* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: İslâm’a Göre Ticarette Kârın Ölçü Ve Sınırı  (Okunma sayısı 183 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 8372


İslâm’a Göre Ticarette Kârın Ölçü Ve Sınırı

GİRİŞ

İslâm’da ticaret meşru kılınmıştır. Ticaretin esası alış-verişe ve sermaye riskine dayanır. Allah Teâlâ Kur’an’da şöyle buyurur:

“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyiniz. Ancak, karşılıklı rızaya dayanan ticaret bunun dışındadır.” “Allah alış-verişi helâl, faizi haram kılmıştır.” “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman hemen Allah’ı anmaya (namaza) koşun ve alış-verişi bırakın.

Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah’ın fazlından rızkınızı arayın. Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.”

Hz. Peygamber kendisi de bizzat alış-veriş yapmış, borçlanmış, rehin vermiş, ortaklık yapmıştır. O, insanlar çeşitli ticaret muameleleri yaparlarken peygamber olmuş ve onları ticaretten men etmemiş, aksine rızkın onda dokuzunun ticarette olduğunu bildirmiştir. Ancak ticaret hayatında faiz, karaborsacılık, yalan, hile, gabin ve garar gibi haksız kazanca ve aldatmaya yol açabilen şeyler yasaklanmış, hak sahibinin hakkını alabildiği ve haksızlık yapmak isteyenin dışlandığı bir ekonomik sistem hedeflenmiştir.

Allah elçisinin, ticaret yapanlara ilişkin öğütlerinden bazıları şöyledir: “Sözü ve muamelesi doğru tüccar, kıyamet gününde arşın gölgesi altındadır.” “Bir kimse, gıda maddelerini toplayıp günün rayiç fiyatı ile satsa, sanki onu yoksullara ve ihtiyaç sahiplerine ücretsiz dağıtmış gibi ecir alır.”. “Ey tüccar topluluğu! Hiç kuşkusuz, alış-verişe boş söz ve yalan yere yemin çokça karışır. Bu yüzden, bu eksikliği sadakalarınızla telafi ediniz!”

“Dürüst, sözüne ve işine güvenilen tüccar, nebîler, sıddîklar ve şehitlerle beraberdir.”

Sağlıklı bir ticaret için, esnaf ve tüccarın kendi alanı ile ilgili bilgileri edinmesi veya yakınında bunları danışabileceği bir uzmanın bulundurması gerekir. Nitekim Hz. Ömer’in halîfe olunca böyle bir bilgilenme seferberliği başlattığı görülür. O’nun bütün yöneticilere yayınladığı ilk ticaret genelgesi şöyledir: “İslâm’a göre, kendi ticaretiyle ilgili fıkhî hükümleri bilmeyen kimse, bizim çarşı ve pazarlarımızda alış-veriş yapmasın. Çünkü bilmeme yüzünden faize düşebilir.”

I- KÂRIN TANIMI VE

KÂRA HAK KAZANILAN DURUMLAR

Bir malı satarken alış fiyatı veya maliyeti üzerine eklenen fazlalığa kâr (rıbh) denir. Kârın meşru olması için, ürünün üretim, alım ve satımının meşru olması yanında, satıcının zarar riskini de üstlenmesi gerekir. Hadiste; “Zarar riski üstlenilmeyen sermaye için, kâr yoktur.” buyrulmuştur.

Alışverişler genellikle ihtiyacı karşılamak veya gelir elde etmek amacıyla yapılır. İslâm’da kârın meşru oluşu aşağıdaki sebeplere dayanır.

a) Alım satımı yapılacak ürünün, yenilmesi,

içilmesi veya kullanılması meşru bir mal  olması:

Buna göre, içki, domuz eti, çalıntı mal gibi bir ürünün alım satımından elde edilecek gelir meşru olmaz. Ayette şöyle buyrulur:

“Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret yolu dışında, mallarınızı aranızda bâtıl (haram ve mekruh) yollarla yemeyin.”

b) Emek karşılığı kârdan pay almak:

