâm’dan (r.anhum) mevkûfen rivayet edilen bir Hadis-i Şerif’te; “Menfâat sağlayan her karz, fâiz çeşitlerinden birisidir” buyurulmuştur. Rasûl-i Ekrem (sav) menfaat sağlayan karz-ı hasen muamelesinden nehyetmiştir. Çünkü burada şart koşulan menfâat karşılıksız bir fazlalıktır ve bu açıdan fâize benzemektedir.(7) Alış-veriş sebebiyle ortaya çıkan ticarî borca deyn, ödünç olarak verilen mala da âriyet denilir. Zengin olan bir müslümanın, borç olarak verdiği paranın bir kısmını veya tamamını bağışlaması mümkündür. Borçlu olan din kardeşi güç durumda ise ona kolaylık gösterilmesine, hatta mümkün ise alacağını bağışlaması teşvik edilmiştir: “Borçlu darda ise eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Bilmiş olsanız borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.” (El Bakara Sûresi: 280) Dolayısıyla borçlu olan mükellef zor durumda kalmışsa, borcunu rahatlıkla ödeyebileceği zamana kadar mühlet tanınması gerekir. Hatta borç olarak aldığı miktarın tamamının veya bir kısmının sadaka olarak bağışlanması daha hayırlıdır. Çünkü Ayet-i Kerime’de, “eğer bilirseniz” şartı getirilmiştir. Buna göre takdirî manayı şu şekilde ifade etmek mümkündür: “Şayet sizler bunun Allah (cc) katındaki değerini bilir ve gereğince amel edecek olursanız, ona sadaka olarak bağışlamanız gerekir. Bu sizin için daha hayırlıdır.”

İmam-ı Taberânî’nin, Hz. Ebu Umâme (r.a.)’den rivayet ettiği habere göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmayacağı bir günde Allah’ın (cc) kendisini gölgelendirmesini arzu eden bir kimse, zor durumda kalmış olana kolaylık sağlasın veya onun borcunu indirsin.” Bu manada pek çok Hadis-i Şerif vardır. Sahih-i Buhari’de, alacağı sadaka olarak bağışlamanın tavsiye edilmesiyle ilgili olarak, Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) şöyle buyurduğu belirtilmiştir: “İnsanlara borç veren bir tüccar vardı. Zor durumda kalmış birisini görünce çocuklarına, ‘onun borcunu affedin, belki Allah bizi bağışlar’ derdi. Nihayet Allah da onu bağışladı.”(8) İmam-ı Taberâni, Hz. Abdullah İbn-i Abbas’dan (ra) rivayet edilen şu Hadis-i Şerif’e yer vermiş ve borçlu olan kimseye kolaylık göstermenin hayırlara vesile olacağını belirtmiştir. Bu Hadis-i Şerif meâlen şöyledir: “Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine kolaylıkla ödeyeceği zamana kadar mühlet veren bir kimseye, Allah da günahı sebebiyle tevbe edinceye kadar mühlet verir.”(9) Yine Hz. Abdullah İbn-i Abbâs’tan (ra) rivayet edilen bir Hadis-i Şerifte Peygamberimiz Efendimiz’in şöyle buyurduğu belirtilmiştir: “Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren veya borcunun bir kısmını bağışlayan kimseyi Allahü Teâla (cc) Cehennem ateşinden korur.” Sahih Hadis kitaplarında, Hz. Bureyde’den (ra) rivayet edilen şu habere yer verilmiştir: “Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren bir kimse, her gün için o miktarda bir sadaka vermiş gibi olur.”(10)

