* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Sigorta ve Sigortacılık  (Okunma sayısı 285 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2330
Sigorta ve Sigortacılık
« : Mayıs 26, 2020, 09:18:13 ÖS »
Sigorta ve Sigortacılık

DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU KARARI

Sigorta, sigorta kurumu ile sigortalı taraf arasında gerçekleştirilmiş olan akitte belirlenen şartlara göre, kurumun alacağı primler karşılığında, beklenmeyen olay ve kazalar sebebiyle sigortalı tarafın uğrayacağı zararları ve akitte belirlenen diğer tazminatları sigortalı tarafa ödeme mecburiyeti getiren bağlayıcı bir akittir.

Şekil bakımından sigorta:

• Taavüni veya Tebadüli sigorta.

• Sabit bir taksit (pirim) karşılığı muvazaa esasına dayalı sigorta olmak üzere ikiye ayrılır.

Birincisi tamamen karşılıklı yardımlaşma esasına dayanır. Benzer tehlikeye maruz kalabilecek kişilerin hayrî bir anlayışla bir araya gelip muayyen meblağlar ödeyerek üye olmaları yoluyla kurulur. Yatırılan aidatlar masraftan fazla olursa, ya üyelere dağıtılır veya biriken meblağ meşru şekilde çalıştırılarak birikim artırılır... Üyeler hem sigortalı hem de sigortacı durumundadır. Bugün için uygulama alanı azdır.1

İkincisi, bugün bütün dünyada geniş şekilde uygulanmakta olan sigorta seklidir: Sigortalı, sigortacı şirket tarafından teknik ve istatistik? hesaplara dayalı olarak belirlenen primleri sigorta şirketine öder. Sigortalılara ödenen tazminattan arta kalan mal, sigorta şirketine kâr olarak kalır. Bu tür sigorta şirketlerinde asıl amaç kâr ve kazançtır.2

Bilindiği üzere her canlıda rızkını arama, karnını doyurma arzusu fıtrî olduğu gibi insanoğlunun geleceğini te’minat altına alma arzusu da fıtrîdir.

“...Onlar kendilerini açlıktan doyuran ve korkudan emin kılan şu evin (Kâbenin) Rabbına kulluk etsinler” (Kureys : 3-4) ayet-i kerimesinde, bu iki fıtrî temayülün aynı derecede önem taşıdığı vurgulanmıştır.

Dinimizde iyilik ve takvada yardımlaşma esastır. İslâm tarihi insanlara hatta hayvanlara yardım amacıyla kurulmuş vakıflarla doludur.
Sigorta olayı, başlangıçta İnsanî boyutu ağırlıklı iken sonradan tarihî seyri içerisinde ticari ağırlıklı bir sisteme dönüşmüş, İslâmî hükümler açısından tereddüt uyandıran bazı hususlar yer almıştır. Bu itibarla sigortanın hükmü konusunda doğru bir sonuca ulaşabilmek için, onun taraflara sağladığı menfaatlar ile ilgili bir konu olarak ele alma yanında, dini boyutunu da değerlendirme zorunluluğu vardır. Zira bir müslümanın inancı ve ahlak anlayışının gerekleri ile yaşayışı arasında bir çatışma A olmamalıdır. Bu, vicdanî / huzurun da bir gereğidir. ^ Nitekim Kur’an-ı Kerim’de:

“Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyiniz.” (Bakara: 188)

“Ey mü’minler! Yer yüzündeki rızıkların helâl ve temizinden yiyin...”

(Bakara: 168) buyurulmuş, Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz de:

“Mü’min kıyamet günü malını nereden kazanıp, nereye sarfettiğinden sorumlu tutulacaktır.”(3) buyurmuştur.