Emek sermaye ortaklığında (mudarabe), işletmecinin başkasına ait sermayeyi işletmesi sonucunda meydana gelecek kârdan, anlaşmada belirledikleri ölçüde pay alma hakkı vardır. Muda-

rabe’de, işletmeci emeği karşılığında, sermaye sahibi ise sermayesi karşılığında kâra hak kazanır. Zarara yalnız sermaye sahibi katlanır. Ancak kâr olmayınca, işletmecinin bir pay alamayacak olması, onu sermaye kullanımında olanca dikkat ve gücünü kullanmaya sevk eder.

c) Tazmin yükümlülüğü karşılığında  kâra hak kazanmak:

Kredi ortaklığında (vücuh şirketi), ortaklar hiç sermayesiz, vadeli mal alıp pazarlamasını yaparlar ve elde edecekleri kârı, tazmini üslendikleri oranda paylaşırlar. Örnek; iki ortaktan biri, bir milyon, diğeri iki milyon TL. riski üstlenerek, mal alımı ve pazarlaması yapsalar, elde edecekleri kârı, risk oranlarına göre paylaşırlar.
d) Sermaye riski karşılığında

kâra hak kazanmak:

Ticaret hayatında kârın meşru olması, sermayenin riske sokulması yüzündendir. Bir malı üreten veya bunu satın alan kimse, bunun için bir sermaye kullanmış olur. Bütün hesaplar piyasanın normal işleyeceği ve malın normal sürede kârıyla satılacağı esasına dayanır. Ancak çıkan ekonomik kriz, aşırı rekabet ortamının oluşması, malın müşterilerce beğenilmemesi veya bozuk çıkması gibi sebeplerle kâr ümidi her zaman zarara dönüşebilir. Diğer yandan eski fiyatlarla satılan malın yerine, aynı cins malları üretme veya satın alma sırasında ortaya çıkan sermaye kaybı da başka bir risktir. Buna, yüksek enflasyonun yol açacağı riski de ekleyebiliriz.

Sermaye şirketlerinde, her ortağın kâra hak kazanması, sermayesini zarar riskine sokması yüzündendir. Nitekim, zarar riskini üslenmeden ortak olanın, bu şartı geçersiz sayılır. Hadiste şöyle buyrulmuştur: “Şirketlerde kârın paylaşılması, serbest sözleşme ile belirlenir, zarara katlanma ise sermaye oranlarına göre olur.” “Müslümanlar kendi aralarında belirledikleri şart- lara uymaları gerekir. Ancak haramı helal, helalı haram kılan şart bunun dışındadır.”

İslâm’da faizin meşru olmaması, sermaye sahi- binin riske katılmaması yüzündendir. İslâm zarar riskini sermaye üzerinde tutarak, İslâmî bankaların daha kârlı ve riskli alanlara rekabet şartları içinde yatırım yapmalarını, başka bir ifade ile ticaret yaparak gelir elde etmelerini hedeflemiştir.

II) KÂR MİKTARI İÇİN BELLİ BİR SINIR  VAR MIDIR?

Âyet ve hadislerde ticaret ve kazançtan genel olarak söz edilmiş ve ekonomik hayatın belirli prensiplere göre, kendi tabii kuralları içinde yürümesi istenmiştir. Kârın da tabiî ve ahlâkî ölçüler içinde oluşması esas alınmıştır. Ancak serbest rekabet esasını korumak ve insanların temel ihtiyaçlarının istismarına engel olmak üzere de gerekli önlemler alınmıştır. Faizin, karaborsacılığın, yalan ve hilenin yasaklanması, karşılık-
sız kazanç yollarının kapatılması ve gerektiğinde narha başvurulması bunlar arasında sayılabilir.

Buna göre İslâm’da, alış-verişlerde çeşitli mallara, yüzde hesabiyle bir kâr haddi belirlenmemiştir. Genel olarak arz ve talep kanunlarına bağlı, serbest rekabet esasları içinde kendiliğinden oluşacak fiyatlar ölçü alınmıştır. Allah elçisinin, piyasa fiyatlarına müdahale etmesi ve kâr sınırlarını belirlemesi için yapılan başvurulara verdiği şu cevap modern ekonomi için de anlamlıdır: “Şüphesiz, fiyat tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızkı veren Allah’tır. Ben, sizden birinizin mal ve can konusundaki bir haksızlıktan dolayı, hakkını benden ister olduğu halde Rabb’ime kavuşmak istemem.”

