Ticaretle İlgili Ahlâkî Ölçüler
Çalışmanın Önemi
İslâm dini, dünya ve âhiret mutluluğu için çalışmayı emreder. “İnsan için çalıştığından başkası yoktur." (Necm, 53/39) Çalışmak, emek sarf etmek, sadece kişisel yahut ailevî ihtiyaçları gidermeye yönelik bir gayret ve mesai değil; aynı zamanda toplumsal üretimi ve refahı artıran mühim bir unsurdur. İnsanlara fayda sağlayan herhangi bir işte çalışan kimse, aynı zamanda toplum için de çalışmaktadır. Bir Müslüman’ın, kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmeye yetecek kadar helâlinden kazanması farzdır. Hz. Peygamber (s.a.s.): "Geçim için çalışıp helâlinden kazanma farzdır. O halde çalışınız” buyurur. (Camiü’s-Sağir, Terc. c. 1, s. 472, Had. 1011)
“Müslüman kişi ailesinin ihtiyacı için harcama yapar ve bundan sevap umarsa bu ona sadaka olur (sevap kazanır).” (Müslim, Zekât 49) İslâm'da kazancın en iyi olanı, el emeğinin mahsulüdür. Zira Rasûlullah (s.a.s.): "Kişi kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazanç elde etmemiştir." (İbn Mâce, Ticârât 1)
Allah Teâlâ: “Yeryüzüne dağılın. Allah’ın lütfundan rızkınızı arayın” (Cuma, 62/10) buyurur. "Kişinin, sırtında odun taşıyarak geçimini sağlaması, birisinden bir şey istemekten (dilenmekten) daha hayırlıdır." (Buharî, Büyû 15) En zor şartlar altında çalışmayı dahi başkalarına yük olmaktan iyi gören Hz. Peygamber'in bu sözleriyle insanları çalışmaya teşvik ettiği, tembelliği kötülediği, çalışkan insanları dünya ve âhiret mutluluğu ile müjdelediği görülmektedir.
İslâm, Allah'ın insanlara verdiği malı normal yollarla harcamalarını yasaklamaz. Fakat her işte plânlı ve itidalli davranmalarını emreder. "Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadaki nasibini de unutma. Allah'ın sana ihsân ettiği gibi, sen de insanlara iyilik et.” (Kasas, 28/77) Zenginlerin malında fakirlerin hakkı vardır. Bu gerçeği Allah Teâlâ şöyle bildirir: “Mallarınızda muhtaç ve yoksulların hakkı vardır.” (Zâriyât, 51/19) Bu ayette, ihtiyaç sahiplerine gereken yardımın yapılması istenmektedir.
Lükse ve ihtişama kaçmamak şartıyla huzur içinde yaşamak, rahat etmek ve malın fazlasını Allah yolunda hak sahiplerine infak etmek, fakirlere yardım, gariplere iyilik için yeterli miktardan fazla kazanmak İslâm’ın övdüğü, güzel gördüğü bir şeydir. Çünkü bunun faydası toplumun bütün bireyleri içindir. Peygamberimiz: “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” (Tirmizî, Fiten, 76) buyurur. “Allah iyilik yapanları sever” (Bakara, 2/195) İnsanın elindeki imkânlar gelip geçicidir. Bu imkânlarla övünmek, gururlanmak çok yanlıştır. Allah’ın verdiği tüm imkânlardan dolayı Allah’a şükretmeli, nankörlük etmemeli; kibre, gurura kapılmamalıdır.
“Çünkü Allah, her kibirleneni (gururlananı) ve kendini beğenip övüneni sevmez.” (Lokman, 31/18)Ayette görüldüğü gibi, Allah Teâlâ, gururu, kibri, kendini beğenmeyi, insanları küçük görmeyi yasaklamıştır. Peygamberimiz (s.a.s.) de şöyle buyurmuştur: “Tevazu göstereni Allah yüceltir, kibirleneni ise alçaltır.” (İbn Mâce, Zühd 16) Zenginlik de fakirlik de imtihan gereğidir. Zenginlikle şımarmamalı, fakirlikle de üzülmemeli, sabretmelidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “And olsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2/155) Dünya hayatı imtihandan ibarettir; bunu iyi anlamak gerekir ki, ne yapılması lâzımsa onu yapmak mümkün olsun!