“Dünyada kendisine takdir edilen rızkı tüketmedikçe hiç kimse ölmeyecektir, dolayısıyla rızkınızı temizinden araştırıp haramdan sakının”4

Tavsiyesi uyarınca, İslâmî hükümler dikkate alınmadan düzenlenmiş ve halen uygulanmakta olan kâr amaçlı ticarî sigorta sisteminin, İslâmî hükümlere göre meşruiyyetinin tartışılması normaldir. Ayrıca her milletin kendine has örfü, inancı ve kültürü ile yoğrulmuş hukuk sistemi, ticaret ahlakı ve sosyal kavramları vardır.

Kâr amaçlı sigorta sisteminin meşruiyyeti konusunda İslam Fıkhının ticaret ve şirket akidlerinde ön gördüğü şeffaflığı gölgeleyen, İslâm’ın yasakladığı aldatma ve akdi meçhuller üzerine bina etme gibi fasit unsurları içeren bir mahiyet taşıdığı gibi endişelerle İslâm hukuk otoritelerince bir ittifak sağlanamamıştır. Bir kısım alimler sigortanın ihtiyaçtan doğduğunu, dinde onu yasaklayan kesin bir delil bulunmadığını ileri sürerek caiz olduğunu, bir kısım alimler ise genel anlamıyla bu günkü sigortanın bünyesinde kumar ve müşterek bahis şâibesi ve bu akdin belirsizlik üzerine bina edilmesi gibi akdi geçersiz kılacak unsurlar içermesi gibi hususları ileri sürerek caiz olmadığını savunmaktadırlar. Simdi bu görüşlere kısaca bir göz atalım:

Kir amaçlı sigortaya caiz diyenlerin görüş ve delileri özetle şöyledir:

1. Sigorta muvâlât akdine benzemektedir.

Muvâlât akdinde taraflar arasında hukuki bir rabıta meydana gelmektedir. Taraflardan biri cinayet islerse diğeri onun diyetini ödemekte, buna karşılık, öldüğünde ona varis olmaktadır.

Sigorta akdinde de, taraflardan biri pirim ödemekte, buna karşılık sigortacı da, onun uğraması muhtemel mal ve can kaybından doğan zarar ve ziyanı ödemeyi üstlenmektedir. Görüldüğü üzere her iki akidde de tarafların karşılıklı malî sorumluluk üstlenme durumu vardır.

Muvâiât akdini sahabe (R.A.)’den bir kısmı irs sebeplerinden saymışlardır. Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. ibn Mesut [R.A.] bunlardandır, imam Ebu Hanife ve ashabı da bu görüsü benimsemişlerdir. Mevle’l-muvalat ashab-ı feraizdendir.5

2. Hayat sigortası bir tür mudaraba akdidir. Mudaraba, mal bir taraftan emek bir taraftan olmak üzkere kâr ortaklığı akdidir. Sigortada mal, prim vererek akde iştirak edenlerin, emek de o malı çalıştıran sigorta sirketlerinindir. Kâr ise akitte belirlenen şartlara göre şirketin ve iştirakçilerindir.

Gerçi mudarabanın sıhhati için taraflardan her birinin kârda hissesi bulunmalı fakat muayyen bir pay olmamalıdır. (Sigorta akdinde bu muayyendir.) Fakat maslahattan doğan ihtiyaç nedeniyle bu fıkıh şartına muhalefet edilebilir. Bu görüş Menar sahibinin tefsirinde yer alan şu ifadeye dayanmaktadır: “Birisi başkasına bir mal verse, o da bunu çalıştırıp kazancından mal sahibine muayyen bir pay verse bu, faize girmez.

Zira Kâr’ın nisbi olmasının şart olması konusunda fukahanın sözüne maslahat icabı muhalefet etmede bir sakınca yoktur.