Ancak şunu belirtelim ki, satım akdinde yüzde üzerinden belirli bir kâr sınırının konulmaması, satıcının dilediği fiyata satış yapabileceği anlamına gelmez. Yalan yere yemin, malın ayıbını gizleme, malda bulunmayan niteliklerle malı övme, mâliyeti yüksek gösterme, mal darlığından yararlanma gibi yollarla müşteriyi etkileyerek piyasa fiyatının üzerine çıkmalarda “fâhiş fiyat” söz konusu olur. Burada hakkı olmayan fazlalık satıcıya meşru olmaz.

III- FÂHİŞ KÂR NEDİR? MİKTARI  YÜZDE KAÇTIR?

 İslâm’da aldatma, “gabn” terimi ile ifade edilir. Fâhiş ve yesir gabn olmak üzere ikiye ayrılır. Çok aldatma ve az aldatma demektir. Az aldatma satım akdine zarar vermez. Çünkü bundan kaçınmak güçtür. Diğer yandan insanlar küçük fiyat farklarına rıza gösterirler. Fakat piyasa fiyatının üstüne çok çıkılırsa müşteri, aldatıldığını düşünür ve fazlalığı satıcıya helâl etmez. Bu yüzden de fahiş fiyat meselesi ortaya çıkar.

Fâhiş fiyat miktarları ictihatla belirlenmiştir. Ha-nefîler’e göre bilirkişilerin değerlendirme alanı dışında kalan çok yüksek veya çok düşük fiyatlarda “gabn (aldanma)” söz konusu olur. Belh fakihlerinden Nusayr İbn Yahya (ö.268/881), satım akdine konu olan malların, piyasadaki dolaşım hızını ve insanların bu mala olan ihtiyaçlarını dikkate alarak fâhiş gabni; gayri menkullerde %20, hayvanlarda %10 ve diğer menkul mallarda ise %5 olarak sınırlamış ve piyasa fiyatının üstünde bu oranlar aşılarak yapılacak satışların fâhiş gabn derecesinde olacağını belirtmiştir. Bu orana ulaşmayan fazlalıklar ise yesir gabn kapsamına girer. Mecelle, 165. maddesinde bu ölçüleri kanun maddesi haline getirmiştir.

Ancak fâhiş gabnin, satım akdinin fesih sebebi olabilmesi için aldatma ile birlikte bulunması gerekir. Aksi halde yalan ve hile olmayınca bir kimsenin müşteriye vereceği doğru bilgilerle malını dilediği fiyata satmasına İslâmî bir engel yoktur.

Malikilere göre, malın değerinin üçte birinden daha fazlasıyla piyasa fiyatının üstüne çıkmak fâhiş fiyattır. Hz. Ebu Bekir (r.a)’ın uygulaması da bu şekilde olmuştur.

Kanaatimizce, İslâm’ın aşırı sayılan kârın miktarı konusunda kesin bir sınır getirmeyişinin nedeni, oranların tespitini ülke ve beldelerin örflerine bırakmak içindir. Mezheplerin bu konuda farklı ölçüler getirmesi de bunu göstermektedir.

Diğer yandan peşin satışlarla, vadeli satışları kendi içinde değerlendirmek gerekir. Çünkü veresiye bir satışta kâr oranının yüksek tutulduğu bilinmektedir.

Sonuç olarak yalan ve aldatma karıştırarak piyasa fiyatının üzerinde satış yapan kimse için, bu fazlalık temiz kazanç olmaz. Hak sahipleriyle helâlleşmesi gerekir. Bu mümkün olmazsa, bu gibi eksiklikler için yoksullara bağış yapmalıdır. Hadiste şöyle buyrulur: “Ey tüccar topluluğu! Alış- verişe boş söz ve yalan yere yemin çokça karışır. Bu eksiklikleri sadakalarınızla telâfi ediniz.”

IV- İSLÂM EKONOMİSİNDE SANAL FİYAT  ARTIŞLARINA KARŞI ALINAN ÖNLEMLER

İslâm’da toplumu sömürmeye yönelik, sanal yolla fiyat artışı sağlamak üzere başvurulan bazı tröst ve kartellere karşı alınan önlemlerin başlıcaları şunlardır:

a) Karaborsacılığın yasaklanması.