Rasûlullah (sas) şöyle buyurmaktadır: “Veren el, alan elden hayırlıdır.” (Buhârî, Zekât 18)Tabii ki, veren el olmalı. Veren el olmak için çalışmak ve başarılı olmak zorundayız. Malından fedakârlık yaparak veren, cimrilik etmeyen, hayırlı kişidir. “Müslüman olan, kimseye muhtaç olmadan yaşayan ve kanaat eden kişiye ne mutlu!” (Tirmizî, Zühd 25) Mecbur kalmadıkça kimseden bir şey istememek! Hem kendine, ailesine, hem de başkalarına faydalı olmak için çalışmak! İşte, huzur ve mutluluğun önemli bir kapısı, bu açıdan Peygamberimiz şöyle buyurur: “Allah, bir iş yaptığında hakkını vererek (doğru) yapanı sever.” (Camiü’s-Sağir, Terc. c. 1, s. 496, Hds. 1068) Allah, doğru çalışan kişiyi sever. “Bizi aldatan bizden değildir.” (Ebû Davud, Büyû 50) “Her hak sahibinin hakkını verin.” (Buhârî, Savm 51-55)
Bu âyet ve hadislerde görüldüğü üzere, çalışıp helâlinden kazanmak ve kimseye yük olmamak, mutluluğun önemli sebeplerinden biridir. Müslüman, helâl yönden gücü nispetinde çalışmalı ve kazanmalı, israfa kaçmadan gerektiği gibi harcamalı ve hayırda bulunmalıdır. Bu davranış, huzur ve mutluluk kaynağıdır. Hz Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurur: “Sizin hayırlınız; dünyası için ahiretini, ahreti için de dünyasını terk etmeyen (her ikisi için de çalışan) ve insanlara yük olmayandır.” (Buhârî, Savm 51-55) İnsan, dünya ve ahiret mutluluğu için çalışmalıdır. Ne mutlu dünya ve ahiret için gereği gibi çalışanlara!
Ticaretle İlgili Ahlâkî Ölçüler
Dünya ve ahiret mutluluğumuzu hedefleyen yüce dinimiz İslâm; her konuda olduğu gibi, ticaret hayatımızla ilgili de ölçüler koymuştur. Din zaten diğer konularda bir sistem olduğu gibi, aynı zamanda bir ahlâk sistemidir; iş ahlâkı, ticaret ahlâkı, idare ahlâkı, ev ahlâkı, eğitim ahlâkı vs. diye isimlendirilmeler de her sahadaki üstünlüğün ahlâk üstünlüğü ile olacağına işaret etmektedir. Yüce dinimiz İslâm, emir ve yasaklarıyla fert ve toplumun dünyevî ve uhrevî huzur ve saadetini hedeflemiş, bu amaçla hırsızlığı, yalan söylemeyi, hile yapmayı, ticaret ve alışverişte eksik ölçme ve eksik tartmayı haram kılmıştır.
Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar, insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar büyük bir günde, insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?” (Mutaffifin, 83/1-6) Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Üç kişiye Allah kıyâmet gününde rahmet nazarıyla bakmaz. Onları temize çıkarmaz. Onlar için elem verici bir azap vardır."
Sahâbeler dediler ki: "Kim onlar yâ Rasûlallah? Gerçekten onlar büyük zarara uğradılar, elleri boş kaldı ve iflâs ettiler." Rasûlullah (s.a.v.) cevaben buyurdu ki: "İyiliğini başa kakan, kibirlenmek için uzun elbise giyen ve malının değerini yalan yeminlerle arttırarak satışını kolaylaştırmak isteyen. Siz alış-verişte çok yemin etmekten sakının! Çünkü o satışı teşvik eder, sonra da bereketi yok eder." (Müslim, İman 171)
Mü’min, kazancının helâl olmasına dikkat etmelidir. Haram olan faizden de sakınması gerekir. Çünkü faiz yasağı, İslâm’ın temel ilkelerinden biridir. İslâm, bütün çeşitleri ve miktarlarıyla faizi yasaklamış, haram kılmıştır. “Ey iman edenler, (gerçek) mü’minlerseniz, takvâlı olun (Allah’ın emirlerine uygun yaşayın). Artık kalan faizi de bırakın (almayın). Eğer (bu faizi terk etme işini) yapmazsanız, Allah ve Rasûlüne savaş açtığınızı bilin.” (Bakara, 2/278-280)
“İnsanların mallarında artış olması için faize verdiğiniz şeyler Allah katında artmaz. Allah’ın rızâsını dileyerek verdiğiniz zekâta gelince; işte on (u veren)ler, (sevap ve mallarını) kat kat artıranlardır.” (Rûm, 30/39) Faiz hakkında Rasûlullah (sas); “Faiz yiyene, yedirene, yazan ve şâhitlerine lânet etti, (günahta) eşittirler” dedi. (Müslim, Musâkat 106) Rasûlullah (s.a.v.), insanları helake götüren yedi şeyden söz ederken faizden de bahsetmiştir. (Buhârî, Veyasa 23) Ayet ve hadisler açıkça faizin haram olduğunu, mü’minlerin kesinlikle faize bulaşmaması gerektiğini bildiriyor. Faiz haram olduğundan, çok dikkat etmeli, en azından bile kaçınmalıdır.