Bu muamele hem mal sahibi hem de çalıştıran için faydalıdır. "O halde Hayat Sigortası da sahih bir akiddir. Çünkü iştirakçiye, şirkete ve topluma faydalıdır, ileriye yönelik bir birikimdir. Sigortalının ölümü halinde varisler yararlanmakta, sağ kalırsa iştirakçi için yardımcı bir unsur olmaktadır. Şeriat ancak zararlı olanı veya zararı faydasından çok olanı haram kılar. 6

3. Sigorta bütün çeşitleriyle topluma faydalı olan yardımlaşma çeşitlerinden biridir. Hayat sigortası şirket için faydalı olduğu kadar, sigortalı için de faydalıdır. Faizden arındırıldığı takdirde seran bir beis yoktur. Sigortalı sözleşmede yazılı müddet içinde hayatta kalırsa sadece verdiğini geri alır, şayet ölürse o zaman da varislerinin sigorta tazminatını almaları onların hakkı olur.

4. Sigorta yeni bir akiddir. Cumhur-ı Fukaha; “Ser’in batıl saydıkları müstesna, akidlerde ve şartlarda aslolan sıhhattir" görüşündedirler.

Fukahadan bazıları ise “Sarfden mubah ve geçerli olduğu bildirilmeyen bütün akidler ve şartlar batıl ve hükümsüzdür” görüşünü benimsemişlerdir. Mes’eleye Kur’an’ın ve sahih hadislerin genel espirisi ve İslâm şeriatının umumiliği dahilinde bir yaklaşım bizi Cumhurun görüşünü tercihe götürebilir.

Sigorta akdinin kapsamı bellidir. Getirdiği yükümlülükler de taraflar için belli ve açıktır. Sigorta akdinde bazı belirsizlikler olmasına rağmen bu belirsizlikler akdin butlanını gerektirecek ölçüde değildir. Müslümanların maslahatı da sigortanın mübah olmasını gerektirir. Bekçi tazminatı ile yol tehlikesi tazminatı sigorta akdine uygun düşmektedir...

Sigorta şirketleri mübah olan islerle uğraşarak ellerindeki mal varlığını çoğaltabilirler. Bir seyi haram saymak için kesin bir delil gerekir. Sigortayı haram kılan kesin bir delil yoktur. Aksine, muvâlât akdi, sorumluluk sigortasının mesruiyyeti için açık bir delildir.

5. Malikilerin, “sahibini ilzam eden va’d” ile ilgili görüşleri de sigortanın cevazına delildir. Malikilerin bu konuda dört görüsü olmasına rağmen bunlardan tercihe sayan olanı dördüncüdür. Buna göre meselâ bir kimse evlenmek isteyen fakat maddi imkânı elvermeyen birisine “Sen evlen, mihrin tutarını borç olarak ben öderim" dese, teah- hütte bulunan kişinin, evlenene bu va’dettiği meblağı vermesi gerekir.

Yol tehlikesi ki kefalet hususunda Hanefiler bunu misâl vermişlerdir, “Bir kimse başka birine: Su yoldan git. Burası emin bir yoldur. Şayet başına bir şey gelirse, zararını ben tazmin ederim” diyerek te’minat verse; beriki de bu yoldan giderken eşkiyalarca soyulsa teminat veren kişinin zararı ödemesi gerekir... Gerçi ibn Abidin bu mes’ele ile sigorta arasında kıyasa mani fark olduğunu söylemiştir...9 Fakat bu, mal sigortası için uygun ve kuvvetli bir delildir...

6. Hakkında sahih hadisler bulunan ve mezheb imamlarınca da kabul edilen “Akile" sistemi de sigorta için geçerli bir delildir. Birisi diyeti gerektiren bir cinayet işlerse bu diyet caninin yakın akrabası, asabesi, kavm ve kabilesi arasında taksim edilerek mağdur tarafına ödenir.

Câninin kimsesi yoksa diyet beytülmaldan karşılanır. Bunda iki gaye vardır: Birisi hata yaparak cezaya çarptırılan suçlunun yükünü hafifletmek, diğeri de hataya kurban gidenin mağduriyetini karşılamaktır. Ayrıca bir otokontrol sistemiyle hatayı yapan kişi yakınlarının korumadaki taksirlerini cezasız bırakmamaktır.