Toplumun ihtiyacı olan bir şeyi pahalanmasını bekleyerek alıkoymaktır. İslâm’da ticaret hayatının serbest bırakılarak fiyatların rekabet sonucu oluşması asıldır. Bazı mallar karaborsa için saklanınca piyasada mal darlığı olur ve talep fazlalığı nedeniyle fiyatlar suni olarak yükselmeye başlar. Karaborsacının amacı da budur.

 Hadislerde şöyle buyrulmuştur: “Karaborsacı ne kötü kuldur! Fiyatların düştüğünü öğrenince üzülür, yükseldiğini duyarsa sevinir.”“Bir kimse kırk gün süreyle bir gıda maddesini (fiyatların yükselmesini sağlamak amacıyla) depolasa, sonra da bu malları sadaka olarak dağıtsa, bu sadakası onun girdiği günaha kefaret bile olmaz.” Burada gıda maddesi ve süre sınırlayıcı olmayıp örnek niteliğindedir. Çünkü benzin, tüp gaz vb. şeylerin darlığında, çok daha kısa sürede büyük sıkıntıların yaşandığı bilinmektedir.

 Ebu Yusuf’a göre, gıda maddeleri dışında, ihtiyaç olduğu halde piyasaya sürülmemesi topluma zarar veren ve fiyatların yükselmesine yol açan her çeşit malda ihtikâr söz konusu olur. Malı saklama süresi normalde kırk gündür, ancak toplumun sıkıntıya düşme durumuna göre bu süre kısalabilir.

b) Üretici ve tüketici arasındaki aracıların

kaldırılması veya en aza indirilmesi.

Hadislerde “Telakkı’r-rukbân ve telakkı’l-celeb” yasağı olarak bilinen uygulama bunlar arasındadır. Hz. Peygamber döneminde esnaf, kendi ürettiği ürününü satmak üzere Medine’ye getirmekte olan kimi köylüleri şehir kenarında karşılar, günün rayiç fiyatlarını öğrenmelerine fırsat vermeden bu ürünleri ellerinden alırlardı. Bundan sonra birkaç toptancının elinde toplanan gıda maddelerinin daha düzenli fakat rekabetsiz bir ortamda, yüksek fiyatla piyasaya arz edileceğinde şüphe yoktur.

Abdullah İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: “Allah’ın Rasulü, köyden şehire mal getiren kafileyi yolda karşılamayı, yani pazara ulaşmadan önce mallarını satın almayı ve şehirlinin köylü adına (komisyoncu sıfatıyla) satış yapmasını yasakladı.” İbn Abbas, “Şehirlinin köylü için satması ne demek-

tir?” sorusuna, “Ona komisyoncu (simsar) olup da onun malını satamaz,”  diye cevap vermiştir.” Başka bir hadiste, bunlar birbirinin babası veya kardeşi olsa bile birbirine komisyonculuk yapamayacakları belirtilmiştir.

Burada şehirlinin, köylüye ait malları bir bedel de ödemeksizin depolaması, kontrollü olarak piyasaya sürerek haksız rekabet yapması ve sunî fiyat artışları meydana getirmesi akla gelebilen sakıncalardır. Sonuçta bundan toplum zarar görür.

Hanefî, Şâfiî ve Mâlikîler’e göre bu tür satış yapmak mekruh olmakla birlikte, yapıldığı takdirde satım akdi geçerlidir. Mâlikîler’de böyle bir satışın feshedilmesi gerektiğini öne sürenler de

vardır. Hanbelîler’de hâkim görüşe göre ise, bu tür satışta sakınca doğuyorsa akit haram ve bâ-tıl olur.
Günümüzde bir takım temel ihtiyaç maddelerinin toptan veya perakende satışını yapanlar, sebze, meyve ve benzeri gıda maddesi halleri, suni fiyat artışlarına fırsat vermeden, üretici ve tüketicinin yararını birlikte gözetmek suretiyle ticaret veya komisyonculuk yaparlarsa, topluma yaptıkları bu hizmetin bereketini görürler.

V- DEVLETİN TİCARET MALLARINA NARH  UYGULAMASI

Narhı şu şekilde tarif edebiliriz: İslâm devlet baş- kanının veya yetki verdiği memurların yahut da halkın işlerini üzerlerine alan kimselerin esnaf ve tüccara mallarını belli bir fiyata satmalarını emretmesi, bu fiyattan aşağı veya yukarı bir fiyata satış yapmayı yasaklamasıdır.