Müslüman kişi, yaptığı işi, ibadet şuuru içinde dürüstçe yapmalı, aldığı paranın helâl olmasına dikkat etmelidir. Sevgili Peygamberimiz, ticaret ahlâkı ile ilgili prensipleri ortaya koyarken, ticarette haksız rekabeti, satışı kızıştırmak için alıcıymış gibi davranmayı, hileli artırımda bulunmayı yasaklamış (Bkz. Müslim, Büyû 11) gerçeği gizleyip yalan söyleyerek yapılan alışverişin bereketini, Allah`u Teâlâ’nın yok edeceğini bildirmiştir. (Bkz. Buhari, Büyû 26) Yine Peygamberimiz, doğru sözlü ve güvenilir tüccarı, “Doğru ve güvenilir tacir (âhirette) Peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir” (İbn Mace, Ticaret 1) hadisiyle övmüş; müşterinin dalgınlığından veya bilgisizliğinden faydalanıp onu aldatanı da şiddetle ikaz etmiştir.
Nitekim bir gün pazarı dolaşırken bir yiyecek yığınına elini daldırmış, eline ıslaklık gelince; “Nedir bu?” diye sormuş, bunun üzerine satıcı “yağmur yağmıştı, ondan dolayı ıslandı” diye cevap verince Peygamberimiz, “Niçin o ıslak tarafı halkın görebilmesi için üste getirmedin?” diye mukabelede bulunduktan sonra: “Bizi aldatan bizden değildir.” (Ebû Davud, Büyû 50) buyurmuşlardır.
Anlatacağımız şu hikâyede, ticaret hayatıyla ilgili ahlakî ölçülerin önemi vurgulanmaktadır:
Seyyar bir şemsiye tamircisi, yol kenarında küçük bir kutu üzerine oturmuş, şemsiye tamir ediyordu.
Tamirci, tamir edilecek yerleri dikkatle ölçüyor, yamayı itina ile yerleştiriyor, telleri tek tek deneyerek güçlendiriyordu. Adamı hayranlıkla seyreden bir genç yanına yaklaştı:
— İşinizi çok dikkatli yapıyorsunuz, dedi. Şemsiye tamircisi elindeki işi bırakmadan:
— Evet, ben her zaman işimi iyi yapmaya çalışırım, diye cevap verdi.
— Müşterileriniz, işinizi iyi veya kötü yaptığınızı ancak siz gittikten sonra anlayacaklar.
— Evet, haklısınız.
— Bu tarafa tekrar mı geleceksiniz?
— Hayır.
Genç artan bir hayranlık ve merakla sordu:
— O halde niçin bu kadar titizsiniz?
Tamirci:
— O zaman, benden sonra buradan geçecek tamircinin işi kolaylaşacak. Ben, eğer kötü malzeme kullanır, işimi baştan savma yaparsam, halk bunu er geç anlayacak ve ondan sonra buradan geçen tamirciye kimse iş vermeyecek.
İşlerinde kötü örnek olanlar, başkalarının hukukunu mânen çiğnemiş olurlar. Güveni sarsarlar, emniyeti ve huzuru bozarlar.
Allah Teâlâ şöyle buyurur: “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır”( Necm, 53/39) Peygamberimiz de şöyle buyurur: “Rızkın onda dokuzu ticarettedir.” (Cami’üs-Sağir Terc. c. 2, s. 219, Hds. 3296) “Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir.” (İbn Mâce, Mukaddime 7) Dolayısıyla dünya hırsına kapılmadan, helâlından kazanıp çoluk çocuğumuza temiz rızık, helâl lokma yedirelim. Özümüz, sözümüz, ticaretimiz, sanatımız, ortaklığımız, dostluğumuz, arkadaşlığımız hep dürüstçe olursa, dünyamız da, ahiretimiz de mutlu ve huzurlu olur.
Prof. Dr. Yusuf Işıcık.