Akile sistemi, ölümden, yangından, hırsızlıktan ve benzeri felâketlerden doğan zararı hafifletme yönüyle Islâm’dan önce de var olan güzel bir yardımlaşma adeti idi...10

Kâr amaçlı sigortanın caiz olmadığını söyleyenlerin görüş ve delilleri de özetle
şunlardır;

Sigorta akdi, iddia edildiği gibi, yardımlaşma esasına dayanmaz. Bunda kâr gayesi esastır.

2- Sigorta akdinde, bir garar, en azından garar şüphesi vardır. İslâm’ın ticarî ahlakında garar nehyedilmistir.

3- Sigorta akdinde kumar şüphesi de vardır. Akde konu olan tehlikelerin olup olmayacağı taraflarca önceden bilinmemektedir, kimin kazanacağı kimin kaybedeceği meçhuldür. Bu sebeple akit. cehalet üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla prim ve tazminatlar da vuku’u müekked olmayan böyle bir hadise üzerine iltizam edilmiştir.

4- Sigortaya riba da girmektedir. Bu, hem sigortalıya yapılan ödemelerde hem de şirketin sermaye artırımında sözkonusudur.

5- Ticari sigortada daha başlangıçta taraflar arasındaki eşitlik gözardı edilmiştir. Sigorta sisteminde kanunlar genellikle şirketten yanadır. Şirket primleri peşin alır, sigortalıya pek azını vereceği büyük bir gelire konar. Ödemeye gelince sigortalının karşısına bir çok engeller çıkarır.

6- Sigorta şayet bir zaruretse zaruretler, kendi miktarınca takdir edilir. Kaldı ki bu şekilde bir sigortayı mecbur hale getiren bir durum da yoktur.

Çünkü bu konuda başvurulacak alternatif sigortalar kurulabilir.

7- Bir kimsenin şer’an bir tazminatı üstlenme mecburiyye- ti, ya kefalet, ya tecavüz ya da itlaf yoluyla olur. Sigorta ise bir kefalet akdi değildir.

Kefalet akdinde borç deyn-i sahih olmalıdır. Deyn ise, ya ibra ya da ödeme yolu ile zimmetten düşer. Şayet borç bizzat tazmini gereken bir ayn olursa onun alacaklıya teslimi gerekir. Şayet o şey helak olursa, kefil alacaklıya, misliyyattan ise mislini, kıyemiyyattan ise kıymetini öder...

Su halde kefalet akdinde kefil, alacaklı, borçlu ve verilecek şey [borç veya mal], olmak üzere dört unsur vardır. Bu unsurlar olmadan kefalet akdi tahakkuk etmez. Sigorta sözleşmesinde bunlardan hiçbiri bulunmamaktadır. Çünkü sigorta sisteminde, sigorta ettirilen mal, sahibinin elindedir, şirkete teslimi gerekmez. Bu duruma göre sigorta akdi, kefalet akdi değildir. O, ne bir deyn ne de kefalet yoluyla tazmin edilecek bir maldır...

Sigorta şirketinin ödeyeceği tazminat, ne bir tecavüz tazminatı ne de bir itlaf tazminatıdır. Çünkü şirketin, zararın tahakkukunda bir dahli yoktur...

Dolayısıyla ne sigortalı malın, şirketin tazmin alanına girmesinin ne de bunun mukabilinde karşı taraftan prim almasının meşru bir yönü vardır.