Hz. Peygamber ve dört halife döneminde genel olarak narh uygulaması olmamış ve serbest rekabet sonucu oluşan piyasa fiyatları üzerinden satış esası korunmuştur. Medine’de fiyatlar yükselince ashab-ı kiram Hz. Peygamber’den narh koymasını istemişler, Allah elçisi bu isteklere piyasadaki arz ve talep dengesini sağlamak gerektiğine işaret ederek, “Allah’a dua ederim, yağmurlar yağsın bolluk olsun, kervanlar mal getirsin denge sağlansın,” cevabını vermiştir. O’nun bu konuda son sözü şu olmuştur: “Şüphesiz, fiyat tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızkı veren Allah’tır. Ben, sizden birinizin mal ve can konusunda bir haksızlıktan dolayı, hakkını benden ister olduğu halde Rabb’ime kavuşmak istemem.”

Diğer yandan, Hâtib İbn Ebî Beltea’nın üzüm fiyatlarını çok düşürmesi üzerine, dönemin halîfesi Hz. Ömer’in fiyatlara müdahale ettiği, ancak daha sonra şu sözleriyle onu serbest bıraktığı görülür: “Sana söylediklerim ne emirdir, ne de hüküm. Bu belde halkının hayrı için arzu ettiğim bir şeydir. Nasıl ve nerede istersen satabilirsin.”

Ancak sahâbeden sonraki dönemde ahlâkın bozulması, fiyatların suni olarak yükselmeye başlaması ve halkın bundan zarar görmesi üzerine aşağıda isimleri bulunan üç tâbiîn fakihi toplum yararı (maslahat) deliline dayanarak, narh koymayı caiz gördüler. Saîd İbn el-Müseyyeb (ö.94/712), Rabîa İbn Abdirrahman (ö.136/753) ve Yahya İbn Saîd el-Ensârî (ö.143/760). Bundan sonra Emevi, Abbasi ve Osmanlı Devleti ticaret hayatında, devletin piyasa fiyatlarını düzenleme yaptığı görülür.

Buna göre, İslâm’da serbest rekabete açık bir piyasa anlayışı esas alınmakla birlikte, toplumun bu serbestliği kötüye kullanması durumunda, özellikle zarûrî maddelerin fiyatlarına narh uygulamasına da bir engel yoktur.

VI) OSMANLI DEVLETİNDE NARH UYGULAMASI  VE BELİRLENEN KÂR ORANLARI

Osmanlı Devleti’nde özellikle 15. Yüzyıldan itibaren İstanbul, Bursa, Konya gibi büyük kentlerde kamu tarafından narh cetvelleri yayınlanmış, esnaf ve tüccarın belirlenen fiyatların dışına çıkması yasaklanmıştır. Toplumun ihtiyacı olan piyasa ürünlerine, iğneden ipliğe toptancı ve perakendeci fiyatları tespit edilmiştir. Son yüzyıla kadar tedavülde altın veya gümüş paranın kullanılması, enflasyonun çok düşük seyretmesine neden olmuştur. Çünkü maden değeri ile piyasada dolaşan para sisteminde enflasyon yoktur. Paradaki değer kaybı asırlara göre, ilk Osmanlı akçesinin basıldığı M. 1326 yılından 1740 yılına kadar, 414 yıllık süre içinde değer kayıp oranı %84,3 tür. Buna göre yıllık değer kaybı ortalaması, %0,24 dolaylarındadır.

1485 M. Tarihli İstanbul İhtisab Kanunnâme-si’nde, üretilen bir malın maliyeti üzerine sanatın zahmetine göre %10-20 arası kâr takdir edilmesi öngörülmüştür. 1680 M. Tarihinde, IV. Mehmed devrinde düzenlenen bir kanunnâmede ise bazı kriterler konmuş ve narh %10 kâr esasına dayandırılmıştır. Ancak zahmetli ve emek isteyen işlerde %20, hatta %40’a kadar varan kâr hadlerinin uygulanabileceği belirtilmiştir.

