TİCARET AHLAKI BEREKETİ ÇOĞALTIR
Geçmiş devirlerden beri insanların ihtiyaçları çeşitli sanat ve mesleklerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur.
Geçmiş devirlerden beri insanların ihtiyaçları çeşitli sanat ve mesleklerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. İlk insan ve ilk Peygamber Adem (a.s.)'in dokumacılık¸ İdris (a.s)'in terzilik¸ İbrahim (a.s.)'in kumaş ticareti¸ Nuh ve Zekeriyya Peygamberlerin marangozluk¸ Hz. İsa (a.s)'nın ise kunduracılık mesleğinin öncüleri olduğu nakledilmiştir.
Yine Musa (a.s.)'nın Şuayb Peygambere 8-10 yıl çobanlık yaptığı¸ birçok Peygamber ve Allah dostu velilerin de bu mesleği yaptıkları bilinmektedir.
Demir endüstrisinin ilk kurucusu Davud (a.s.)'tur. Demiri kalıba döküp¸ şekil verme sanatı ona yüce Allah tarafından vahyedilmiştir.
Sevgili Peygamberimiz de gençliğinden itibaren ticaretle uğraşmış¸ güvenilir bir tüccar olarak Kureyş halkı tarafından itimat edilen bir insan olarak herkesin güvenini kazanmıştır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)¸ "Rızkın onda dokuzu ticarettedir. Ticaret de şecaat¸ cesaret ve basirettir" buyurarak ticareti teşvik etmiş ve "Aldatan bizden değildir" buyurarak ticaretin saffet¸ samimiyet doğruluk ve ticari ahlaka uyum göstermekle olacağını¸ inanan insanın bu değerlere sahip çıkıp ticaretinde doğruluk ve güven telkin etmesi gerektiğini bize emretmektedir.
Elbette ticaretimizin faydalı ve ahlaklı olabilmesi için neyin doğru neyin yanlış olduğunun bilinmesi lazımdır. Nitekim Hz. Ömer¸ devlet başkanlığı döneminde valilerine yayınladığı bir genelgede şöyle demiştir: "Yapacağı ticaretin İslâmî esaslarını bilmeyen kimse¸ bizim çarşı ve pazarımızda alış-veriş yapmasın."
Müslümanlık ahlak demek¸ Müslüman da en faziletli ve olgun insan demektir. İslâm ahlakının gayesi¸ dünya hayatını cennete çevirmektir. İnsanlar bu saadet yurdundan ahiret hayatına geçerler. Ahiret hayatı da insanlar için büyük cennettir. İşte bunun sağlanabilmesi için ticaret ahlakına uymamız gerekir. "Helal lokma şuuruna" sahip olup¸ kul haklarına gereken önemi vermemiz icabeder.
Elbette ticaretin de ahlakı¸ kuralları¸ ölçüleri vardır. İşte bunlar hayatımıza hâkim olursa topluma huzur¸ kazanca bereket gelir¸ dağılımında adalet gerçekleşir. Biz Müslüman olduğumuza göre ticaretimizi genel ahlaka uygun olarak yapmak sorumluluğundayız.
Dinimizin ortaya koyduğu en temel prensiplerden biri de¸ hayatın her safhasında olduğu gibi¸ ticaret hayatında da ahlaklı ve dürüst olmaktır.
El emeği ve alın teriyle geçinen her Müslüman; ister tüccar¸ ister işveren¸ isterse işçi olsun¸ çalışma hayatında dürüst olmalıdır. Zira dürüstlük helal kazancın da ilk şartıdır. Hud suresinde yer alan "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" (Hud¸ 11/112) ayeti¸ Hz. Peygamberin şahsında bütün Müslümanları kapsamaktadır. Yine Kur'ân-ı Kerim'de¸ bir şeyi ölçerek aldıklarında tam tartan¸ verdiklerinde ise ölçü ve tartıyı kendi çıkarlarına kullanan kimseler hakkında: "Vay onların haline" (Mutaffifin¸ 83/1-3.) diye buyurulması¸ ve Hz. Peygamber'in de; geçmiş milletlerin helakine sebep olan günahlardan birinin eksik ölçüp tartmaları olduğunu beyan etmiş bulunması¸ konunun önemini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla tüccar¸ müşteriye mal satarken; işçi¸ tezgâhının başında çalışırken; işveren¸ işçisinin hakkını ve emeğinin karşılığını hesap ederken¸ doğruluk ve dürüstlükten asla ayrılmamalıdır. Her şeyden önce tüccar¸ dürüstlüğü ve sözüne güvenilirliği ile müşterisine güven telkin etmelidir. Hangi konumda bulunursa bulunsun¸ Müslüman; alacağı parayı helal ettirmeye çalışırken¸ üzerine bilhassa "kul hakkı"nın geçmemesi için titiz davranmak mecburiyetini duymalıdır. Sevgili Peygamberimiz¸ ticaret ahlakı ile ilgili prensipleri ortaya koyarken¸ ticarette haksız rekabeti¸ satışı kızıştırmak için alıcıymış gibi davranmayı¸ hileli artırımda bulunmayı yasaklamış; gerçeği gizleyip yalan söyleyerek yapılan alışverişin bereketini Allah'ın yok edeceğini bildirmiştir. Ayrıca müşterinin bilgisizliğinden faydalanıp¸ onu aldatmanın ticaret ahlakına uygun olmadığını "Bizi aldatan bizden değildir." ikazıyla ifade etmiştir.
Ticaretini doğru ve dürüst olarak yapan kişinin her zaman yüzü ak¸ kazancı da helaldir. O hem dünyada¸ hem de ahirette kazananların safında yer alacaktır. Nitekim Peygamberimiz¸ doğru sözlü ve güvenilir tüccarın ahirette¸ peygamberler¸ sıddıklar ve şehitlerle beraber olacağını müjdelemiştir.
XVIII. asrın sonlarında Türkler arasında çeyrek asır yaşayan d.'Ohsson'un tespitleriyle yazımız bağlayalım. d.'Ohsson şöyle diyor:
"Osmanlılar¸ Kur'ânda ifade edilen doğruluk¸ ahlak ve namus prensiplerine çok bağlıdırlar. Aralarındaki bütün sosyal münasebet ve düzen¸ iyi niyet ve şefkate dayanır. Başka ülkelerde olduğu gibi¸ aralarında yazılı anlaşma yapmaya lüzum görmezler. İyi niyet ve söz¸ her şeyi halleder. Osmanlılar¸ verdikleri sözün esiridirler. Bu tutumları¸ yalnız dindaşlarına karşı değildir. Hangi dinden olursa olsun¸ yabancılara karşı da böyle hareket ederler. Sözlerini tutma hususunda¸ onlara göre müslim ve gayri müslim olmanın hiç bir farkı yoktur. Gayri meşru olan her kazancı¸ ahlaksızlık ve dine aykırı görürler. Gayri meşru edinilmiş servetin¸ bu dünyada da¸ öteki dünyada da insanı bedbaht edeceğine samimi şekilde inanırlar."