8. Sigorta akdinin bir mudaraba akdi olduğunu kabul etmek de doğru olmaz. Zira mudaraba akdi, sermaye mal sahibinden emek, mudarib (parayı çalıstırandan, kâr da tarafların anlaştıkları nisbette aralarında paylaşımı esasına dayanır. Halbuki sigortada şirketin aldığı primleri, sigortacı kendi malı olarak zimmetine geçirir, istediği gibi tasarruf eder, kâr da kendisine ait olur. Tazmini gereken bir zarar meydana gelmediği takdirde, ödenen primlerin tamamı sigorta kurumuna kalır, sigortalananların bunda bir payları olmaz. Oysa, muda- rabede kâr ister az, ister çok olsun, belirlenen nisbete göre mudarip ile rabbülmal arasında paylaşılır. O halde sigorta işlemi serî hükümlere uygun düşmeyen fasid bir akittir..

Ayrıca bu akit tehlikeye muallaktır. Sözleşme anında tehlikenin olup olmayacağı belli değildir. Bunda kimin kazanacağı, kimin kaybedeceği belli olmaması açısından kumar manası da vardır. Bu sebeplerden dolayı böyle bir sigorta akdi, dinen caiz olmaz. (12)

9. İbn Abidin’de, denizcilik sigortasıyla ilgili olarak özetle şöyle denmektedir:

Sigorta akdi, gerekli ödenmesi olmayan tazminatı, gerekli kılmak üzere yapılan bir akiddir. Hâlbuki zararı ödemenin dört hukuki sebebi bulunmaktadır.

Bunlar:

a) Tecavüz. (Öldürmek, yakmak vb.)

b) itlafına sebep olmak. (Umumi yollarda izinsiz kuyu açmakla kuyuya birinin düşerek ölmesi gibi.)

c) Birinin malına haksız olarak el koymak. (Gasp, hırsızlık gibi.)

d) Kefalet.

Sigortacı ne mütecavizdir, ne telefe sebep olmuştur, ne de sigorta ettiği mala el koymuştur. Sigortalı malın kefalet altına alınma durumu da yoktur.

Sigortacı, emaneti beklemesine mukabil ücret alan, emanet edilen eşya helâk olduğunda onu ödeme durumunda bulunan emanetçi de değildir.

Çünkü sigorta edilen mal sigortacıya teslim edilmiş değildir. Mal, sahibinin elindedir. Gemi sahibini sigortacı kabul etsek, o takdirde de ecîr-i müşterek olur, emanetçi olmaz. Gerek ecîr-i müşterek, gerekse emenatçi kaçınılması mümkün olmayan ölüm, yangın, suda batma ve boğulma gibi... felaketlere maruz kalan şeyleri ödemezler.

Gerçek şu ki, sigorta akdinde garar vardır. Çünkü akde konu hadisenin olup olmayacağı belli değildir. Resûlüllah (s.a.s.) garardan nehyetmiştir.

Gerçi “ihtiyaçtan doğan bir akidde garar bulunabilir." Ancak bu ihtiyacın memnun olan şey yapılmaz ise kişiyi sıkıntı ve meşakkata düşürecek derecede olması gerekir. Zamanımızda sigortaya ihtiyaç olduğu kabul edilse bile, ihtiyacın giderilmesi bu şekilde yürüyen bir sigortaya bağlı değildir. Teberru üzerine kurulmuş, yardımlaşma amacı taşıyan bir sigorta sistemleri geliştirmek suretiyle hedefe varmak mümkündür.(13)

a. Sigorta akdinde, mesela ilk taksit ödendikten sonra, sigortaya konu olan zarar meydana gelirse sigorta kurumu, akitte belirtilen meblağın tamamını ödeme mecburiyetinde kalıyor. Bu ödemeyi ticarî bir ahlak kuralı ile açıklamak mümkün gözükmüyor.

b. Sigorta sözleşmesinde acımasızlık vardır. Sigortalı üstlendiği primin bir kısmını ödedikten sonra öteki taksitleri ödemiyecek duruma düştüğü takdirde ödemiş olduğu taksitlerin ya hepsi ya da büyük bir kısmı ödenmemiş sayılmaktadır. Bu acımasızlığın insafla bağdaşması imkansızdır.