Osmanlı dönemi, özellikle 15-16. Yüzyıllarda para vakıflarının yayılması ve bunların malı peşin alıp, vadeli satış işlemlerinde, bir finansman vazifesi görmesi, ekonomide bir istikrar unsuru vazifesi görmüştür. Aşağıda vereceğimiz bir vakfiye örneğinde, yıllık vadeli bir satışta %12,5 kâr (rıbh) oranının esas alındığı görülür.

1517 M. Tarihli, II. Bayezid’in oğlu Şehinşah’ın oğlu Mehmed’in karısına ait, 91.000 gümüş dirhemlik vakıf paranın işletilmesi şu şekilde belirlenmiştir: “Yukarıda adı geçen vakfedici kadın, miktarı belirtilen doksan bir bin dirhem paranın, ne eksik ne fazla olmamak üzere, yılda her 10 dirheme, 1.25 dirhem (yıllık %12,5) hesabı üzere, faiz ve faiz şüphesinden uzak bir şekilde, İslâm’a uygun bir muamele ve günlük rayiç bedel (murabaha-i mer’iyye) uygulanarak, kâr (rıbh) getirecek şekilde işletilmesini şart koştu. Bu muamele (peşin mal alıp vadeli satma işlemi), sağlam bir rehin veya varlıklı bir kefil teminatı ile güçlendirilir.” Günümüz Katlım Bankacılığı sektöründe geniş ölçüde uygulanan murabaha yöntemi, peşin bedeli ödenerek satın alınan meşru bir ürünün, vadeli fiyat üzerinden müşteriye satışı dikkate alındığında, para vakıflarının uyguladığı bir piyasa ürünü olduğu görülür.

Vakıf mütevellisi veya başkasına ait sermayeyi vekil olarak işletmeyi üstlenen girişimci vekil, piyasa rayiçlerine uymakla yükümlüdür. Nitekim vakıf, yetim veya kamuya ait malların satımı veya kiraya verilmesi durumunda, en düşük piyasa fiyatının altında, fahiş gabin (gayrimenkullerde %20) oranında ucuza verilmesi, satım veya kira akdini geçersiz kılar. Gerektiğinde bunları yöneten mütevelli, veli, vekil veya kayyım, kusur ve ihmali sebebiyle ortaya çıkan zararı tazminle yükümlü olur. Bu ilke Kur’an’da yetim malı ile ilgili şu ayete dayanır: “Yetimin malına, o rüşd yaşına ulaşınca kadar, en güzel olanın dışında yaklaşmayın.” En güzel olan işlem de, satış ve kira sözleşmesinde, günün rayiç fiyatının ölçü alınmasıdır.

Sonuç olarak, satıcıyı fiyat belirlemesinde tamamen serbest bırakıp, onu devlet kontrolünün dışında tutmak, toplumun zulüm ve haksızlığa uğramasına yol açabilir. Çünkü gerek Rasûlullah (s.a.s) ve gerekse dört halife döneminde toplum İslâm’ın ticarete ilişkin ahlâk kurallarına uyduğu için, devlet müdahalesine gerek duyulmamış ve herkes meşru haklarına razı olmuştur. Fakat giderek, insanlar fiyat tespitindeki esnekliği kötüye kullanmaya başlamıştır. Günümüzde bir önlem olarak, Hz. Ömer ve Osmanlı dönemlerinde olduğu gibi, uhuvvet teşkilatı, lonca ve günümüzde Ticaret Odaları eliyle, her esnaf ve tüccarın kendi işi ve mesleği ile ilgili fıkhi hükümleri öğrenmesi sağlanmalıdır.

----------------------------------------------------------------------------------------------------

Dipnot

Nisa, 4/29.

Bakara, 2/275.

Cum’a, 62/10-11.

İbn Mâce, Ticârât, 1.

İbn Mâce, Ruhûn, 16.

Ebu Dâvud, Buyû’, 1.

Tirmizî, Buyû’, 4; İbn Mâce, Ticârât, 1; Dârimî, Buyû’, 8.

Tirmizî, Vitr, 21.

Tirmizî, Buyû’, 19; Ebû Dâvûd, Buyû’, 68; Nesâî, Buyû’, 71, 72, 76.

Nisâ, 4/29.

Zeylaî, Nasbü’r-Râye, III, 475.