Hesap gününe hazırlanan bir mükellefin borcunu, imkânı varken ödememesi (yani mazereti olmadığı halde ödememesi) veya geciktirmesi câiz değildir. Zira Peygamberimiz Efendimiz (sav); “Zenginin borcunun geciktirilmesi zulümdür. Biriniz (alacağı) bir zengine havale edilirse bunu kabul etsin”(11) Buyurmuştur. İslâm’ın cemiyet fertleri arasında yerleştirmek istediği prensip şudur: Malın telef olmasını önlemek için muayyen bir zaman için alınan borçların zamanında ödenmesi için adaletle yazılması şarttır. Bu hakikat muhkem nassla sabittir: “Ey iman edenler, muayyen bir zaman vaadiyle borçlandığınızda onu yazın. Aranızda bir kâtip de doğrulukla yazsın. Yazan Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin. Yazsın. Hak kendi üzerinde olan da yazdırsın. Şayet, borçlu, sefih, küçük ve kendisi yazdıramıyacak durumda ise, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerden iki de şahit yapın. Eğer iki erkek bulunmazsa şahitlerden razı olacağınız bir erkek, biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir. Şahitler çağırıldıklarında çekinmesinler. Borç, küçük veya büyük olsun onu müddeti ile beraber yazmaktan üşenmeyin. Bu Allah yanında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemenize de daha yakındır...“ (El Bakara, Suresi: 282). İmam Süfyan-ı Sevrî, “Ey iman edenler, muayyen bir vade ile borçlandığınız zaman onu yazın“ Ayet-i Kerimesi hakkında, Hz. Abdullah İbn-i Mesûd’un (ra) şöyle dediğini nakletmiştir: “Bu Ayet-i Kerime belli bir vade ile yapılan selef (vâdeli satış) hakkında nazil olmuştur.” İmam-ı Katâde, Hz. Abdullah İbn-i Abbâs’ın (ra) şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Hz. Abdullah İbn-i Abbâs’ın (ra) bir mecliste, ‘Ben şehadet ederim ki belli bir vade taşıyan selefi (vâdeli satışı) Allah Teâlâ helâl kılmış ve buna izin vermiştir’ dedi ve sonra ‘Ey iman edenler, muayyen bir vade ile borçlandığınız zaman, onu yazın’ Ayet-i Kerimesini okudu. Süfyan İbn Uyeyne tarikıyla İbn Abbâs’tan rivâyet edildiğine göre o, şöyle demiştir: Peygamberimiz Efendimiz (sav) Medine’ye geldiğinde Medineliler bir, iki ve üç senenin meyvesinden selef (vâdeli satış) yapıyorlardı. (Parayı peşin alarak bir, iki ve üç senenin mahsulünü satıyorlardı). Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular: “Kim selef yaparsa belli bir ölçü, belli bir ağırlık ve belli bir vade ile selef yapsın.”(12) İmam İbn Cüreyc, iktisadi münasebetlerin sıhhatli olarak devam edebilmesi için şöyle demiştir: “Kim borçlanırsa yazsın, kim alış-veriş yaparsa şahit tutsun.” Eğer bu temel prensibe hakkıyla riayet edilirse, taraflar arasında ihtilâf çıkmaz. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1   İbn-i Nüceym - El Bahru’r Raik -Kahire: 1311 C: 5 Sh: 277.

2   İmam Şafii - Er Risale -Kahire: 1979 (2.Bsm) Sh: 94 Madde: 306 Ayrıca El Acûni - Keşfû’l Hefa - Beyrut: 1351 C: l Sh: 231 Hd. No: 707

3   El Mavsili - El İhtiyar fi Ta’lili’l Muhtar - İst: 1980 C:4 Sh: 170-171, Ayrıca Şeyh Muhammed İbn-i Süleyman-Mecmuaû’l Enhur (Şerhû Damad)-İst: 1316 Mt. Amire Tabından Ofset- Beyrut: ty D. İhya Neşri- C: 2 Sh: 527 vd.

4   İmam-ı Serahsi- El-Mebsût- Kahire: 1324 Bsk. Ofset Beyrut: ty C: 30 Sh: 258.

5   Nureddin El Azizi- Siracü’l Münir (Şerhû Camiû’s Sagir) Kahire: 1324 C: 3 Sh: 57, Ayrıca El Heytemi- Mecmuaû’i Zevâid- Beyrut: ty. C: 4 Sh: 126

6   İbn-i Abidin- Reddü’l Muhtar Ale’d Dürri’l Muhtar- İst: 1984 C: 11 Sh: 89.

7   İmam-ı Kasani- El Bedaiû’s Senai- Beyrut: 1974 C: 7 Sh: 395.

8   İbn Kesîr, Tefsiru’1-Kur’ani’l-Azim- İstanbul: 1984, C:l Sh: 491

9   İmam Ahmed b. Hanbel-A.g.e. C: 4 Sh: 442 vd.

10   Sahih-i Buhârî-İst:1401 K. Havale 1-2; K. İstikraz, 12 Ayrıca Sahih-i Müslim- İst: 1401 K.Müsâkât, 33; İmam-ı Malik- El Muvatta- İst: 1401 K. Büyü’: 84; Sünen-i Dârimî- İst: 1401 K. Buyu’, 48;

11   Sahih-i Buhari- İst: 1401 K. Ferâiz 15; Ayrıca Sahih-i Müslim-İst: 1401 K. Ferâiz, 16; Sünen-i Ebû Davûd-İst: 1401 K. Buyu, 9; Sünen-i Tirmizî-İst: 1401 K. Cenâiz, 69; Sünen-i İbn Mâce-İst: 1401 K. Mukaddime, 11; Sadakat 13; Sünen-i Nesâi-İst: 1401 K. Cenâiz, 67

12   Sahih-i Buhârî- K. Selem, 7

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]