c. Tarafların bilerek ve kendi rızalarıyla akdi gerçekleştirmeleri sakıncalı bir akdi meşru hale getirmez. Faiz akdi yapanların bunu kendi rızalarıyla yapmış olmaları faizi meşru hale getirmediği gibi.

d. Sigortacı ile sigortalı arasındaki ilişkinin karşılıklı yardımlaşma ilişkisi olduğunu söylemek de gerçeklere uygun düşmez.

e. Sigorta şirketleri mallarını faizle artırmaya çalışırlar. Faizle çalışan kurumlara bir müslü- manın ortak ve üye olması savunulamaz.

f. Sigortanın temelinde eşitlik, muadelet prensibi yoktur. Zengini daha zengin etme gibi kapitalist bir düşünce vardır.

g. Sigorta akdini imzalayıp bir müddet primlerini yatırdıktan sonra vazgeçme durumunda kalan kimseden büyük bir meblağ kesilerek cüzi bir bölümü iade edilir ki, buna şer’i bir mesağ bulmak mümkün değildir. 14

Lehte ve aleyhte ileri sürülen görüşleri özetlemek gerekirse:

1. Akid esnasında kimin kazanıp kimin kaybedeceği belli olmadığı için kumar, garar şaibesi bulunduğu gibi ve akdin meçhuller üzerine bina edildiği,

2. Sigortacılığın ekonomik alanda faizin muharrik bir unsuru olduğu,

3. Sigortacılıkta güven duygusunun para karşılığında bir eşya gibi satılmasının söz konusu olduğu,

4. Bir şahıs veya kurumun, kendi kusurundan kaynaklanmayan bir zararı ödemeye mecbur edilmesinin serî bir dayanağının bulunmadığı,

5. Muvâiât akdinin o günkü toplum yapısından kaynaklanan bir olay olduğu ve bazı şartlara bağlı bulunduğu için sigortaya mekisûn aleyh olamayacağı,

6. Akile sisteminin ise tamamen insani amaçlı olup kâr gayesi taşımadığı için sigortaya delil olamayacağı... gibi sebeplerden dolayı sigortanın İslâmî genel prensipler açısından caiz olamayacağı savunulmuştur.

Buna mukabil:

1- Akile sistemi, muvâiât akdi, kefâlet ve yol riski tazminatı, bekçi ve emanetçi ücretleri ile Mâlikilerin verilen sözün sahibini ilzâm etmesi prensibi,

2- Yeni bir akid türü olan sigortanın, insanların ihtiyaçlarını karşılaması ve hakkında dinen kesin yasaklayıcı bir nas bulunmaması,

3- Hakkında dinen yasaklayıcı bir delil bulunmayan akidler- de sıhhatin asi olması,

4- Sigorta akdindeki belirsizliklerin, onun butlanını gerektirecek boyutta olmaması,

5- Sigortacılıktaki faizin sigorta akdi ile doğrudan ilişkisinin bulunmaması,

6. Kumarda, taraflardan birinin, diğerinin malını karşılıksız olarak ele geçirip toplumu ahlâkî, İçtimaî ve ekonomik felâkete sürüklemesi söz konusu iken kâr gayesiyle de olsa karşılıklı yardımlaşmayı ve zarara uğrayanın mağduriyetini önlemeyi intaç eden sigortayı kumarla bir tutmanın doğru olamayacağı... gibi hususlar ileri sürülerek sigortanın câiz olacağı savunulmuştur.

Böylece konunun olumlu ve olumsuz yönleriyle ele alındığı, münferit çalışmalar yanında, çeşitli İslam ülkelerinde bir çok sempozyumlar düzenlendiği, fakat bu konuda İslâm bilginleri arasında görüş birliği sağlanamadığı anlaşılmaktadır.