Buhârî, İcâre, 14; Tirmizî, Ahkâm, 17. Hadisteki son cümle yalnız Tirmizî rivâyetinde vardır.

Ebû Dâvûd, Büyû’, 49; Tirmizî, Büyû’, 73; İbn Mâce, Ticârât, 27; Ahmed İbn Hanbel, II, 327.

İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, Mısır, 1334, VII, 169.

İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, IV, 159.

Ebû Dâvûd, Büyû’, 1; Nesâî, Eymân, 22, 23, Büyû’, 7; İbn Mâce, Ticârât, 3.

Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarîh, VI, 549.

Ahmed İbn Hanbel,VI, 3.

Kâsânî, Bedâyî, V, 129.

Buhârî, Buyû’, 72; Nesâî, Buyû’, 18.

Buhârî, Büyû’, 72, İcâre, 11, 19; Nesâî, Büyû’, 18.

Müslim, Büyû’, 21; Ebû Dâvûd, Büyû’, 45.

Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, Mısır 1357, V, 219.

Ebû Dâvûd, Büyû’, 49; Tirmizî, Büyû’, 73; İbn Mâce, Ticârât, 27; Ahmed İbn Hanbel, II, 327.

Şafiî, Ümm, II, 209; İbn Kudâme, Muğnî, IV, 240.

Bk. Yaşar Yücel, 1640 Tarihli Es’âr Defteri, D.T.C. Fakültesi Basımevi. Ankara 1982; Kütükoğlu, M. 1640 Tarihli Narh Defteri, Enderun Kitabevi, İstanbul 1983.

Tabakoğlu, Ahmet, “İslâm Dünyasında Para ve Bankacılık Tecrübesi, Türkiye’de Özel Finans Kurumları, Teori ve Uygulama, Albaraka Türk Yayını-17, İst. 2000, s.153.

Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 2. Baskı, İst. 1971, II, 656.
Bk. Bursa Şer’iyye Sicilleri, A 21/27, 33a.

En’âm, 6/152; İsrâ, 17/34.

Geniş bilgi için bkz. Hamdi Döndüren, İslâmî Ölçülerle Ticaret Rehberi, s. 186 vd.; Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali, s. 282 vd. ); Güncel Fıkhi Meseleler, s. 241 vd. Erkam Yayınevi, İstanbul.

İNTERNET RADYOMUZ 24 SAAT YAYINDADIR.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Saim Çakan - Sendedir Şifa 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:11:55 ÖS]


Çeşitli Sanatçılar - Karma - 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:04:15 ÖS]


Özhan Eren - Turnalara Tutun Da Gel 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:51:23 ÖS]


Çeşitli Sanatçılar - Mevlana Celaleddin Rumi Ney'in Feryadı 2000 - 320 Kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:42:30 ÖS]


Semih Sergen - Yunus Emre Seçme Şiirler 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:32:20 ÖS]


Ercan Irmak - Dergah (Enstrumental) 1993 - 320 Kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:22:18 ÖS]


Mehmet Nurullah Kumru - Derdim Bana Derman İmiş 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:01:18 ÖS]


Muhammed Emin Aslan - Sana Doğru 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:51:57 ÖS]


Mehmet Oktay - Veda Gülleri 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:45:26 ÖS]


Metin Sakın - Musa Gibi 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 06:39:06 ÖS]


İyilik Yap İyilik Bul Gönderen: webtasarim
[Dün, 06:31:10 ÖS]


Konuşa Konuşa Anlaşamıyoruz Gönderen: webtasarim
[Dün, 06:24:15 ÖS]


İş ve Liyakat Gönderen: webtasarim
[Dün, 06:19:24 ÖS]


Yola Girmek Yolda Olmak Gönderen: webtasarim
[Dün, 06:14:50 ÖS]


Ümit ve Korku Arasında Gönderen: webtasarim
[Dün, 06:10:40 ÖS]


Çocuklarımız ve Namaz Gönderen: webtasarim
[Dün, 06:05:21 ÖS]


Haram Karışık Mallarla İlgili Muameleler Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:50:02 ÖÖ]


İslâm’a Göre Ticarette Kârın Ölçü Ve Sınırı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:16:26 ÖÖ]


Ey İnsan Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:32 ÖÖ]


Nefs-i Emmaremle Bir Muhavere 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:47:55 ÖÖ]