Kurulumuz bütün bu hususları değerlendirerek konuyu olumlu olumsuz yönleriyle uzun müddet incelemiş, her iki tarafın ileri sürdükleri delillerin kaynağını araştırmış ve yapılan müzâkere ve tartışmalar sonucu su kanaata varmıştır:

İslâm dininde, insanlar arasında iyilik ve takvada yardımlaşma emredilmiş, müslümanların sıkıntılarıyla ilgilenmeyenlerin gerçek anlamda olgun mü’min olamayacakları belirtilmiştir. O halde insanlardan bir kısmının kendi imkânlarıyla altından kalkamayacakları bir zarara uğramaları halinde, toplumun ve devletin bu tür zararların giderilmesi konusunda gerekeni yapmaları ve bu konuda yeterli ve gerçekçi düzenlemelerde bulunmaları dini bir vecibedir. Bu itibarla, insanların geleceklerini güven altına almak, can ve mallarını korumak mak- sadıyie meşru sınırlar içinde gerekli düzenlemeleri yaparak tedbir almalarını, İslâm Dini’nin yasaklamış olması düşünülemez. Aksine İslâm Dini gelecek için tedbirli olmayı, beklenmedik kaza, afet ve felaketlerle karşılaşılması halinde karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma içinde bulunmayı, bu maksatla gerekli kurum ve düzenlemeler oluşturmayı emir ve tavsiye etmiştir. Nitekim, Asr-ı saadette (Medine döneminde] bizzat Rasûlüllah (s.a.s.] tarafından, müslü- manlardan herhangi birinin karşılaşabileceği, gücünün üzerindeki mali mükellefiyetler için özel bir fon oluşturulduğu bilinmektedir.

Ancak, bilindiği üzere İslâm Dini, sadece iman, ibadet ve ahlakî hükümlerden ibaret değildir. İslâm Dini, Fert ve toplumun maddî-manevî, dinî-dünyevî bütün hayatını-sosyal, kültürel ve ekonomik bütün ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ilgili faaliyetlerde uyulması gereken kurallar getirmiştir.

Fert ve toplum hayatında karşılaşılacak bütün problemlerin, bu kuralların ışığı altında, onlara ters düşmeden çözümlenmesi gerekir. İslâmî kurallar dikkate alınmadan ve daha çok kâr amacına yönelik olarak düzenlenmiş olan sigorta sistemlerinin bütünüyle İslâmî kurallarla uyum içinde olmaması, bu kurallarla bağdaşmayan bazı hususları da içermesi normaldir. O halde, ferdî ve İçtimaî düzeyde yardımlaşma ve dayanışmanın zayıfladığı günümüzde, insanımızın mal, can ve geleceğinin teminatı konusunda ihtiyaç duyduğu güveni sağlayacak ve onun inancına, ahlâkına, örfüne ve kültürüne uygun, vicdanını rencide etmeyen bir sigorta düzenlemesinin gerçekleştirilmesine kesin ihtiyaç ve zaruret bulunmaktadır. Nitekim bazı İslâm ülkelerinde bu tür çalışma ve uygulamaların başlatıldığı da bilinmektedir.

Yukarıda ifade edildiği üzere, halen yaygın olan ticârî sigorta şirket kurumlarının çalışma esasları, İslâm hukukçularının akitlerde kabul ettikleri şartlara tam olarak uymamakta ise de, uğranan zarar ve ziyanlar tamamen karşılandıktan sonra, ödenen primlerden artan meblağ, şirketin ortakları hükmünde görülen sigortalılara kalan teavuni üyelik sigortası caiz olabileceği gibi kâr amaçlı ticari sigortacılığın da, yapılacak mevzuat düzenlemesi ile, faiz, garar ve benzeri, İslâmî temel kurallarla çelişen hususlardan arındırılarak, dinen meşru yardımlaşma sistemine dönüştürülmesi, en azından yaklaştırılması, mümkün görülmektedir. Bu konuda gerekli araştırma ve çalışmaların yapılması ise, kifaî bir farz mahiyetinde bulunmaktadır.

Teavunî üyelik sigortası bulunmaması ve mevcut sigorta sistemlerinde çalışma usûlü, primlerin kârlılık esasına göre değerlendirilmesi, kâr dağıtımı, zarar ve ziyanın karşılanması şartları... gibi hususlarda, İslâmî temel kurallara uygun düzenlemelerin de henüz yapılmadığı durumlarda, bazı şeylerin sigortalanmasına zaruret ve ihtiyaç bulunması halinde ise, İslâm fıkhındaki zaruret hükümleri, yol riski tazminatı ve Malikî mezhebinde verilen sözün sahibini ilzam etmesi... gibi hükümler de dikkate alınarak, halen uygulanmakta olan sigorta mevzuatında gerekli görülen hukukî değişiklikler ve yeni düzenlemeler yapılıp buna göre çalışan sigortalar faaliyete geçinceye kadar, zaruret ve ihtiyaç halinde, halen mevcut sigorta kurumlarında eşya, kasko ve sağlık sigortası yaptırmanın caiz görüldüğüne karar verildi.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1 -  El-lktisad-ül Muâsır S. 51, el-Fıkh-ül Is- lâmi ve edilletühü C. 4, S. 441 ve devamı.

2 - El-lktisad-ül Muâsır, S. 51.

3 - RiyazDs-Salihin, C.1, S. 441, No: 410, Tuhfetü’l-ahvezî C.7, S. 84, No: 2531.

4 - Keşfü’l-Hafa C. 1, S. 231, et-Tergib, C. 2, S. 535.

5 -  Ahmet Taha Es-Senûsi Mecelletü’l-Ez- her, sayı: 2,3 Yı. 1973, Et-Te’min beynel Hilli vet-tahrim S. 160, Dr. İsa Abduh (kısaltılarak alınmıştır.)

6 - Es-Seyh Abdulvahhab Hallaf (Merhum) Kahire Üniversitesi Hukuk Fakültesi Seriat-ı Islamiyye Profesörü Recep 1374 Aralık 1945 Liva-ül Islâm da neşredilen hayat Sigortası hakkındaki görüsü. et-Te’min beyne’l-hilli ve’tTah- rim, S. 154.

7 -  Merhum Dr. Muhammed Yusuf Musa, Kahire Hukuk Fakültesi Profesörü (El-ahram el-lktisadî Sayı: 132, 15.2.1961) et-Te’min beynel hilli ve’t-Tahrim S. 159.

8 - Es-Seyh Abdulhamîd es-Sâih. Ürdün Ser’i Mahkeme Reisi ve Sabık Vakıflar Bakanı (Islâmi Araştırmalar Cemiyeti 7. Konferansı Çalışmalarından naklen) et-Te’min Beynel Hilli ve’t-Tahrim, S. 164.

9 - Dürrü’l Muhtara C. 4, S. 393, el- Amire bakz. S. 368, 371 lstılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, C. 6, S. 274.

10 - Prof. M. Zerka et-Te’min beyne’l-Hilli ve’t-Tahrim, S. 127-130 (Üzet olarak alınmıştır.)

11 - (Minberu’l-lslâm Sayı 9- Ramazan 1393-1973 Ocak, Dr. Muhammed Dussoki).

12 -  Abdurrahman Kıraa, Mısır Müftüsü, Kahire, Mecelletü’l-Muhamat sayı 542, yıl 4 Sayfa 937 et-Te’min bey- ne’l-Hilli ve’t-Tahrim, Dr. Isa Abduh S. 171-172 Daru’l-I’tisam- Kahire (kısaltılarak alınmıştır).

13 - el-Fıkhü’l-lslâmî ve Edilletühü, c. IV, s, 441-445.

14 - Yusuf Kardavi’den naklen et-Te’min Beyne’l-Hilli ve’t-Tahrim Isa Abduh, s. 173-174. Daru’l-I’tisam .Kahire.

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]